HAŞRIN, NEŞRİN, BA'SIN VE İADENİN MÂNÂSI
Buraya kadar anlatılanlardan; insanın canının hakikatini, bedeni ile değil, zâtı ile durduğunu anladın. Kendi zâtının ve hususi sıfatlarının kıyamında bedene ihtiyacı olmadığını da öğrendin. Ölümün mânâsı, onun yok olması değil, bedendeki tasarrufunun kesilmesidir. Haşrın [öldükten sonra mahşerde toplanmak üzere dirilme], neşrin [Kıyamet vakti insanların dirilmesi], ba'sın [ba's: öldükten sonra kıymet günü diriliş] ve iadenin mânâsı, onu yok ettikten sonra tekrar yaratırlar değildir. Bunun mânâsı, evvelde olduğu gibi, ikinci defa ona, tasarruf edebileceği [istediği gibi kullanabileceği] bir beden verirler demektir. Bu defa birinciden daha kolay olur. Çünkü önce, hem bedeni, hem de ruhu yaratmak lâzım idi. Bu defa ise, insanî ruh, kendi yerindedir. Hattâ bedenin cüzleri bile kendi yerindedir. Bunları toplamak, yaratmaktan daha kolaydır. Ancak bu, bizim tasavvurumuza göre böyledir. Yoksa kolaylığın ilâhî fiil ile münasebeti yoktur. Zira, zorluk sıfatı olmayan yerde, kolaylık da olmaz.
İadenin şartı, sahip olduğu bedeni kendisine verirler demek değildir. Çünkü kalıp [beden] onun merkebidir [bineğidir]. At verirlerse, ona da biner. Çocukluğundan ihtiyarlığına kadar, hücreleri, diğer gıdalarla değiştirilmiş, o ise hiç değişmemiştir. O hâlde bunu şart edenlere birçok sorular sorulabilir. Bu sorulara ise zayıf cevablar verirler ve güya böylece o zorlamalardan kurtulurlar ki, onlara sorulur: «İnsan insanı yiyor. Birinin eczası [parçası], diğerinin eczası oluyor.
O hâlde, ruh bunlardan hangisine verilir? Eğer bir uzvu kesilir ve bundan sonra sevab olan bir iş yaparsa, bu uzvu, öbür dünyada onunla olur mu, olmaz mı? Eğer onunla olmazsa, Cennette, gözsüz, elsiz, yahut ayaksız nasıl olur? Eğer onunla olursa o sevab iş işlendiği zaman o uzuv, onda yoktur. Şimdi mükâfatı verilirken nasıl ortak olabilir?» Böyle lüzumsuz şeyler sorarlar ve cevab isterler. İade, hakikatiyle olmadığı şekilde bu gibi şüphelere lüzum kalmaz. Çünkü bütün bedene ihtiyaç yoktur. Bu şüpheler ve suallerin sebebi senin benliğin ve hakikatin, senin bedenindir. O, olduğu gibi yerinde kalmayınca, o sen olmazsın, sanmalarıdır. Bunun için şüphelere düştüler. Sözlerinin aslı yoktur.
İadenin şartı, sahip olduğu bedeni kendisine verirler demek değildir. Çünkü kalıp [beden] onun merkebidir [bineğidir]. At verirlerse, ona da biner. Çocukluğundan ihtiyarlığına kadar, hücreleri, diğer gıdalarla değiştirilmiş, o ise hiç değişmemiştir. O hâlde bunu şart edenlere birçok sorular sorulabilir. Bu sorulara ise zayıf cevablar verirler ve güya böylece o zorlamalardan kurtulurlar ki, onlara sorulur: «İnsan insanı yiyor. Birinin eczası [parçası], diğerinin eczası oluyor.
O hâlde, ruh bunlardan hangisine verilir? Eğer bir uzvu kesilir ve bundan sonra sevab olan bir iş yaparsa, bu uzvu, öbür dünyada onunla olur mu, olmaz mı? Eğer onunla olmazsa, Cennette, gözsüz, elsiz, yahut ayaksız nasıl olur? Eğer onunla olursa o sevab iş işlendiği zaman o uzuv, onda yoktur. Şimdi mükâfatı verilirken nasıl ortak olabilir?» Böyle lüzumsuz şeyler sorarlar ve cevab isterler. İade, hakikatiyle olmadığı şekilde bu gibi şüphelere lüzum kalmaz. Çünkü bütün bedene ihtiyaç yoktur. Bu şüpheler ve suallerin sebebi senin benliğin ve hakikatin, senin bedenindir. O, olduğu gibi yerinde kalmayınca, o sen olmazsın, sanmalarıdır. Bunun için şüphelere düştüler. Sözlerinin aslı yoktur.
ÂHİRETİ TANIMAK
- BEDEN VE RUHLA ALÂKALI CENNET VE CEHENNEM
- BU DÜNYADA CENNET VE CEHENNEMİ MÜŞAHEDE
- HAŞRIN, NEŞRİN, BA'SIN VE İADENİN MÂNÂSI
- İNSANÎ RUHUN İTİDALİNİ KORUMAK
- KABİR AZABI HERKES İÇİN DEĞİLDİR
- KABİR AZABINDAN EMİN OLMAYI DENEME YOLU
- KABİR AZÂBININ HAKİKATİ VE DERECELERİ
- KABİR AZABININ MÂNÂSI
- KABİRDEKİ EJDERHALAR BAŞ GÖZÜYLE GÖRÜLEMEZ
- ÖLÜMÜN HAKİKATİ
- RUHANÎ ATEŞ, CİSMANÎ ATEŞTEN DAHA ACIDIR
- RUHLA ALÂKALI ÜÇ CİNS CEHENNEM ATEŞİ
- RUHUN DÜNYADAKİ SEYRÜSEFER MENZİLLERİ
- SENİN BENLİĞİN BU BEDENLE DEĞİLDİR
- ZAYIF BİR ZANLA BİLE ÂHİRETİ İNKÂR CAİZ DEĞİLDİR