3.Halk Arasına Katılmayı Tercih Edenlerin Delilleri ve Bu Delillerin Zayıf Tarafları
Bu grup şu ayetlerle istidlal etmiştir.
Ey mü'minler! Kendilerine açık deliller ve ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın! İşte onlar için çok büyük bir azab vardır. (Âlu İmran/105)
Allah kalplerinizi uzlaştırdı.(Âlu İmran/103)
Allah Teâlâ burada kalpleri uzlaştırmakla kullarına minnet etmektedir. Bu grubun, bu ayetlerle istidlal etmeleri zayıftır. Çünkü ayetten gaye; fikirlerin ayrılması Kur'an'ın mânâlarında ve şeriatın esaslarında çeşitli mezheplerin ihtilâfa düşmesi de-mektir. (Bedenle insanlardan ayrılmak değildir). İkinci ayetteki Ülfet kelimesinden gaye, göğüslerden kötü düşünce ve vesveseleri kaldırmaktır. Çünkü kötü düşünceler fitneleri kabartır, fitneler de husumetleri tahrik eder. Uzlet ve tenhaya çekilmek ise, buna zıt düşmez. Bu grup aynı zamanda Hz. Peygamber'in şu hadîsiyle de istidlal etmiştir:
Mü'min sever, sevilir. Sevmeyen ve sevilmeyende hayır yoktur.2
Onların bu delilleri de zayıftır. Çünkü Hz. Peygamber'in bu hadîsi dostluğa engel teşkil eden kötü ahlâkı kötülemektedir. Eğer insanlarla oturup-kalktığı takdirde sever, sevilir ve güzel ahlâklı olursa, bu hadîsin tehdidi altına girmez. Bu güzel ahlâkın sahibi halkla oturup kalkmayı ancak nefsiyle meşgul olduğu için terketmiştir. Kendi nefsini başkasının şerrinden kurtarmak için insanlarla oturup kalkmayı terketmiştir. Bu grup, Hz. Peygamber'in şu hadîsleriyle de istidlâl etmişlerdir:
Cemaatten bir karış ayrılan, İslâm'ın ipini boynundan çıkarmıştır.
Diğer bir hadîs de şöyledir:
Cemaattan ayrı olarak ölmek cahiliyet ölümüdür.3
Müslümanlar İslâmiyyet'te toplandıklarında müslümanların birliğini bozan bir kimse boynundan İslâm'ın ipini söküp atmıştır.4
Onların bu istidlâlleri de zayıftır. Çünkü hadîsteki cemaatten gaye, biat akdiyle bir imamın üzerinde ittifak eden cemaat demektir. Böyle bir cemaate karşı çıkmak zulümdür. Rey ile onlara muhalefet etmek ve onlara karşı çıkmak mahzurludur. Çünkü halk, fikirleri bir araya getiren, emirlerine itaat olunan bir imamın bu-lunmasına muhtaçtırlar. Böyle bir imamın bulunması, ancak halkın çoğunun biatiyle mümkün olur. Bu bakımdan böyle bir me-selede muhalefet etmek, müslümanların durumunu sarsıp fitne-nin kabarmasını tahrik etmek olur. Burada uzlete ve tenhaya çe-kilmek hususunda, menfi birşey yoktur. Bu grup Hz. Peygamber'in üç günden fazla küs kalmayı yasaklamasını da uzlete çekilmeye ters düşmekle yorumlamışlardır.
Herhangi bir kimse üç günden fazla müslüman kardeşinden uzaklaşıp küs kalarak ölürse ateşe girer.5
Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Müslüman bir kimseye (din) kardeşinden üç günden fazla uzak durmak (küs kalmak) helâl değildir. Küsenlerden
hangisi daha önce gelip konuşursa o cennete girer.6
Kardeşine bir yıl küs kalan, onun kanını akıtan bir kimse gibi olur.7
Bu grup 'Uzlet demek, müslümanları tamamen terketmek demektir' demişlerdir. Onların bu sözleri zayıftır. Çünkü hadîslerde belirtilen uzaklaşma ve küs kalma tabirleri, insanlara kızgın olmak, selâm, kelâm ve normal ilişkiyi kesmekte ısrar etmek demektir. Bu bakımdan öfkesiz olarak insanlarla oturup-kalkmayı
terkeden bir kimse bu tehditlerin kapsamına girmez. Buna rağmen üç günden fazla uzak kalmak iki yerde caizdir: Birisi, terkedilenin ıslah olacağını terketmekte görmektir. İkincisi, terketmekte selâmet görmesidir.
Hadîs-i şeriflerdeki yasak hükmü her ne kadar umumi şekilde ifade edilmişse de, bu iki yerden başkasına hamledilir. Çünkü bu iki yer özel yerlerdir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) Âişe validemizi, Zilhicce, Muharrem ve Safer ayının bir kısmında terketmiş; (kendisiyle konuşmamıştır).8
Hz. Ömer'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) kadınlarından uzaklaşmış ve bir ay onlardan ayrı kalmıştır. Evin yukarısında bulunan bir odaya çekilmiş ki orası kiler vazifesi görüyordu orada yirmi dokuz gün kaldıktan sonra inmişti. Kendisine 'Sen orada bir ay değil yirmidokuz gün kaldın' denildiğinde şöyle demiştir: 'Ay bazen yirmidokuz gün çeker'.9
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Hiçbir müslüman için kardeşinden üç günden fazla uzak kalmak helâl değildir. Meğer ki uzak kaldığı kimse şerrinden emin olunmayan bir kimse olsun.10
İşte Hz. Peygamberin bu hadîsi, açıkça yukarıdaki yasakların bu iki yerin dışında kalan kimseler için olduğunu belirtmektedir.
Hasan Basrî'nin 'Ahmak bir kimseden uzak kalmak Allah Teâlâ'ya yakınlaşmaktır' sözü de bu hadîs-i şerife göre tefsir edil-melidir. Zira ahmak bir kimsenin hamâkatı ölüme kadar devam eder. Çünkü ahmaklık, tedavisi olmayan bir hastalıktır. Vakıdî'nin yanında; ölünceye kadar bir kişiyi terkeden başka bir kişinin halinden konuşuldu. Bu büyük imam şöyle dedi: 'Bu kişiden önce ashab-ı kiramdan bir grup da bunu yapmıştı. Sa'd b. Ebî Vakkas Ammar b. Yasir ile, Hz. Osman Abdurrahman b. Avf ile, Hz. Âişe Hz. Hafsa ile ve Tâbiînden Tavus Vehb b. Münebbih ile ölünceye kadar konuşmamışlardır. Bütün bunlar, dinleri için selâmetin, onları terketmekte olduğunu görmelerine hamledilir. Uzlet ve tenhaya çekilmeyi iyi görmeyen grup şu olay ile de istidlâl etmişlerdir: Dağa ibadet için çıkmak isteyen bir adam, Hz. Peygamber'e getirilir ve Hz. Peygamber ona şöyle der:
Ne sen böyle yap, ne de sizden herhangi bir kimse yapsın! Yemin ederim, herhangi birinizin İslâm yolunda sabretmesi, tek başına kırk sene yaptığı ibadetten daha hayırlıdır.11
Zahire bakılırsa bunun illeti şudur: İslâm'ın başlangıcında cihad farz olduğu halde böyle bir ibadete çekilmekte cihadı terketmek vardı. Nitekim Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği şu hadîs de buna delildir.
Ebu Hureyre (r.a) der ki: Biz Hz, Peygamber'le beraber sefere gittik. Bir vâdiye vardık. O vadide suyu tatlı bir pınar gördük. Askerlerden biri 'Keşke halktan ayrılıp, bu vâdide ibadet etseydim (ne güzel olurdu), fakat ben bunu Hz. Peygamber'e söylemedikçe yapamam' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
(Sakın) böyle yapma! Zira herhangi birinizin Allah yolunda cihad ederek sebat göstermesi aile efradının içinde altmış sene ibadet yapmasından daha hayırlıdır. Acaba siz Allah'ın sizi affedip cennete sokmasını istemez misiniz? (O halde) Allah'ın yolunda savaşın. Zira herhangi bir kimse
Allah yolunda bir devenin sağımı kadar savaşırsa, Allah Teâlâ onu cennete koyar.12
Uzlete taraftar olmayan grup, Muaz b. Cebel'den rivayet edilen şu hadîsle istidlâl etmişlerdir:
Koyunun kurdu gibi, şeytan da insanın kurdudur. İnsanlardan, cemaatten uzaklaşan, kenarda kalan ve serkeşlik yapanları kapar. Dağların kovuklarına sığınmaktan sakınınız. Halkın çoğunluğu nerede ise orada olunuz. Cemaatten ve mescidlerden ayrılmayınız.13
Hz. Peygamber bu hadîs-i şerifiyle ilim tahsili yapmayan ve buna rağmen uzlete çekilen bir kimseyi kasdetmektedir. Zaruret hariç, böyle bir hareketin yasaklanması ileride açıklanacaktır
2) Sohbet bölümünde geçmişti.
3) Müslim
4) Taberânî, Hattâbî
5) Ebu Dâvud
6) Müslim ve Buhârî
7) Ebu Dâvud
8) Ebu Dâvud'un rivayetine göre bu hâdise Zeyneb validemizin başından geçmiştir.
9) Müslim, Buhârî
10) İbn Adiy
l1) Beyhakî, İbn Abdilberr
12) Tirmizî, Hâkim
13) İmam Ahmed, Tebarânî
Ey mü'minler! Kendilerine açık deliller ve ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın! İşte onlar için çok büyük bir azab vardır. (Âlu İmran/105)
Allah kalplerinizi uzlaştırdı.(Âlu İmran/103)
Allah Teâlâ burada kalpleri uzlaştırmakla kullarına minnet etmektedir. Bu grubun, bu ayetlerle istidlal etmeleri zayıftır. Çünkü ayetten gaye; fikirlerin ayrılması Kur'an'ın mânâlarında ve şeriatın esaslarında çeşitli mezheplerin ihtilâfa düşmesi de-mektir. (Bedenle insanlardan ayrılmak değildir). İkinci ayetteki Ülfet kelimesinden gaye, göğüslerden kötü düşünce ve vesveseleri kaldırmaktır. Çünkü kötü düşünceler fitneleri kabartır, fitneler de husumetleri tahrik eder. Uzlet ve tenhaya çekilmek ise, buna zıt düşmez. Bu grup aynı zamanda Hz. Peygamber'in şu hadîsiyle de istidlal etmiştir:
Mü'min sever, sevilir. Sevmeyen ve sevilmeyende hayır yoktur.2
Onların bu delilleri de zayıftır. Çünkü Hz. Peygamber'in bu hadîsi dostluğa engel teşkil eden kötü ahlâkı kötülemektedir. Eğer insanlarla oturup-kalktığı takdirde sever, sevilir ve güzel ahlâklı olursa, bu hadîsin tehdidi altına girmez. Bu güzel ahlâkın sahibi halkla oturup kalkmayı ancak nefsiyle meşgul olduğu için terketmiştir. Kendi nefsini başkasının şerrinden kurtarmak için insanlarla oturup kalkmayı terketmiştir. Bu grup, Hz. Peygamber'in şu hadîsleriyle de istidlâl etmişlerdir:
Cemaatten bir karış ayrılan, İslâm'ın ipini boynundan çıkarmıştır.
Diğer bir hadîs de şöyledir:
Cemaattan ayrı olarak ölmek cahiliyet ölümüdür.3
Müslümanlar İslâmiyyet'te toplandıklarında müslümanların birliğini bozan bir kimse boynundan İslâm'ın ipini söküp atmıştır.4
Onların bu istidlâlleri de zayıftır. Çünkü hadîsteki cemaatten gaye, biat akdiyle bir imamın üzerinde ittifak eden cemaat demektir. Böyle bir cemaate karşı çıkmak zulümdür. Rey ile onlara muhalefet etmek ve onlara karşı çıkmak mahzurludur. Çünkü halk, fikirleri bir araya getiren, emirlerine itaat olunan bir imamın bu-lunmasına muhtaçtırlar. Böyle bir imamın bulunması, ancak halkın çoğunun biatiyle mümkün olur. Bu bakımdan böyle bir me-selede muhalefet etmek, müslümanların durumunu sarsıp fitne-nin kabarmasını tahrik etmek olur. Burada uzlete ve tenhaya çe-kilmek hususunda, menfi birşey yoktur. Bu grup Hz. Peygamber'in üç günden fazla küs kalmayı yasaklamasını da uzlete çekilmeye ters düşmekle yorumlamışlardır.
Herhangi bir kimse üç günden fazla müslüman kardeşinden uzaklaşıp küs kalarak ölürse ateşe girer.5
Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Müslüman bir kimseye (din) kardeşinden üç günden fazla uzak durmak (küs kalmak) helâl değildir. Küsenlerden
hangisi daha önce gelip konuşursa o cennete girer.6
Kardeşine bir yıl küs kalan, onun kanını akıtan bir kimse gibi olur.7
Bu grup 'Uzlet demek, müslümanları tamamen terketmek demektir' demişlerdir. Onların bu sözleri zayıftır. Çünkü hadîslerde belirtilen uzaklaşma ve küs kalma tabirleri, insanlara kızgın olmak, selâm, kelâm ve normal ilişkiyi kesmekte ısrar etmek demektir. Bu bakımdan öfkesiz olarak insanlarla oturup-kalkmayı
terkeden bir kimse bu tehditlerin kapsamına girmez. Buna rağmen üç günden fazla uzak kalmak iki yerde caizdir: Birisi, terkedilenin ıslah olacağını terketmekte görmektir. İkincisi, terketmekte selâmet görmesidir.
Hadîs-i şeriflerdeki yasak hükmü her ne kadar umumi şekilde ifade edilmişse de, bu iki yerden başkasına hamledilir. Çünkü bu iki yer özel yerlerdir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) Âişe validemizi, Zilhicce, Muharrem ve Safer ayının bir kısmında terketmiş; (kendisiyle konuşmamıştır).8
Hz. Ömer'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) kadınlarından uzaklaşmış ve bir ay onlardan ayrı kalmıştır. Evin yukarısında bulunan bir odaya çekilmiş ki orası kiler vazifesi görüyordu orada yirmi dokuz gün kaldıktan sonra inmişti. Kendisine 'Sen orada bir ay değil yirmidokuz gün kaldın' denildiğinde şöyle demiştir: 'Ay bazen yirmidokuz gün çeker'.9
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Hiçbir müslüman için kardeşinden üç günden fazla uzak kalmak helâl değildir. Meğer ki uzak kaldığı kimse şerrinden emin olunmayan bir kimse olsun.10
İşte Hz. Peygamberin bu hadîsi, açıkça yukarıdaki yasakların bu iki yerin dışında kalan kimseler için olduğunu belirtmektedir.
Hasan Basrî'nin 'Ahmak bir kimseden uzak kalmak Allah Teâlâ'ya yakınlaşmaktır' sözü de bu hadîs-i şerife göre tefsir edil-melidir. Zira ahmak bir kimsenin hamâkatı ölüme kadar devam eder. Çünkü ahmaklık, tedavisi olmayan bir hastalıktır. Vakıdî'nin yanında; ölünceye kadar bir kişiyi terkeden başka bir kişinin halinden konuşuldu. Bu büyük imam şöyle dedi: 'Bu kişiden önce ashab-ı kiramdan bir grup da bunu yapmıştı. Sa'd b. Ebî Vakkas Ammar b. Yasir ile, Hz. Osman Abdurrahman b. Avf ile, Hz. Âişe Hz. Hafsa ile ve Tâbiînden Tavus Vehb b. Münebbih ile ölünceye kadar konuşmamışlardır. Bütün bunlar, dinleri için selâmetin, onları terketmekte olduğunu görmelerine hamledilir. Uzlet ve tenhaya çekilmeyi iyi görmeyen grup şu olay ile de istidlâl etmişlerdir: Dağa ibadet için çıkmak isteyen bir adam, Hz. Peygamber'e getirilir ve Hz. Peygamber ona şöyle der:
Ne sen böyle yap, ne de sizden herhangi bir kimse yapsın! Yemin ederim, herhangi birinizin İslâm yolunda sabretmesi, tek başına kırk sene yaptığı ibadetten daha hayırlıdır.11
Zahire bakılırsa bunun illeti şudur: İslâm'ın başlangıcında cihad farz olduğu halde böyle bir ibadete çekilmekte cihadı terketmek vardı. Nitekim Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği şu hadîs de buna delildir.
Ebu Hureyre (r.a) der ki: Biz Hz, Peygamber'le beraber sefere gittik. Bir vâdiye vardık. O vadide suyu tatlı bir pınar gördük. Askerlerden biri 'Keşke halktan ayrılıp, bu vâdide ibadet etseydim (ne güzel olurdu), fakat ben bunu Hz. Peygamber'e söylemedikçe yapamam' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
(Sakın) böyle yapma! Zira herhangi birinizin Allah yolunda cihad ederek sebat göstermesi aile efradının içinde altmış sene ibadet yapmasından daha hayırlıdır. Acaba siz Allah'ın sizi affedip cennete sokmasını istemez misiniz? (O halde) Allah'ın yolunda savaşın. Zira herhangi bir kimse
Allah yolunda bir devenin sağımı kadar savaşırsa, Allah Teâlâ onu cennete koyar.12
Uzlete taraftar olmayan grup, Muaz b. Cebel'den rivayet edilen şu hadîsle istidlâl etmişlerdir:
Koyunun kurdu gibi, şeytan da insanın kurdudur. İnsanlardan, cemaatten uzaklaşan, kenarda kalan ve serkeşlik yapanları kapar. Dağların kovuklarına sığınmaktan sakınınız. Halkın çoğunluğu nerede ise orada olunuz. Cemaatten ve mescidlerden ayrılmayınız.13
Hz. Peygamber bu hadîs-i şerifiyle ilim tahsili yapmayan ve buna rağmen uzlete çekilen bir kimseyi kasdetmektedir. Zaruret hariç, böyle bir hareketin yasaklanması ileride açıklanacaktır
2) Sohbet bölümünde geçmişti.
3) Müslim
4) Taberânî, Hattâbî
5) Ebu Dâvud
6) Müslim ve Buhârî
7) Ebu Dâvud
8) Ebu Dâvud'un rivayetine göre bu hâdise Zeyneb validemizin başından geçmiştir.
9) Müslim, Buhârî
10) İbn Adiy
l1) Beyhakî, İbn Abdilberr
12) Tirmizî, Hâkim
13) İmam Ahmed, Tebarânî
Uzletin Adabları
- 1.Giriş
- 2.Uzlet Hususundaki Görüşlerin Delilleri ve İzahı
- 3.Halk Arasına Katılmayı Tercih Edenlerin Delilleri ve Bu Delillerin Zayıf Tarafları
- 4.Uzleti Tercih Edenlerin Delilleri
- 5.Fazileti, Fayda ve Zararları
- 6.Uzlete Çekilmenin Âfetleri