Dünyanın Kötülüğü ve Ondan Sakındırmak
Dünyanın Kötülüğü ve Ondan Sakındırmak
Ebu Ummet-ül Bahilî'nin (R.A.) rivayet ettigine göre Salebe Ibni Hâtib Peygamber (S.A.V)'imize «Yâ Rasülallah (S.A.V). Allah (C.C)'a duâ et de bana mal versin» dedi.
Peygamber (S.A.V)'imiz onun bu arzusunu «Yâ Salebe, sükrünü eda ettigin az mal, sükrünü yerine getiremeyecegin çok maldan daha iyidir» diye karsilik verdi.
Salebe yine de «Yâ Rasülellah (S.A.V), Allah (C.C)'a duâ et de bana mal versin» diye israr etti. Peygamber (S.A.V)'imiz ona «Yâ Salebe, beni misâl almak istemez misin? Allah (C.C)'in Rasûl'ü gibi olmak istemez misin? Nefsimi kudret elinde tutan Allah (C.C)'a yemin ederek söylüyorum ki, daglarin benim için altin ve gümüs olmasini dilesem, olurlardi.» diye cevap buyurdu.
Salabe bu sefer dedi ki. «Seni Hak dinle peygamber gönderen Allah (C.C)'a yemin ederim ki, bana mal versin diye Allah (C.C)'a duâ edersen, her hak sahibine hakkini verecegim, söyle söyle yapacagim.»
Bunun üzerine Peygamber (S.A.V)'imiz: «Allah (C.C)'im, Salebe'ye mal nasibeylei diye duâ etti. Salebe de koyun edindi.
Salebe'nin edindigi koyunlar böcek gibi üredi. Öyle ki, sürüsüne Medine dar geldigi için bir vadiye tasindi. Bu yüzden sadece ögle ve ikindiyi cemaatle kilip, diger vakitler cemaatten geri kalmaya basladi. Bu arada sürü üremesine devam ettigi için Salebe baska bir yere tasinmak ihtiyacini duydu ve Cuma'dan baska hiç bir namazi cemaatle kilmamaya basladi.
Derken sürü böcek gibi üremeye devam etti. Salebe de Cuma günleri kervanlarin yoluna çikarak Medine'de olup bitenleri ögrenir oldu.
Bir gün Peygamber (S.A.V)'imiz «Salebe ne yapiyor?» diye sordu. O'na «Yâ Rasûlallah (S.A.V), sürü edinince Medine'ye sigmaz oldu» diye baslayarak olup bitenleri bir bir anlattilar. Peygamber (S.A.V)'imiz «Yazik Salebe'ye, yazik Salebe'ye, yazik Salebe'ye» diye buyurdu.
Bu sirada:
«Onlarin mallarindan belirli bir sadaka al, böylece onlari temizlemis ve nefislerini arindirmis olursun. Onlar için duâ et, senin duan onlari huzura kavusturur.» (Tevbe - 103) mealindeki âyet inerek zekât vermek farz kilindi.
Peygamber (S.A.V)'imiz Cuheyne kabilesi ile Beni Suleym kabilesinden iki kisiye yazili bir emirname verip zekât toplamakla görevlendirdi, onlara «Salebe Bin Hatib ile Beni Süleym'den falan adama verip zekâtlarini alin» diye emir verdi. Adamlar yola çikip Salebe'ye vardilar. Peygamber(S.A.V)´imizin emirnamesini okuyarak kendisinden zekâtini vermesini istediler.
Salebe tahsildarlara: «Bu cizyeden baska bir sey degil, bu cizyeden baska bir sey degil, bu cizyenin kardesidir, gidin isiniz bitince bana yine ugrayin» dedi.
Bunun üzerine tahsildarlar Suleymiye yöneldiler. Suleymî onlarin geldigini duyunca develerin en semizini seçerek onu zekâtlik olarak ayirdi ve tahsildarlari onunla karsiladi. Tahsildarlar bunu görünce «En semiz deveyi vermen gerekli degil, o yüzden bunu senden almak istemiyoruz» dediler. Suleymî «Ne münasebet alin onu, ben gönül hosnutlugu ile veriyorum. Onu siz alasiniz diye ayirdim» dedi.
Tahsildar görevlendirdikleri diger zekârtlan toplamayi bitirince geri dönerken Salebe'ye bir daha ugradilar, zekâtini vermesini istediler. Salebe bu sefer onlara «Yaninizdaki yaziyi gösterin» dedi. Yaziya göz atarken yine «Bu cizyenin kardesidir, siz gidin, ben ne yapacagimi düsüneyim» dedi.
Tahsildarlar Peygamber (SAV)'imize döndüler. O onlari görür görmez daha kendileri ile konusmadan «Yaziklar olsun Salebe'ye» dedi ve Suleymi'ye duâ etti. Tahsildarlar da Peygamber (SAV)'imize gerek Salebe'nin ve gerekse Suleymî´nin nasil davrandigini anlattilar. Bunun üzerine Allah (C.C) Salebe hakkinda:
«Onlardan bir kismi «Eger Allah bize mal bagislarsa mutlaka zekât verir ve mutlaka salihlerden oluruz» diye söz verdiler. Fakat Allah onlara mal bagislayinca onu cimrilik ettiler, arka dönüp sözlerinden caydilar.
Allah da kendisine verdikleri sözden cayarak yalan söyledikleri için O'nun karsisina çikacaklari güne kadar kalblerine nifak ekmek suretiyle onlari cezalandirdi» mealindeki âyet indi.» (Tevbe - 75 - 77)
Bu sirada Peygamber (SAV)`imizin yaninda bulunan Salebenin bir akrabasi, inen âyeti duyunca Salebe'ye vararak ona «Yâ Salebe, anan ölesi, ulu Allah (C.C) senin hakkinda öyle söyle bir âyet indirdi» dedi.
Bunun üzerine yol çikan Salebe. Peygamber (S.A.V)`imize vararak zekâtini aimasini istedi. Peygamber (S.A.V)´imiz kendisine «Allah (C.C), bana senden zekât almayi yasakladi» diye cevap verdi.
Peygamberimizin bu cevabi üzerine Salebe basina toprak serperek dögünmeye koyuldu.
Peygamber (S.A.V)'imiz ona «Iste senin amelin, verdigim emri yerine getirmedin» dedi. Peygamber (S.A.V)'imiz verecegi zekâti almak istemeyince Salebe evine döndü.
Peygamber (S.A.V)'imiz Âhirete göçünce Salebe, zekât borcunu Hz. Ebû Bekr (RA)'e getirdi, fakat Ebû Bekr (RA)`de onu geri çevirdi. Arkasindan Hz. Ömer (RA)'e getirince o da kabul etmedi. Hz. Osman (RA)'in halifelige geçisinden sonra da Salebe öldü.
Cerir'in rivayet ettigine göre Leys der ki: «Adamin biri Hz.Isa (a.s)'ya arkadas olur, ona «Senin yaninda sana yoldas olabilir miyim» diye teklif eder. Teklifinin kabul edilmesi üzerine yola koyulurlar, bir nehrin kenarina varinca yemek molosi için otururlar, yanlarinda üç çörek vardir. Ikisini yerler, birisi kalir, bu arada Hz.Isa (a.s) nehre varip su içmek üzere kalkar, su içip dönünce üçüncü çöregi bulamaz. Adamaa «çöregi kim aldi» diye sorar, adam «bilmiyorum» diye cevap verir.
Yemekten sonra arkadasi ile birlikte yola koyulur. Yolda iki yavrulu bir geyik görürler. Hz.Isa (a.s) yavrulardan birini çagirir, yavru Hz.Isa (a.s)'nin daveti üzerine yanina gelince onu keser, etinin bir kismini kizartarak yerler.
Yemekten sonra Hz.Isa (a.s) geyik yavrusunun kalintilarina «Allah (C.C)'in izni ile canlanip kalk» der, yavru da derhal canlanip kalkarak oradan uzaklasiverir.
Bu olay üzerine Hz.Isa (a.s) yoldasina, «Sana az önceki mucizeyi gösteren Allah (C.C) için soruyorum, çöregi kim aldi?» der. Adam yine «bilmiyorum» diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir nehrin yanina varirlar. Hz.Isa (a.s) adamin elinden tutarak su üstünde yürürler, karsiya geçerler. Nehri asinca Hz.Isa (a.s) «Az önceki mucizeyi sana gösteren Allah (C.C) hakki için sana soruyorum, üçüncü çöregi kim aldi» diye sorar, adam yine «bilmiyorum» diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir çöle varirlar ve otururlar. Hz.Isa (a.s) bir yere kum ve toprak yigar, meydana gelen yigma Allah (C.C)'in izni ile «altin ol» der, yigin da altin olur Hz.Isa (a.s) altin yiginini üçe bölerek adama «üçte biri benim, üçte biri senin, öbür üçte biri de çöregi alanin» deyince adam «çöregi alan bendim» diye gerçegi itiraf eder.
Bunun üzerine Hz.Isa (a.s) «Altinin hepsi senin olsun» diyerek ondan ayrilir.
Adam altinin basinda dururken çölde yanina iki yolcu gelir. Gelenler kendisini öidürüp altini olmak ister, adam «Onu aramizda üçe bölüsürüz, simdi önce biriniz sehre varip yiyecek bir sey alsin» diye teklif eder. Adamin teklifi kabul edilerek gelenlerden biri sehre gönderilir.
Sehre giden adam yolda giderken «Niye altini onlar ile bölüseyim, alacagim yiyecege zehir katar, onlari öldürürüm, böylece altinin hepsi bena kalir» diye düsünür ve dedigi gibi yapmak üzere sehirden aldigi yiyecege zehir katarak döner.
Altinin yaninda kalanlar da «Niye ona altinin üçte birini verelim, dönünce onu öldürür ve altini ikimiz paylasiriz» diye Konusurlar. Adam dönünce onu öldürürler, fakat yiyecegi yeyince de kendileri ölür, böylece altin çöl ortasinda ve her üçünün ölüsünün yambasinda sahipsiz kalir.
Bu sirada Hz.Isa (a.s)'nin yolu olay yerine yeniden ugrar, durumu görünce yanindakilere «Iste dünyâ budur, ondan sakinin» der.
Hikâyeye göre Zûlkarneyn, yolculuklarindan birinde hiç biri dünya nimetlerinden yararlanmayan bir kavim ile karsilasir. Adamlar kendilerine birer mezar kazmislar, sabah olunca herkes mezara girer, orayi süpürür ve orada ibadete koyulur, acikinca da hayvanlar gibi baklagil otu otlarlar, ayrica bir çok bitkileri de kendilerine yasaklamislardir.
Zûlkarneyn, kavmin pâdisâhina haber göndererek kendisi ile görümek istedigini bildirir, pâdisâh elçiye «Ona cevap olarak bildir ki, benim kendisinden bir istegim yok, eger kendisinin bir arzusu varsa gelsin» der.
Zûlkarneyn «Dogru söylüyor» diyerek pâdisâhin karsisina çikar ve
«Bana gelesin diye sana elci gönderdim, gelmeyince iste ben geldim» der. Pâdisâh «Eger senden bir istedigim ölseydi, gelirdim» der.
Zûlkarneyn der ki. «Niye hic bir kavimde benzerini görmedigim bir takim seyleri sizde görüyorum?» Pâdisâh «Gördügün acayiplik nedir?» diye sorar. Zûlkarneyn «Dünyaliginiz ve hic bir seyiniz yok, niye altin gümüs edinip istifade etmiyorsunuz?» der. Pâdisâh «Biz altin ve gümüsten nefret ederiz. Cünki insanin biraz altin veya gümüsü olunca nefsi kabarir ve daha fazlasini elde etmeye bakar.»
Zûlkarneyn «Peki, niye kendinize mezar kazmissiniz, sabah olunca her biriniz mezarina kosuyor, temizliyor ve orada, namaz kiliyor der.» Padisah «Orasini gözönünde tutup dünya bize amel asilamak isteyince böylelikle nefsimizi firenlemek istedik» der.
Zûlkarneyn «Baklagil otlarindan baska bir yiyeceginiz olmadigini görüyorum. Niye heyvan edinip sütünü sagmiyor, onlari binek olarak kullanmiyorsunuz» diye sorar. Padisah «Midelerimizi canlilara mezar yapmak istemiyoruz, bitkileri kendimize yeterli gördük, insana az miktarda bir yiyecek kâfidir. Hangi yiyecek olursa olsun, girtlaktan geçtikten sonra bize göre hic bir tadi yoktur» der.
Bu sirada padisah elini Zûlkarneyn'in arkasina dogru uzatarak bir kafa tasi alir ve «kimdir bu, biliyor musun?» diye sorar. Zülkameyn «Hayir, kimdir» der. Pâdisâh «Yeryüzünün hükümdarlarindan biri, Allah (C.C) ona halk üzerine saltanat vermis, o da zülüm, haksizlik ve azginliga girmis. Allah (C.C) onu bu yolda görünce canini alip basini gövdesinden ayirmis da yere atilmis bir tas gibi olmus, ayrica âhirette cezasini vermek üzere Allah (C.C) onun islediklerini de bir bir kayda geçirmis» der.
Padisâh sonra eline bir baska çürük kafa tasi alarak «Yâ Zûlkarneyn, kimdir bu, biliyor musun» diye sorar. Zûlkarneyn «Hayir, bilmiyorum, kimdir» der.
Pâdisâh «Bu da deminkinin arkasindan tahta gecen hükümdarin kafa tasidir.
Bu padisâh kendisinden öncekinin halka yaptigi zulmü, zorbaligi ve haksizlig görmüs. O yüzden Allah (C.C)'dan korkup tevazu yolunu seçerek halkina karsi adaleti emretmis, sonunda akibeti gördügün gibi olmus. Allah (C.C) âhiretinde karsiligini vermek üzere onun da amelini kayda geçirmis» diye cevap verir.
«Arkasindan padisah Zûlkarneyn'in basini isaret ederek «Bu kafa tasi da deminkiler gibi olacak, ya Zûlkarneyn, davranislarina dikkat et» der.
Bunun üzerine pâdisâha; «Bana arkadas olur musun? Seni Allah (C.C)'in bana bagisladigi servette kardes, vezir ve ortak edinirim» diye teklif eder. Padisah «Ben ve sen birerada barinamayiz» der. Zûlkarneyn «Niye» diye sorar. Pâdisâh «Çünki herkes sona düsman, bana dosttur» der. Zûlkarneyn «niye» diye sorar. Pâdisâh «cünki elindeki mevkii, mal ve dünyalik ugruna sana herkes dis biler. Bana bu hususta da düsman olan birinin oldugunu sanmiyorum, cünki ben bunlari terketmisim, hic bir seyin ne yoksullugunu ve ne de azligini duyuyorum» diye cevap verdi.
Sairin su sözleri ne kadar güzeldir!
«Ey dünya ve onun zineti ile oyalanan.
Ve gözlerini kirpmadan dünya nazlarina dalan kimse.
Huzuruna vannca Allah (C.C)'a ne diyeceksin?»
Diger bir sâir de söyle der:
«Câhillerin yükselisi ve faziletlilerin arkada kalisi yüzünden dünyaya sitem ettim.
Bana «mazeretimi dinle» dedi.
«Câhiller öz çocuklarim olduklari için onlari yükselttim»
«Takva ehli ise diger kumamin çocuklaridir.»
Sair Mahmud-ül Bahilî der ki:
Hey gidi hey, dünya insan içinde herhalde bir imtihan vesilesidir.
Ister gelsin, ister gitsin.
Eger gelirse sen de devamli sükürü karsila
Giderse sabret ve tahammüllü ol.
Ebu Ummet-ül Bahilî'nin (R.A.) rivayet ettigine göre Salebe Ibni Hâtib Peygamber (S.A.V)'imize «Yâ Rasülallah (S.A.V). Allah (C.C)'a duâ et de bana mal versin» dedi.
Peygamber (S.A.V)'imiz onun bu arzusunu «Yâ Salebe, sükrünü eda ettigin az mal, sükrünü yerine getiremeyecegin çok maldan daha iyidir» diye karsilik verdi.
Salebe yine de «Yâ Rasülellah (S.A.V), Allah (C.C)'a duâ et de bana mal versin» diye israr etti. Peygamber (S.A.V)'imiz ona «Yâ Salebe, beni misâl almak istemez misin? Allah (C.C)'in Rasûl'ü gibi olmak istemez misin? Nefsimi kudret elinde tutan Allah (C.C)'a yemin ederek söylüyorum ki, daglarin benim için altin ve gümüs olmasini dilesem, olurlardi.» diye cevap buyurdu.
Salabe bu sefer dedi ki. «Seni Hak dinle peygamber gönderen Allah (C.C)'a yemin ederim ki, bana mal versin diye Allah (C.C)'a duâ edersen, her hak sahibine hakkini verecegim, söyle söyle yapacagim.»
Bunun üzerine Peygamber (S.A.V)'imiz: «Allah (C.C)'im, Salebe'ye mal nasibeylei diye duâ etti. Salebe de koyun edindi.
Salebe'nin edindigi koyunlar böcek gibi üredi. Öyle ki, sürüsüne Medine dar geldigi için bir vadiye tasindi. Bu yüzden sadece ögle ve ikindiyi cemaatle kilip, diger vakitler cemaatten geri kalmaya basladi. Bu arada sürü üremesine devam ettigi için Salebe baska bir yere tasinmak ihtiyacini duydu ve Cuma'dan baska hiç bir namazi cemaatle kilmamaya basladi.
Derken sürü böcek gibi üremeye devam etti. Salebe de Cuma günleri kervanlarin yoluna çikarak Medine'de olup bitenleri ögrenir oldu.
Bir gün Peygamber (S.A.V)'imiz «Salebe ne yapiyor?» diye sordu. O'na «Yâ Rasûlallah (S.A.V), sürü edinince Medine'ye sigmaz oldu» diye baslayarak olup bitenleri bir bir anlattilar. Peygamber (S.A.V)'imiz «Yazik Salebe'ye, yazik Salebe'ye, yazik Salebe'ye» diye buyurdu.
Bu sirada:
«Onlarin mallarindan belirli bir sadaka al, böylece onlari temizlemis ve nefislerini arindirmis olursun. Onlar için duâ et, senin duan onlari huzura kavusturur.» (Tevbe - 103) mealindeki âyet inerek zekât vermek farz kilindi.
Peygamber (S.A.V)'imiz Cuheyne kabilesi ile Beni Suleym kabilesinden iki kisiye yazili bir emirname verip zekât toplamakla görevlendirdi, onlara «Salebe Bin Hatib ile Beni Süleym'den falan adama verip zekâtlarini alin» diye emir verdi. Adamlar yola çikip Salebe'ye vardilar. Peygamber(S.A.V)´imizin emirnamesini okuyarak kendisinden zekâtini vermesini istediler.
Salebe tahsildarlara: «Bu cizyeden baska bir sey degil, bu cizyeden baska bir sey degil, bu cizyenin kardesidir, gidin isiniz bitince bana yine ugrayin» dedi.
Bunun üzerine tahsildarlar Suleymiye yöneldiler. Suleymî onlarin geldigini duyunca develerin en semizini seçerek onu zekâtlik olarak ayirdi ve tahsildarlari onunla karsiladi. Tahsildarlar bunu görünce «En semiz deveyi vermen gerekli degil, o yüzden bunu senden almak istemiyoruz» dediler. Suleymî «Ne münasebet alin onu, ben gönül hosnutlugu ile veriyorum. Onu siz alasiniz diye ayirdim» dedi.
Tahsildar görevlendirdikleri diger zekârtlan toplamayi bitirince geri dönerken Salebe'ye bir daha ugradilar, zekâtini vermesini istediler. Salebe bu sefer onlara «Yaninizdaki yaziyi gösterin» dedi. Yaziya göz atarken yine «Bu cizyenin kardesidir, siz gidin, ben ne yapacagimi düsüneyim» dedi.
Tahsildarlar Peygamber (SAV)'imize döndüler. O onlari görür görmez daha kendileri ile konusmadan «Yaziklar olsun Salebe'ye» dedi ve Suleymi'ye duâ etti. Tahsildarlar da Peygamber (SAV)'imize gerek Salebe'nin ve gerekse Suleymî´nin nasil davrandigini anlattilar. Bunun üzerine Allah (C.C) Salebe hakkinda:
«Onlardan bir kismi «Eger Allah bize mal bagislarsa mutlaka zekât verir ve mutlaka salihlerden oluruz» diye söz verdiler. Fakat Allah onlara mal bagislayinca onu cimrilik ettiler, arka dönüp sözlerinden caydilar.
Allah da kendisine verdikleri sözden cayarak yalan söyledikleri için O'nun karsisina çikacaklari güne kadar kalblerine nifak ekmek suretiyle onlari cezalandirdi» mealindeki âyet indi.» (Tevbe - 75 - 77)
Bu sirada Peygamber (SAV)`imizin yaninda bulunan Salebenin bir akrabasi, inen âyeti duyunca Salebe'ye vararak ona «Yâ Salebe, anan ölesi, ulu Allah (C.C) senin hakkinda öyle söyle bir âyet indirdi» dedi.
Bunun üzerine yol çikan Salebe. Peygamber (S.A.V)`imize vararak zekâtini aimasini istedi. Peygamber (S.A.V)´imiz kendisine «Allah (C.C), bana senden zekât almayi yasakladi» diye cevap verdi.
Peygamberimizin bu cevabi üzerine Salebe basina toprak serperek dögünmeye koyuldu.
Peygamber (S.A.V)'imiz ona «Iste senin amelin, verdigim emri yerine getirmedin» dedi. Peygamber (S.A.V)'imiz verecegi zekâti almak istemeyince Salebe evine döndü.
Peygamber (S.A.V)'imiz Âhirete göçünce Salebe, zekât borcunu Hz. Ebû Bekr (RA)'e getirdi, fakat Ebû Bekr (RA)`de onu geri çevirdi. Arkasindan Hz. Ömer (RA)'e getirince o da kabul etmedi. Hz. Osman (RA)'in halifelige geçisinden sonra da Salebe öldü.
Cerir'in rivayet ettigine göre Leys der ki: «Adamin biri Hz.Isa (a.s)'ya arkadas olur, ona «Senin yaninda sana yoldas olabilir miyim» diye teklif eder. Teklifinin kabul edilmesi üzerine yola koyulurlar, bir nehrin kenarina varinca yemek molosi için otururlar, yanlarinda üç çörek vardir. Ikisini yerler, birisi kalir, bu arada Hz.Isa (a.s) nehre varip su içmek üzere kalkar, su içip dönünce üçüncü çöregi bulamaz. Adamaa «çöregi kim aldi» diye sorar, adam «bilmiyorum» diye cevap verir.
Yemekten sonra arkadasi ile birlikte yola koyulur. Yolda iki yavrulu bir geyik görürler. Hz.Isa (a.s) yavrulardan birini çagirir, yavru Hz.Isa (a.s)'nin daveti üzerine yanina gelince onu keser, etinin bir kismini kizartarak yerler.
Yemekten sonra Hz.Isa (a.s) geyik yavrusunun kalintilarina «Allah (C.C)'in izni ile canlanip kalk» der, yavru da derhal canlanip kalkarak oradan uzaklasiverir.
Bu olay üzerine Hz.Isa (a.s) yoldasina, «Sana az önceki mucizeyi gösteren Allah (C.C) için soruyorum, çöregi kim aldi?» der. Adam yine «bilmiyorum» diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir nehrin yanina varirlar. Hz.Isa (a.s) adamin elinden tutarak su üstünde yürürler, karsiya geçerler. Nehri asinca Hz.Isa (a.s) «Az önceki mucizeyi sana gösteren Allah (C.C) hakki için sana soruyorum, üçüncü çöregi kim aldi» diye sorar, adam yine «bilmiyorum» diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir çöle varirlar ve otururlar. Hz.Isa (a.s) bir yere kum ve toprak yigar, meydana gelen yigma Allah (C.C)'in izni ile «altin ol» der, yigin da altin olur Hz.Isa (a.s) altin yiginini üçe bölerek adama «üçte biri benim, üçte biri senin, öbür üçte biri de çöregi alanin» deyince adam «çöregi alan bendim» diye gerçegi itiraf eder.
Bunun üzerine Hz.Isa (a.s) «Altinin hepsi senin olsun» diyerek ondan ayrilir.
Adam altinin basinda dururken çölde yanina iki yolcu gelir. Gelenler kendisini öidürüp altini olmak ister, adam «Onu aramizda üçe bölüsürüz, simdi önce biriniz sehre varip yiyecek bir sey alsin» diye teklif eder. Adamin teklifi kabul edilerek gelenlerden biri sehre gönderilir.
Sehre giden adam yolda giderken «Niye altini onlar ile bölüseyim, alacagim yiyecege zehir katar, onlari öldürürüm, böylece altinin hepsi bena kalir» diye düsünür ve dedigi gibi yapmak üzere sehirden aldigi yiyecege zehir katarak döner.
Altinin yaninda kalanlar da «Niye ona altinin üçte birini verelim, dönünce onu öldürür ve altini ikimiz paylasiriz» diye Konusurlar. Adam dönünce onu öldürürler, fakat yiyecegi yeyince de kendileri ölür, böylece altin çöl ortasinda ve her üçünün ölüsünün yambasinda sahipsiz kalir.
Bu sirada Hz.Isa (a.s)'nin yolu olay yerine yeniden ugrar, durumu görünce yanindakilere «Iste dünyâ budur, ondan sakinin» der.
Hikâyeye göre Zûlkarneyn, yolculuklarindan birinde hiç biri dünya nimetlerinden yararlanmayan bir kavim ile karsilasir. Adamlar kendilerine birer mezar kazmislar, sabah olunca herkes mezara girer, orayi süpürür ve orada ibadete koyulur, acikinca da hayvanlar gibi baklagil otu otlarlar, ayrica bir çok bitkileri de kendilerine yasaklamislardir.
Zûlkarneyn, kavmin pâdisâhina haber göndererek kendisi ile görümek istedigini bildirir, pâdisâh elçiye «Ona cevap olarak bildir ki, benim kendisinden bir istegim yok, eger kendisinin bir arzusu varsa gelsin» der.
Zûlkarneyn «Dogru söylüyor» diyerek pâdisâhin karsisina çikar ve
«Bana gelesin diye sana elci gönderdim, gelmeyince iste ben geldim» der. Pâdisâh «Eger senden bir istedigim ölseydi, gelirdim» der.
Zûlkarneyn der ki. «Niye hic bir kavimde benzerini görmedigim bir takim seyleri sizde görüyorum?» Pâdisâh «Gördügün acayiplik nedir?» diye sorar. Zûlkarneyn «Dünyaliginiz ve hic bir seyiniz yok, niye altin gümüs edinip istifade etmiyorsunuz?» der. Pâdisâh «Biz altin ve gümüsten nefret ederiz. Cünki insanin biraz altin veya gümüsü olunca nefsi kabarir ve daha fazlasini elde etmeye bakar.»
Zûlkarneyn «Peki, niye kendinize mezar kazmissiniz, sabah olunca her biriniz mezarina kosuyor, temizliyor ve orada, namaz kiliyor der.» Padisah «Orasini gözönünde tutup dünya bize amel asilamak isteyince böylelikle nefsimizi firenlemek istedik» der.
Zûlkarneyn «Baklagil otlarindan baska bir yiyeceginiz olmadigini görüyorum. Niye heyvan edinip sütünü sagmiyor, onlari binek olarak kullanmiyorsunuz» diye sorar. Padisah «Midelerimizi canlilara mezar yapmak istemiyoruz, bitkileri kendimize yeterli gördük, insana az miktarda bir yiyecek kâfidir. Hangi yiyecek olursa olsun, girtlaktan geçtikten sonra bize göre hic bir tadi yoktur» der.
Bu sirada padisah elini Zûlkarneyn'in arkasina dogru uzatarak bir kafa tasi alir ve «kimdir bu, biliyor musun?» diye sorar. Zülkameyn «Hayir, kimdir» der. Pâdisâh «Yeryüzünün hükümdarlarindan biri, Allah (C.C) ona halk üzerine saltanat vermis, o da zülüm, haksizlik ve azginliga girmis. Allah (C.C) onu bu yolda görünce canini alip basini gövdesinden ayirmis da yere atilmis bir tas gibi olmus, ayrica âhirette cezasini vermek üzere Allah (C.C) onun islediklerini de bir bir kayda geçirmis» der.
Padisâh sonra eline bir baska çürük kafa tasi alarak «Yâ Zûlkarneyn, kimdir bu, biliyor musun» diye sorar. Zûlkarneyn «Hayir, bilmiyorum, kimdir» der.
Pâdisâh «Bu da deminkinin arkasindan tahta gecen hükümdarin kafa tasidir.
Bu padisâh kendisinden öncekinin halka yaptigi zulmü, zorbaligi ve haksizlig görmüs. O yüzden Allah (C.C)'dan korkup tevazu yolunu seçerek halkina karsi adaleti emretmis, sonunda akibeti gördügün gibi olmus. Allah (C.C) âhiretinde karsiligini vermek üzere onun da amelini kayda geçirmis» diye cevap verir.
«Arkasindan padisah Zûlkarneyn'in basini isaret ederek «Bu kafa tasi da deminkiler gibi olacak, ya Zûlkarneyn, davranislarina dikkat et» der.
Bunun üzerine pâdisâha; «Bana arkadas olur musun? Seni Allah (C.C)'in bana bagisladigi servette kardes, vezir ve ortak edinirim» diye teklif eder. Padisah «Ben ve sen birerada barinamayiz» der. Zûlkarneyn «Niye» diye sorar. Pâdisâh «Çünki herkes sona düsman, bana dosttur» der. Zûlkarneyn «niye» diye sorar. Pâdisâh «cünki elindeki mevkii, mal ve dünyalik ugruna sana herkes dis biler. Bana bu hususta da düsman olan birinin oldugunu sanmiyorum, cünki ben bunlari terketmisim, hic bir seyin ne yoksullugunu ve ne de azligini duyuyorum» diye cevap verdi.
Sairin su sözleri ne kadar güzeldir!
«Ey dünya ve onun zineti ile oyalanan.
Ve gözlerini kirpmadan dünya nazlarina dalan kimse.
Huzuruna vannca Allah (C.C)'a ne diyeceksin?»
Diger bir sâir de söyle der:
«Câhillerin yükselisi ve faziletlilerin arkada kalisi yüzünden dünyaya sitem ettim.
Bana «mazeretimi dinle» dedi.
«Câhiller öz çocuklarim olduklari için onlari yükselttim»
«Takva ehli ise diger kumamin çocuklaridir.»
Sair Mahmud-ül Bahilî der ki:
Hey gidi hey, dünya insan içinde herhalde bir imtihan vesilesidir.
Ister gelsin, ister gitsin.
Eger gelirse sen de devamli sükürü karsila
Giderse sabret ve tahammüllü ol.
Konular
- Kabrin ve Kabir Korkusunun Açıklanması
- Ilm'ül - Yakin, Aynel - Yakin ve Arz Günü Suâl
- Allah'ı (C.C.) Zikretmenin Fazileti
- Namazların Fazileti
- Cehennem Meydâni ve Cehennem Azabı
- Cehennem Azabı
- Günâhtan Sakınmanın Fazileti
- Namaz Kılmayanın Cezası
- Tövbenin Fazileti
- Zûlmü Nehyetmek
- Yetime Zulüm Etmeyi Yasaklamak
- Kibrin Kötülüğünü Belirtmek
- Tevâyun ve Kanaatin Fazileti
- Dünyâya Aldanmak
- Dünyanın Kötülüğü ve Ondan Sakındırmak
- Sadakanın Fazileti
- Müslüman Kardeşinin İhtiyâcını karşılamak
- Abdestin Fazileti
- Namazın Fazileti
- Namazın Fazileti
- Kıyametin Dehşetleri
- Cehennem ve Mizân'ın Sıfatları
- Kibir ve Kendini Beğenmişliğin Kötülüğü
- Haram Yemek
- Faizin Yasak Olusu
- Kul Hakları
- Havaya Uymanın Kötülüğü ve Zühd
- Yetimlere İyilik Etmek ve Zulümden Kaçınmak
- Cennetin Vasıfları ve Cennetliklerin dereceleri
- Sabır - Rızâ ve Kanâat