DÜNYANIN HAKİKATİ, ÂFETİ VE MAKSADI
Demek ki, insana dünyada iki şey lâzımdır: Biri, kalbi öldürücü sebeplerden koruması ve gıdasını tedarik etmesi, diğeri de, bedenini helak edici, öldürücü şeylerden koruması ve gıdasını elde etmesidir.
Kalbin gıdası, Allahü Teâlâ'yı tanımak ve sevmektir. Çünkü, her şeyin gıdası tabiî hususiyetine uygun olur. Daha önce, insanın kalbinin hususiyetinin bu olduğunu anlatmıştık. Helakinin sebebi, Allahü Teâlâ'dan gayrı şeylerin sevgisine dalmaktır.
Bedeni, kalb için korumak lâzımdır. Yoksa, beden fânidir, kalb bakidir. Hacıyı hacca götüren deve gibi, beden de kalbin binek hayvanıdır. Deve hacıya lâzımdır, hacı deveye değil. Eğer hacca giden bir kimsenin deveyi yanında bulundurması icabediyorsa, yemini, suyunu, örtüsünü Kabe'ye varıncaya kadar tedarik etmesi lâzımdır. Bundan sonra onun sıkıntısından kurtulur. Fakat deveye bakmayı ihtiyaç miktarınca yapmak lâzımdır. Yoksa, bütün zamanını ona yem vermek, onu süslemek ve onu muhafaza etmekle geçirirse, kafileden geri kalır ve helak olur. Bunun gibi, eğer insan bütün zamanını, bedenin kuvvetlenmesine ve helak olma sebeplerini ondan uzaklaştırmaya verirse, kendi saadetinden mahrum kalır.
Dünyada bedenin ihtiyacı üçtür: Beslenmek için yemek, giyinmek, sıcak ve soğuktan korunmak için bir evi olmak. Böylece helak olma sebeplerinden kurtulur. O hâlde, insanın dünyadan zaruri olarak alacağı bunlardan fazla değildir. Hattâ dünyanın esası da bunlardır. Kalbin gıdası, beslenmesi ise marifettir. Ne kadar çok olursa, o kadar iyidir. Bedenin gıdası, yemektir. Haddinden fazla olursa helake sebep olur. Allahü Teâla'nın, şehveti insana vermesi, yemekte, meskende ve giyinmekte bedenin iktizasının meydana gelmesi içindir. Kendisinin binek hayvanı ancak bu şekilde helak olmaz. Bu şehvet öyle yaratılmıştır ki, kendine verilene razı olmaz, daha fazla ister. Aklın yaratılması, onun hududunu aşmamasını temin içindir.
Peygamberlerin diliyle (aleyhimüsselâm) gönderilen şeriatlar, onun [şehvetin - arzunun ] hududunu tâyin içindir. Fakat bu şehvet, yaratıldığı zaman kendisine verildi; çocukta da, onun [İstek ve arzunun] bulunması lâzımdır. Akıl ise sonradan yaratılmıştır. Demek ki, şehvet [arzu ve istek] önceden yerini tutmuş, hâkim olmuş, emre itaat etmek istemez olmuştur. Akıl ve şeriat ondan sonra geldiler.
Bütün varlığını kuvvet, elbise ve mesken kurmaya vermemesi ve bu sebeple kendini unutmaması, bu kuvvet ve elbisenin neye yaradığını, ne için olduğunu bilmesi ve hattâ kendinin bu dünyada ne için bulunduğunu anlaması, Âhiret için azık olan kalbin gıdasını unutmaması için geldiler. Bu ifadeden dünyanın hakikatini, âfetini ve maksadını öğrendin. Şimdi, dünyanın dallarını ve kısımlarım bildirelim.
Kalbin gıdası, Allahü Teâlâ'yı tanımak ve sevmektir. Çünkü, her şeyin gıdası tabiî hususiyetine uygun olur. Daha önce, insanın kalbinin hususiyetinin bu olduğunu anlatmıştık. Helakinin sebebi, Allahü Teâlâ'dan gayrı şeylerin sevgisine dalmaktır.
Bedeni, kalb için korumak lâzımdır. Yoksa, beden fânidir, kalb bakidir. Hacıyı hacca götüren deve gibi, beden de kalbin binek hayvanıdır. Deve hacıya lâzımdır, hacı deveye değil. Eğer hacca giden bir kimsenin deveyi yanında bulundurması icabediyorsa, yemini, suyunu, örtüsünü Kabe'ye varıncaya kadar tedarik etmesi lâzımdır. Bundan sonra onun sıkıntısından kurtulur. Fakat deveye bakmayı ihtiyaç miktarınca yapmak lâzımdır. Yoksa, bütün zamanını ona yem vermek, onu süslemek ve onu muhafaza etmekle geçirirse, kafileden geri kalır ve helak olur. Bunun gibi, eğer insan bütün zamanını, bedenin kuvvetlenmesine ve helak olma sebeplerini ondan uzaklaştırmaya verirse, kendi saadetinden mahrum kalır.
Dünyada bedenin ihtiyacı üçtür: Beslenmek için yemek, giyinmek, sıcak ve soğuktan korunmak için bir evi olmak. Böylece helak olma sebeplerinden kurtulur. O hâlde, insanın dünyadan zaruri olarak alacağı bunlardan fazla değildir. Hattâ dünyanın esası da bunlardır. Kalbin gıdası, beslenmesi ise marifettir. Ne kadar çok olursa, o kadar iyidir. Bedenin gıdası, yemektir. Haddinden fazla olursa helake sebep olur. Allahü Teâla'nın, şehveti insana vermesi, yemekte, meskende ve giyinmekte bedenin iktizasının meydana gelmesi içindir. Kendisinin binek hayvanı ancak bu şekilde helak olmaz. Bu şehvet öyle yaratılmıştır ki, kendine verilene razı olmaz, daha fazla ister. Aklın yaratılması, onun hududunu aşmamasını temin içindir.
Peygamberlerin diliyle (aleyhimüsselâm) gönderilen şeriatlar, onun [şehvetin - arzunun ] hududunu tâyin içindir. Fakat bu şehvet, yaratıldığı zaman kendisine verildi; çocukta da, onun [İstek ve arzunun] bulunması lâzımdır. Akıl ise sonradan yaratılmıştır. Demek ki, şehvet [arzu ve istek] önceden yerini tutmuş, hâkim olmuş, emre itaat etmek istemez olmuştur. Akıl ve şeriat ondan sonra geldiler.
Bütün varlığını kuvvet, elbise ve mesken kurmaya vermemesi ve bu sebeple kendini unutmaması, bu kuvvet ve elbisenin neye yaradığını, ne için olduğunu bilmesi ve hattâ kendinin bu dünyada ne için bulunduğunu anlaması, Âhiret için azık olan kalbin gıdasını unutmaması için geldiler. Bu ifadeden dünyanın hakikatini, âfetini ve maksadını öğrendin. Şimdi, dünyanın dallarını ve kısımlarım bildirelim.