11.Yerilmekten Hoşlanmamanın Çaresi

Daha önce geçtiği gibi zemmi kerih görmekteki illet, medhi sevmekteki illetin zıddıdır. Bu bakımdan bunun tedavisi de ondan anlaşılır. Burada sözün özü şudur: Seni zemmeden bir kişi üç durumdan hali değildir: Ya dediğinde doğrudur ve söylediğiyle nasihat etmiştir veya dediğinde doğrudur, fakat gayesi sana eziyet vermek ve sana karşı taannüd etmektir veya yalancıdır.

Eğer doğru söylüyor ve gayesi de nasihat ise, onu zemmetmen, ona kızman ve seni tenkid etti diye ondan nefret etmen uygun değildir. Aksine onun minnetini kabul etmen gerekir; zira sana ayıplarını hediye eden bir kimse tehlikeden sakınasın diye seni uyarmıştır. Bu bakımdan onunla sevinmen gerekir. Eğer kudretin varsa, o kötü sıfatı nefsinden söküp atmakla meşgul olmalısın.

Onun sebebiyle üzülmen, o kişiyi hor görmen ve onu zemmetmen ise katmerli cehalettir.
Eğer gayesi taannüd ise, sen onun sözüyle fayda görürsün; zira o seni ayıbından -eğer bilmiyorsan- haberdar etmiş olur veya ayıbından gâfil isen ayıbını hatırlatmış olur veya sana o ayıbını çirkin göstermiş olur ki ayıbı -eğer güzel görüyorsan- söküp atmaya gayretin kabarsın.

Bütün bunlar senin saadetinin sebepleridir. Böylece kendisinden istifade etmiş olursun. Öyleyse saadetinin talebiyle meşgul ol. Duyduğun tenkidden dolayı saadetinin sebepleri de sana göründü. O halde bir padişahın huzuruna, elbisen insan pisliğiyle pislenmiş olduğu ve sen de bilmediğin halde girmek istediğin zaman -eğer bu şekilde girersen meclisini pislikle kirlettiğinden dolayı kellenin gitmesi sözkonusu olur- biri sana 'Ey insan pisliğiyle mülevves olan! Üzerini temizle' dese, bunun sözüyle sevinmen gerekir. Çünkü onun sözüyle uyanman bir ganimettir. Kötü ahlâkların tümü ahirette helâk edicidir, insan da onları ancak düşmanın sözünden tanıyabilir. Bu bakımdan düşmanın sözünü ganimet sayman gerekir.

Düşmanın taannüd göstermesine gelince, bu onun kendi dinine karşı yapmış olduğu bir cinayettir. Senin için ondan gelen bir nimettir. Bu bakımdan senin yararlandığın, onun da zarar gördüğü bir söze neden kızıyorsun?

Üçüncü durum, Allah katında beri olduğun birşey ile sana iftira etmesidir. Bu bakımdan bunu da hor görmen ve onu bundan dolayı zemmetmen uygun değildir. Burada üç şeyi düşünmen gerekir.

Birincisi

Eğer o ayıp sende yoksa, onun benzerleri sende vardır. Allah Teâlâ'nın (lûtfuyla) gizlediği ayıpların (açıkta olan ayıplarından) daha fazladır. O halde, o adamı senin ayıplarına muttali kılmadığından ve sende olmayan bir ayıbı sana isnad etmek suretiyle defettiğinden ötürü Allah'a şükret!

İkincisi

Böyle yapmak, senin diğer günahlarının ve kötülüklerinin kefareti olur. Sanki o adam sende olmayan bir ayıbı sana isnad ederek kirlenmiş olduğun günahlardan seni temizlemiştir. Kim senin gıybetinde bulunursa, o kimse iyiliklerini sana hediye etmiştir. Seni öven ise, senin belini kırmıştır. Bu bakımdan neden senin belini kıranın yaptığıyla sevinip, seni Allah'a yaklaştıran, hayır ve hasenâtını sana hediye edenin yaptığıyla üzülüyorsun? Oysa Allah'a yaklaşmak istediğini iddia ediyorsun.

Üçüncüsü

O miskin adam, Allah'ın gözünden düşecek derecede dinine karşı suç işledi. İftira etmek suretiyle nefsini helâk etti. Allah'ın elem verici azabına müstehak oldu. Bu bakımdan Allah ona kızarken senin de kızıp onu şeytana maskara yapman iyi bir hareket olamaz. Sen 'Ey Allahım! Onu helâk et! diyorsun. Halbuki 'Ey Allahım! Onu ıslah et', 'Ey Allahım! Onun tevbesini kabul et', 'Ey Allahım! Ona rahmet et!' demen gerekirdi. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Ey Allahım! Kavmimi affet! Ey Allahım! Kavmime hidayet et! Çünkü onlar bilmiyorlar.24
Hz. Peygamber, ön dişlerini kırdıkları, yüzünü kan içerisinde bıraktıkları ve amcası Hz. Hamza'yı Uhud gününde öldürdükleri zaman bu duayı yapmıştı.

İbrahim b. Edhem başını kıran adama af talebinde bulundu. Kendisine 'Bu nasıl olur?' diye sorulunca dedi ki: 'Ondan dolayı mükâfata layık olduğumu anladım. Ondan ancak bana hayır isabet etti. Bu bakımdan onun benden dolayı cezalandırılmasına gönlüm razı olmaz!'
Kötülenmeye aldırmamanı kolaylaştıran yollardan biri de ta-mahkârlığı kesmektir; zira kendisinden müstağni bulunduğun bir kimse seni zemmettiği zaman, o zemmin eseri kalbinde pek büyümez. Dinin esası kanaattir. Kanaat sayesinde mal ve mertebeden insanın tamahı kesilir. Tamahkârlık oldukça, mertebenin ve medhetmenin sevgisi teveccühünü ümit ettiğin kimsenin kalbinde durur. Onun kalbinde mertebe edinmek için ihtimam gösterirsin. Bu ise, ancak dinin yıkımıyla elde edilir! Bu bakımdan kötülenmekten nefret eden, medhi sevip, mal ve mertebeyi talep eden bir kimsenin dininin sağlam kalması kolay değildir. Çünkü tamah oldukça dinin selâmette kalması gerçekten uzak bir ihtimaldir.

24) Daha önce geçmişti.
Cah ve Riya'nın Kötülüğü