Korku'nun Dereceleri, Kuvvet ve Zayıflıkta Farklılık
Sabır iki türlüdür. Onlardan biri, bedenîdir. Bedenen meşakkatlere göğüs gerip tahammül etmek gibi... O da ibâdetler veya başka şeylerden meydana gelen zor amelleri yapmak gibi ya fiille olur veya korkunç yaralara, ağır hastalığa ve şiddetli darbeye sabretmek, göğüs germekle olur. Bu da eğer şeriata uygunsa bazen güzel olur. Fakat tam güzel olan sabır, öbür çeşididir. O da hevâ-i nefsin isteklerine ve tabiatın iştahlarına nefsin sabretmesidir.
Bu çeşit sabır, eğer midenin ve tenasül uzvunun şehvetine sabretmekse, buna iffet adı verilir. Eğer nahoş bir hâdiseye tahammül etmekten gelen bir sabır ise, halk nezdinde hâdiseye göre değişik isimler alır. Eğer bir musibette ise sadece sabır ismiyle iktifa edilir. Buna zıd ceza ve hele diye adlandırılan bir durum vardır. Bu zıd durum, hevâ-i nefsin isteğini sesi yükseltmek, yanaklara vurmak, yakayı yırtmak ve benzeri hareketlere nefsi bırakmaktır.
Eğer zenginliği göğüslemekte ise buna zabt'ün-nefs (nefsi zapt u rapt altına almak) adı verilir. Bunun zıddı olan hâle Batar (saldırganlık) ismi verilir. Eğer nahoş hâdiseyi, savaşta göğüslerse, buna şecaat (kahramanlık) adı verilr. Bunun tam tersine de cebanet (korkaklık) adı verilir. Eğer öfkeyi veya gayzı yutmak hususunda ise, bu takdirde sabra hilim adı verilir. Bunun zıddına tezemmür denir. Eğer zamanın musibetlerinden rahatsız edici bir musibete sabrediyorsa, bu tür sabra göğüsün genişliği mânâsına gelen siat'üs-sadr adı verilir. Bunun zıddına dacer, te-berrum ve göğüs darlığı mânâsına gelen dik'us-sadr denir.
Eğer bir konuşmayı gizlemek hususunda sabretmişse buna kitman'üs-sır (sırrı gizlemek) adı verilir. Bu sabrın sahibine de ketûm denir. Eğer yaşlılığa sabretmek ise, bunun adına zühd, zıddına da hırs denir. Eğer azla yetiniyorsa buna kanaat ismi verilir. Bunun zıddına oburluk mânâsına gelen şereh denir. Bu bakımdan imanın çoğu sabra dahildir.
Bu sırra binaen Hz. Peygamber'e imandan sorulduğunda şöyle demiştir: 'O, sabrın ta
kendisidir'. Çünkü imanın çoğu ve en aziz amelleri sabırdır.
Yine Hz. Peygamber 'Hac Arefe'dir'.15 buyurmuştur.
Allah Teâlâ, bunların bütün kısımlarını bir arada derleyerek hepsine birden sabır adını verip şöyle buyurmuştur:
Ahidleştikleri zaman sözlerini yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte doğru olanlar bunlardır. (Allah'ın azabından) korunanlar da onlardır.(Bakara/177)
Madem durum budur, o halde bunlar, ilgilendikleri konuların değişikliklerine göre, sabrın kısımlarıdırlar. Kim mânâları isim-lerden alıyorsa, o kimse zanneder ki bu durumlar, haddizatında ve hakikatlerinde de değişiktirler. Çünkü isimleri değişik görür. Fakat dosdoğru yolda yürüyen ve Allah'ın nûruyla bakan bir kimse ise, önce mânâları mülâhaza eder, dolayısıyla hakikatlerine muttali olur, sonra isimleri düşünür. Çünkü isimler mânâlara delâlet etmek için vaz'edilmişlerdir. Bu bakımdan mânâlar, asılların ta kendileridir. Lâfızlar ise tâbilerdir. Öyleyse asılları tâbilerde arayan bir kimse elbette haya eder.
Bu iki gruba şu ayetle işaret edilmiştir:
Şimdi yüzüstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa yol üzerinde düzgün yürüyen mi?
(Mülk/22)
Kâfirler, yanıldıkları yerlerde ancak böyle makûs kaidelerden ötürü yanılmışlardır. Allah Teâlâ'dan keremi ve lütfu sayesinde, hüsn-ü tevfîkini dileriz.
Bu çeşit sabır, eğer midenin ve tenasül uzvunun şehvetine sabretmekse, buna iffet adı verilir. Eğer nahoş bir hâdiseye tahammül etmekten gelen bir sabır ise, halk nezdinde hâdiseye göre değişik isimler alır. Eğer bir musibette ise sadece sabır ismiyle iktifa edilir. Buna zıd ceza ve hele diye adlandırılan bir durum vardır. Bu zıd durum, hevâ-i nefsin isteğini sesi yükseltmek, yanaklara vurmak, yakayı yırtmak ve benzeri hareketlere nefsi bırakmaktır.
Eğer zenginliği göğüslemekte ise buna zabt'ün-nefs (nefsi zapt u rapt altına almak) adı verilir. Bunun zıddı olan hâle Batar (saldırganlık) ismi verilir. Eğer nahoş hâdiseyi, savaşta göğüslerse, buna şecaat (kahramanlık) adı verilr. Bunun tam tersine de cebanet (korkaklık) adı verilir. Eğer öfkeyi veya gayzı yutmak hususunda ise, bu takdirde sabra hilim adı verilir. Bunun zıddına tezemmür denir. Eğer zamanın musibetlerinden rahatsız edici bir musibete sabrediyorsa, bu tür sabra göğüsün genişliği mânâsına gelen siat'üs-sadr adı verilir. Bunun zıddına dacer, te-berrum ve göğüs darlığı mânâsına gelen dik'us-sadr denir.
Eğer bir konuşmayı gizlemek hususunda sabretmişse buna kitman'üs-sır (sırrı gizlemek) adı verilir. Bu sabrın sahibine de ketûm denir. Eğer yaşlılığa sabretmek ise, bunun adına zühd, zıddına da hırs denir. Eğer azla yetiniyorsa buna kanaat ismi verilir. Bunun zıddına oburluk mânâsına gelen şereh denir. Bu bakımdan imanın çoğu sabra dahildir.
Bu sırra binaen Hz. Peygamber'e imandan sorulduğunda şöyle demiştir: 'O, sabrın ta
kendisidir'. Çünkü imanın çoğu ve en aziz amelleri sabırdır.
Yine Hz. Peygamber 'Hac Arefe'dir'.15 buyurmuştur.
Allah Teâlâ, bunların bütün kısımlarını bir arada derleyerek hepsine birden sabır adını verip şöyle buyurmuştur:
Ahidleştikleri zaman sözlerini yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte doğru olanlar bunlardır. (Allah'ın azabından) korunanlar da onlardır.(Bakara/177)
Madem durum budur, o halde bunlar, ilgilendikleri konuların değişikliklerine göre, sabrın kısımlarıdırlar. Kim mânâları isim-lerden alıyorsa, o kimse zanneder ki bu durumlar, haddizatında ve hakikatlerinde de değişiktirler. Çünkü isimleri değişik görür. Fakat dosdoğru yolda yürüyen ve Allah'ın nûruyla bakan bir kimse ise, önce mânâları mülâhaza eder, dolayısıyla hakikatlerine muttali olur, sonra isimleri düşünür. Çünkü isimler mânâlara delâlet etmek için vaz'edilmişlerdir. Bu bakımdan mânâlar, asılların ta kendileridir. Lâfızlar ise tâbilerdir. Öyleyse asılları tâbilerde arayan bir kimse elbette haya eder.
Bu iki gruba şu ayetle işaret edilmiştir:
Şimdi yüzüstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa yol üzerinde düzgün yürüyen mi?
(Mülk/22)
Kâfirler, yanıldıkları yerlerde ancak böyle makûs kaidelerden ötürü yanılmışlardır. Allah Teâlâ'dan keremi ve lütfu sayesinde, hüsn-ü tevfîkini dileriz.
Sabır ve Şükür
- Allah Hakkındaki Şükür Perdesini Kaldırmanın Yolları
- Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri
- Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri
- Ashabın, Tabiinin ve Ümmetin Selef-i Sulehası'nın Korku ile İlgili Halleri
- Fakr ve Zühd
- Giriş
- Havf - Korku
- Korku Halini Temin Eden Çare
- Korku'nun Dereceleri, Kuvvet ve Zayıflıkta Farklılık
- Korku'nun Fazileti ve Korku'ya Teşvik
- Korku'nun Hakikati
- Korkulan Şeye Nisbetle Korkunun Kısımları
- Korkunun mu, Ümidin mi Fazlası Daha Faziletlidir, Yoksa İkisinin de Normali mi Daha Faziletlidir?
- Kuvvet ve Zaaf İtibariyle Sabrın Kısımları
- Peygamberlerin ve Meleklerin Korku ile ilgili Halleri
- Recâ'nın Fazileti ve Recâ'ya Teşvik
- Recâ'nın Hakikati
- Sabır İmanın Yarısıdır
- Sabra İhtiyaç Olduğu Zannedilen ve Kulun Sabırdan Müstağni Olamadığı Hususlar
- Sabredilen Hususlara İzafeten Sabrın Aldığı İsimler
- Sabrın Fazileti
- Sabrın Hakikati ve Anlamı
- Sabrın İlacı ve Sabra Yardımcı Olan Hususlar
- Su-i Hâtime'nin (Kötü Sonucun) Anlamı
- Şükrün Fazileti
- Şükrün Tanımı ve Hakikati
- Şükür
- Ümid'in Çaresi ve Sebepleri