Pisliklerin Temizlenmesi

Bu kısmın incelenmesi ve tedkiki,üç şeye dayanır:

1.Temizlenen
2.Temizleyen
3.Temizlik

1.Temizlenen
Temizlenen şey pisliktir. Gözle görülen şeyler üç kısma ayrılır:
A)Cansızlar
B)Canlılar
C)Canlıların parçaları

Camidler(Cansızlar)

Şarap ve bütün sekir verici maddeler hariç, diğer cansızlar temizdir.
Canlılar

Köpek, domuz, ikisinin birleşmesinden doğan melez yavru veya biriyle başka bir hayvanın birleşmesinden doğan yavrular hariç, bütün canlılar temizdir. Fakat hayvanlar kesilmeden ölürlerse, beş sınıf hariç, hepsi necis olur:

1)İnsan
2)Balık
3)Çekirge
4)Elmanın içindeki kurt; (yiyeceklerin içindeki kurtların
hükmü de bu şekildedir.)
5) Akıcı kana sahip olmayan karasinek, pislik böceği ve benzeri

hayvanlar

Bu bakımdan (Şafiî mezhebine göre) bu beş canlının herhangi birisinin ölüsü suya düşerse suyu necis etmez.
Canlıların parçaları
Bunlar iki kısma ayrılır:

a)Canlıdan koparılan parçalar. Bunların hükmü; o canlının
ölüsünün hükmü gibidir.Canlıların tüyleri ise,ne zaman
kırpılırsa kırpılsın necis olmaz. Kemikler, (Hanefî mezhebi hariç)ölmesiyle necis olur.

b)Canlıların içinden çıkan sıvı ifrazatlar. Canlılardan bozul
madan çıkan ve hiçbir merkezi bulunmayan gözyaşları, ter, tükü
rük ve sümük gibi ifrazat temizdir. Kan, sidik ve ters gibi canlının bedeninde merkezi bulunan ve bozulduktan sonra çıkan ifrazatlar
ise necistir. Hayvanın bir maddesi olan meni ve yumurta necis değildir. İrin, kan, ter ve sidik ise, hangi hayvanın olursa olsun(Şafiî mezhebinde) necistir.

Bu necasetlerden azı da, çoğu da bedene veya elbiseye veya seccadeye bulaşırsa necis eder ve affolunmaz. Ancak affolunan beş kısım, bu hükmün dışındadır:

1.Çıkış noktasını geçmemek suretiyle taşlarla temizlenen in
san pisliğinin eseri ve kalıntıları affolunur.

2.Çarşı ve sokakların çamuru ve yoldaki kurumuş terslerin
tozu. Bu çamur ve toz, kesinlikle necis olduğu bilindiği halde
sakınılması mümkün olmayan miktarının bulaşması affolunur.
Elbisesine bu pisliklerden bulaşan adam ifrat veya tefrite kaç
madıkça bulaşan çamur ve tozun, sakınılması mümkün olmayan
miktarı af olunur.

3.Çoğu zaman yollar necasetten hâli olmadığı için, mestlerin
altına bulaşan necaset de ovulmak suretiyle temizlendikten sonra affolunur.

4.İster az, ister çok olsun, pirelerin pislikleri affolunmuştur.
Ancak normalden fazla olursa o zaman necistir. Normalden fazla
olan pire necaseti ister senin, isterse emanet olarak başkasındanalıp giydiğin elbisede olsun, necistir.

5.Sivilcelerin kanı ve onlardan akan sarı su ve irin affolunur.
Çünkü Abdullah b. Ömer (r.a), yüzündeki bir sivilceyi sıkıp çıkan kanı yıkamadan kalkıp namazını edâ etmiştir. (Bu hüküm Şâfiî mezhebine göredir.
Hanefîlere göre ise, kan çıkıp akmak suretiyle abdest bozulur. Yeniden abdest almak lâzımdır.)

Çok zaman devam eden ve müzminleşmiş yaralardan çıkan irinler de sivilceden çıkan kan gibidir; yani o da affolunur. Kan aldırma eseri de böyledir.
Ancak pek az bedende çıkan çıban ve benzerlerinin kanı bu hükmün dışındadır ve istihaze kanı gibi necistir. Pek az görünen bu kan, yüzde altmış oranında insanda görülen sivilce kanının mânâ ve hükmünde olamaz.
Şeriatın bu beş necaset hakkında göstermiş olduğu müsamaha, muhakkak taharet emrinin musâhale ve kolaylık üzerine bina edildiğini ifade eder.
Bu bakımdan taharette haddi aşan bid'at ve aşırı incelikler asılsız vesveseden başka birşey değildir.

2.Temizleyen

Temizleyen, ya cansız veya sıvı bir maddedir. Cansız olan, istincâ taşıdır. Bu madde, hafif bir temizlik âletidir.
Fakat cansız maddenin temizlik âleti olması için yumuşak olmaması, temiz olması, yaş ve hürmete lâyık bir madde de olmaması şarttır.
Sıvı temizleyicilere gelince; (Şâfiî mezhebine göre) sıvılardan ancak su ile necaset izale edilip giderilebilir. Suyun her nevî ile de bu vazife yapılamaz. Ancak haddi zâtında temiz olup herhangi bir karışımla fâhiş bir şekilde bozulmaması ve su denebilecek vasıftan çıkmaması şartıyle temizleyici olabilir.
Eğer tadını, renk veya kokusunu bozacak bir necasetle karışırsa, temizlik vasfını kaybettiği için temizleyici olmaktan çıkar. Eğer suyun tadı, rengi veya kokusu bozulmamış ve aynı zamanda su 250 men (ki Bağdat batmanıyla beşyüz batman eder) civarında bulunursa, o zaman necis olmaz.

Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Su, ila kulleye eriştiği zaman (rengi, tadı ve kokusu bozulmadıkça) necis olmaz.7

Eğer iki kulleden az ise, Şafiî'ye (Hanefilere ve İmam Ahmed'in bir görüşüne) göre necis olur. (Fakat îmanı Ahmed'in diğer görüşüne ve İmam Mâlik'e göre bozulmadıkça necis olmaz, ne kadar az olursa olsun), Bu hüküm akmayan ve durgun sular hakkındadır.
Akan suya gelince, necasetle bozulduğu zaman, ancak pislikle bozulan kıvrımı necis, onun üstü ve altı ise temizdir
Çünkü suyun kıvrımları suya bitişik değil, ayrı ayrıdır.
Akan necaset, su yolundan geçtiği zaman, karıştığı kıvrım, onun sağında ve solundaki su, eğer iki kulleden azsa, necis olur.
Eğer suyun akımı necasetin akımından daha kuvvetliyse necasetin üstündeki su tâhir, altındaki su, ne kadar uzak ve bol olursa olsun necistir. Ancak bu su kulleteyn (iki külle) kadar bir havuzda toplanırsa o zaman temiz olur.
Yani necis sudan bir kulleteyn meydana gelirse o su temizlenir. Ancak kulleteyrıden alındığı zaman necaset hükmü geri gelmez.
İşte İmam Şafiî'nin mezhebi budur. Fakat İmam Şafiî'nin sular hususundaki mezhebinin, hocası İmam Mâlik'in mezhebi gibi olmasını isterdim.
İmam Mâlik'e göre su, ne kadar az olursa olsun, necasetin içine düşmesiyle rengi, tadı ve kokusundan birisi bozulmadıkça necis olmaz.
Çünkü insanların suya ihtiyaçları çok fazladır.
Vesvesenin doğuş noktası da suyun iki külle olmasının şart koşulmasıdır.
Bunun içindir ki, insanlara bu tesbiti yapmak çok zor gelmektedir. Hayatımla yemin ederim, tecrübesini yapan bir kimse zorluğun bu noktadan geldiğini müşahede edebilir. Bu noktanın tesbiti zorlamaya vesile olmaktadır.
Şüphe etmediğim hakikatlerden birisi de şudur ki eğer iki külle olması, necasetle karışık su için şart koşulsaydı taharet yönünden en zahmetli memleket Mekke ve Medine olacaktı.
Çünkü bu iki beldede akarsu çokça olmadığı gibi, akmayan ve durgun sular da azdır.
Rasûlullah'ın asr-ı saadetinin başlangıcından sahâbe-i kiramın devr-i saadetlerinin sonuna kadar taharet hakkında vâki olan belli başlı bir mesele bu iki beldede görülmemiştir'Su nasıl necasetlerden korunur' şeklinde herhangi bir sual sorulmanı ıştır. Bu devrin su kapları çocukların ve necasetten korunması mümkün olmayancariye ve kölelerin su alabileceği bir vaziyette
bırakılmaktaydı.
Hz. Ömer (r.a), hristiyan bir kadının testisindeki sudan abdest alıyordu. «Hz. Ömer'in bu hareketi açıkça gösteriyor ki, ancak suyun vasıflarından birisi necasetle bozulursa temizlikte kullanılmaya elverişli olmaz, aksi takdirde temizlikte kullanılabilir.

Hz Ömer'in hareketinden bu hüküm kastolunmasaydı, çok yakın bir zan ile hristiyan kadının kap ve kaçağının necis olduğu bilinmektedir. Mâdem ki durum budur, Şafiî mezhebine göre hareket etmek zorlaşır ve asr-ı saadette böyle bir sualin vâki olmaması da Şafiî mezhebinin zorluğuna ve Mâlikî mezhebinin daha uygun olmasına birinci delili teşkil eder.
Hz. Ömer'in hristiyan kadının testisinden abdest alma hâdisesi de ikinci delili teşkil etmektedir.

Üçüncü delil ise, Rasûlullah'ın su kabını susamış kediye uzatıp su içmesine imkan vermesi ve kedilerin fare yediklerini gördüğü halde su kaplarını onlardan korumamasıdır.
Halbuki sahâbe-i kiramın memleketlerinde kedilerin su içebileceği havuzlar olmadığı gibi, onlar kuyulara inip su da içemezlerdi ki bu içişle ağızları temizlenmiş olsun.

Dördüncü delil de, İmam Şafiî'nin ilk fetvası ki kavl-i kadîm diye anılır ile 'Necasetin yıkanmasında kullanılan suyun rengi, tadı ve kokusu bozulmaksızın elbiseden ayrılırsa temizdir, fakat vasıflarından biri bozulduğu takdirde necistir' şeklinde verilir.

O halde suyu necasetin üzerine dökmekle necasetin suya düşmesi arasında ne fark vardır?
Suyun necaset üzerine dökülmesiyle madem ki karışmaları muhakkaktır, o halde 'Suyun necaset üzerine dökülmesindeki kuvvet necaseti yok eder' şeklindeki tefsire ne mânâ verelim?

Eğer 'Suyun necaset üzerine dökülmesi bir ihtiyaçtır, onun için bozulmadan ayrılırsa temiz kalır' şeklinde bir hile-i şer'î ileri sürülürse, içine necaset düşen suya da ihtiyaç var demektir.
Bu bakımdan içinde pis bir elbise bulunan bir teste dökülen su ile aynı teknede bulunan suyun içine pis bir elbiseyi sokmak arasında ne fark olabilir?
Bütün bu hareketler elbiselerin ve kapkacağın yıkanmasında mûtad olan hareketlerdir. Yani bazen, necis elbisenin üzerine su dökülür, bazen de suyun içerisine necis elbise atılır. Neden necis elbise suya atıldığında su necis olur da, su, necis elbisenin üzerine döküldüğü takdirde vasıflarından birisi bozulmadıkça necis, olmaz?

Beşinci delil, selef-i sâlihin az ve akıcı suların kenarında istincâ ederlerdi. Şafiî mezhebinde sidik, akıcı bir suya karışırsa ve suyun üç vasfından birisini bozmazsa, o su ne kadar az olursa olsun, onunla abdest almak, ihtilafsız caizdir.

Acaba akıcı su ile durgun su arasında ne fark vardır?
Keşke hileydim; suyun necis olmamasını, üç vasfından birisinin bozulmamasma havale etmek mi veya suyun akması sebebiyle kuvvetli olduğuna havale etmek mi daha evlâdır?

O kurnalardan akan su ile ibrikten ve diğer kaplardan beden üzerine dökülen su arasında ne fark vardır? İkincisi de birincisi gibi akıcıdır.
Bütün bunlardan sonra şunu da bilmeliyiz ki sidik, akıcı suya, katı ve sabit necasetten daha fazla karışır. Halbuki sabit ve katı necasetin üzerinden akan su, üç vasfından birisi bozulmasa bile necis olur. 'Ancak ileride iki külle kadar bir havuzda toplanırsa tekrar temiz olur' hükmü verilirse ki o hüküm de verilmiştir katı necaset ile sıvı necasetin karıştıkları su bir olduğu ve buradaki komşuluk nisbeti daha yaklaştırıcı olduğu halde aralarındaki fark nedir?

Altıncı delil, kulleteyııe (iki külle suya) bir batman sidik düşerse, sonra o iki külle su iki parçaya ayrılırsa, o parçaların hangisinden doldurulan testideki su temizdir? Halbuki herkesin malûmudur ki, sidik suda dağılmıştır! Su ise bu durumda iki kulleden azdır. (İçinde az da olsa sidik bulunan su, testi ile iki külle sudan alındığı takdirde necis değildir. Fakat bir testinin içinde bir damla dahi sidik bulunursa, onun üzerine su dolduruldu mu necis olur.;

Keşke bileydim, bu testi meselesinde suyun temizlenme işini, vasıflarından birisinin bozulmamasma bağlamak mı daha iyidir, yoksa suyun çokluğundan gelen kuvvete bağlamak mı? Halbuki suyun çokluğu ortadan kalktığı halde, suya karışan necasetin parçaları hâlâ mevcuttur.

Yedinci delile gelince, hamamların eskiden beri kirli insanların abdest aldığı ve yıkandığı yerler olduğu, kirli ellerini ve kaplarını suyu az ve küçücük havuzlarına sokmakta oldukları inkâr edilmez bir şeydir. Bununla beraber selef bilirlerdi ki, bu havuzcuklara temiz eller gibi birçok pis eller de sokulmaktadır.

Bütün bu vak'alar, insanoğlunun suya karşı olan şiddetli ihtiyacına eklenirse, nefiste, selefin ancak su vasıflarından birisinin bozulmasını suyun necis olmasında nazarı itibara aldıkları kanaati kuvvetlenmektedir.
Selef, bu yaptıklarını Hz. Peygamberin 'Su temiz olarak yaratılmıştır. Onu hiçbirşey pisletemez. Ancak tadını, (rengini) veya kokusunu bozan birşey onu pisletebilir' hadîsine dayandırmış ve bunu delil ittihaz etmişlerdir.

Hz. Peygamberin bu hadîsini zikrettikten sonra sıvılar hususunda yapılan bir tedkiki zikredelim.
Her sıvının tabiatı ve yaradılışı kendisine karışan herşeyi sıfatıyla sıfatlandırmak ve mağlup etmektir. Meselâ, tuzlaya düşen bir köpeğin, tuz kesildiğinden ötürü temiz olduğuna hükmedilir. Onun tuzlaşmış iskeleti tuz olarak kullanılabilir. Ondan köpeklik sıfatı kaybolduğu gibi suyun içine düşen sirke veya süt de böyledir.
Eğer suya katışan bu maddeler azsa, onların sıfatları iptal olur, temizlenme suyun vasfını alır ve suyun tabiatına dönüşür. Ancak çok olup suya galebe çalarsa, o zaman su onların tabiatına dönüşür.
Bu maddelerin suya galebe çalmaları tat, renk veya kokularının galebe çalmasıyla olur ve bilinir. Şeriat, necaseti gidermek için dökülen kuvvetli su hususunda bu ölçüye işaret etmiştir ve bu ölçüye güvenmek en uygun bir harekettir.
Bu bakımdan bu ölçüye güvenmekle bütün zorluklar ortadan kalkmaktadır. Bu ölçü ile suyun temiz olarak yaratılmış olmasının hakikati meydana çıkar. Zira su, rengini, tadını veya kokusunu bozmayan birşeye galip gelir, onu temizler. Nitekim iki kulleyi geçen su da böyledir. Necasetin giderilmesinde kullanılan sularla akarsular ve kedinin içmesini kolaylaştırmak için ağzına uzatılan suların hükmü de böyledir; (tadı rengi ve kokusundan birisi bozulmadıkça necis olmaz.)

Sakın iki kulleden fazla olan, necasetin temizlenmesinde kullanılıp vasıflarından hiçbirini kaybetmeyen, akarsu veya kedinin artığı olan suların esasında necis olduğunu, fakat ümmete zorluk olmasın diye affedildiklerini zannetme! Çünkü eğer bunlar haddi zâtında temiz değil de ancak zorluktan ötürü affolunmuş kısım olsaydı, o zaman istincâ taşlarından sonra kalan necaset eseri ve pirelerin kanı gibi olurdu ve kendileriyle başka bir su birleştiği andan itibaren derhal necis olması icab ederdi. Halbuki gerek necasetin izalesinde kullanılan ve gerekse kedinin artığı bulunan su olsun, bunlardan her hangi birisi kendisinden az olan suya katılırsa onu necis edemezler.

Hz. Peygamber'in (s.a) 'Kulleteyn habaseti yüklenmez' (necasetin düşmesiyle pislenmez) hadîs-i şerifine gelince, bu hadîs esasında anlaşılması güç olan bir hadîstir; zira iki külle su, necasetin düşüşü ile üç vasfından birisini kaybederse necaseti kabul edip, necis olur.

"Hz. Peygamber bu hadîs-i şerîfîyle İki külle su, üç sıfatından birisi bozulmadıkça necaseti yüklenemez' mânâsını irade etmiştir" denildiği takdirde, "Hz. Peygamber (s.a) İki külle su, çok zaman mûtad necasetlerin düşüşü ile bozulmaz ve necis olmaz' mânâsını irade etmiştir" demek de mümkün olur.

Bu te'villerden sonra (deriz ki); 'İki külle olmayan sular hakkındaki böyle bir t'evil, mefhuma yapışmaktır. Halbuki mefhumu, zikrettiğimiz yedi delilden daha az delille terketmek de mümkündür. Hz. Peygamberin İki külle su necaseti yüklenemez' sözünün zahirî mânâsı; 'yüklenmeyi' nefyetmek ve kaldırmaktır. Yani iki külle su necasetleri özel sıfatına çevirir ve temizler.
Tuzla, içine düşen köpeği ve başka necaseti yüklenmez, yani onları sıfatına çevirir' denildiği gibi...
İki külle suyun, içine düşen necasetleri sıfatına çevirip, temiz yapması şu hikmetten ileri gelmektedir: İnsanlar bazen az su ve küçük gölcüklerle de istincâ ederler, o sulara necis kapları sokarlar.

Böyle olunca bu hareketlerin taharet ve temizliğine tesir edecek bir şekilde suyu bozup bozmadığı hususunda tereddüd ederler, Bu bakımdan hadîs-i şerîften anlaşıldı ki su, iki külle olursa bu gibi mûtad necasetlerin düşüşüyle hemen bozulup necis olmaz.
Şayet "Hz. Peygamberin (s.a) İki külle su necaseti yüklenemez' buyurduğunu kaydediyorsunuz, halbuki iki külle su, düşen necaset fazla olursa onu yüklenmiş demektir; (yani necis olur)" diye itiraz edecek olursan, bu itiraz senin aleyhinedir. Çünkü necasetler ne kadar çok olursa olsun iki külle su onları zahirde yüklendiği gibi, hükmen de yüklenir. Bu bakımdan hem Mâlik, hem de Şâfiî mezhebine göre (hadîs-i şerifteki) necasetleri mûtad necasetlerle tahsis ve tefsir etmek gereklidir.

Kısaca benim kalbimin meylettiği görüş şudur ki; mûtad necasetler hakkında daima kolay tarafını tercih etmek ve selefi şâlihî-nin sîretinden anladığıma göre kolay olana gitmek icabeder ki vesvese sebepleri ortadan kalkmış olsun.

İşte imamlar arasında medar-ı ihtilâf olan bu meselelerde ileri sürdüğüm bu illetten ötürü daima temizdir diye fetva verdim.8

3.temizlik

Eğer necaset 'hükmî' ise; yani gözle görülen, elle tutulan bir madde değilse, o zaman necasetin bulaştığı her yerin üzerine su dökmek suretiyle yıkamak kâfi gelir. Eğer necaset aynî ise o zaman onun giderilmesi gerekir.
Tadının mevcudiyeti necasetin kalmasına delâlet ettiği gibi, renkte de böyledir.
Ancak yapışkanlarda (hayız kanı gibi) oğduktan sonra geri kalan renk affolunmuştur.
Koku kalmışsa, necasetin mevcudiyetine ve giderilmemiş olmasına delalet eder.
Giderilmesi çok müşkil olan fazla kokulu olanları hariç, diğer necasetlerin kokusu kaldıkça affolunamaz. Bu bakımdan kokunun giderilmesi için arka arkaya birkaç defa ovmak ve sıkmak, rengin giderilmesi için yapılan ise ovmak ve kazımak yerine geçmektedir.

Vesveseyi kaldırmak için, eşyanın temiz olarak yaratılmış olduğunu yakinen bilmek gerekir. Bu bakımdan o eşya ki, üzerinde necaset görmüyor ve onun necis olduğunu da yakînen bilmiyorsan, onunla namaz kılabilirsin.
Necasetlerin takdirinde içtihada başvurmak uygun bir hareket değildir. (Sadece şeriat sahibinin haber verdikleriyle iktifa edip onun dışında kalanları araştırmaya çalışmamak gerektir.)

7) Sünen-i Sitte, İbn Hibbaıı ve Hâkim, (İbn Ömer'den)
8) İmam Gazâlî'nin Mezhebdc Müctehid vasfı bütün Şâfiî ulemasınca teslim edilmiş bir hakikattir. Bu fikrinden ilham alarak Şafiî mezhebinden, Mâlikî mezhebine döndüğünü zannedenler yanılmaktadırlar. (Bkz. İthaf us-Saade)