Giriş

Hamd, said ve şâkî yapan, öldürüp dirilten, güldürüp, ağlatan, var ve yok ve fakir ve zengin kılan, zarar verebilen ve zarardan kurtaran, hayat sahibini bir damla meniden yaratan Allah'a mahsustur...

Zenginlik vasfıyla, yarattıklarından ayrılıp kullarından bazılarını güzelliklerle donatan, onların üzerine, dilediğini zengin kılacak nimetlerini oluk gibi akıtan, rızkını temin için bin türlü meşakkate katlanan kulunu kendisine muhtaç eden ve bütün bunları da imtihan ve deneme için yapan Allah'a!...

O, zekâtı dinin temeli kılmış; kullarından zekâtını verip temizlenenin bunu ancak kendisinin fazlıyla yaptığını ve yine malının zekâtını vermek sûretiyle temizlenenin ilhamını, kendisinin lütuf ve zenginliğinden aldığını beyan buyurmuştur.

Salât ve selâm, hidâyet güneşi, beşeriyetin efendisi ve seçilmiş kul Hz. Muhammed'e, onun âline, ilim ve takvâ ile donatılmış ashabına mahsustur...

Allah Teâlâ, zekâtı İslâm'ın temellerinden birisi kılmış, onu din'in yüce alâmetlerinden olan namazdan hemen sonra zikrederek şöyle buyurmuştur:
Namazı gereği gibi kılın, zekâtı verin! (Bakara/110)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
İslâm dini beş esas üzerine bina edilmiştir: 1) Allah'tan başka ma'bud olmadığına ve Muhammed'in de O'nun kulu ve rasûlü olduğuna şehadet etmek, 2) Namaz kılmak, 3) Zekât vermek, 4) Oruç tutmak, 5) Hacca gitmektir.1

Zekâtta kusur edenler hakkında Allah Teâlâ, şiddetli tehdidlerde bulunur:
Altın ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harca- mayan kimseler, işte bunları acıklı bir azap ile müjdele!
(Tevbe/34)

Malın Allah yolunda infak edilmesi, kişinin zekâtını vermesi demektir.

Ahnef b. Kays şöyle anlatıyor: 'Kureyşlilerden birkaç kişi ile oturuyordum. O sırada Ebu Zer el-Gıfârî (r.a) yanımızdan geçti ve şöyle dedi: 'İstifçileri (mal yığanları), arkalarından vurulup yanlarından ve enselerinden vurulup alınlarından çıkan kızgın demirlerle müjdele!'

Bazı rivayetlerde ibare şöyledir: 'Zekâtı tam vermeyen kimselerin tam memeleri üzerine, ucu kürek kemikleri arasından çıkacak, küreklerinin arasına da ucu tam memelerinin başından çıkacak kızgın demirler vurulur ve böylece bütün mafsalları sarsılır (delik deşik olur)

Ebû Zer el-Gıfârî şöyle anlatır:
Kâbe'nin gölgesinde oturmakta olduğu bir sırada Hz. Peygamber'in yanına vardım. Hz. Peygamber beni gördüğü zaman 'Kâbe'nin rabbine yemin ederim ki onlar zarar edenlerin tâ kendileridir' buyurdu. 'Onlar dediğiniz kimlerdir yâ Rasûlullah?' dedim. Şöyle cevap verdi: 'Malca zengin olanlardır; ancak önünden, arkasından, sağından ve solundan şöyle şöyle verenler hariç. Böyleleri ise çok azdır. Zekâtları verilmeyen deve, sığır, koyun gibi hayvanlar kıyamet gününde çok diri, cüsseli ve semiz olarak gelir ve sahiplerini boynuzlayıp toslayarak ayakları altında ezerler. Hayvanlar,
bu hareketlerini insanlar arasında verilecek olan hüküm sona erinceye kadar tekrarlarlar'.2

Bu şiddetli ihtar, Buhârî ve Müslim'de rivayet edilmiştir. Bu bakımdan zekâtın sırlarını keşfetmek, gizli ve açık şartlarını, zâhir ve bâtın mânâlarını ve veren ile alana ait ve bilinmesi gereken malûmatları bilmek, dinin mühim meselelerindendir.

Bu hakikatler, dört bölümde beyan edilecektir:
1. Zekâtın çeşitleri ve vâcib olmasının sebepleri
2. Zekâtın âdâbı, zâhir ve bâtın şartları
3. Zekât alabilmenin şartları ve zekât almanın âdâbı
4. Nafile sadakanın beyan ve fazileti

1) Buhârî ve Müslim, (İbn Ömer'den)
2) Buhârî ve Müslim