Övmek
Bazı yerlerde medh yasaklanmıştır. Zemm (kötüleme) ise gıybet ve başkasının aleyhinde bulunmaktır. Biz onun hükmünü daha önce belirtmiştik. Övmede altı âfet vardır. Dördü övende, ikisi övülendedir.
Öven Taraftaki Âfetler
Birincisi: Bazen ifrata kaçar ve ifrat onu yalana sürükler! Nitekim Hâlid b. Mikdad şöyle demiştir:275 'Kim bir sultanı veya herhangi bir kimseyi, kendisinde bulunmayan sıfatlarla şahidler huzurunda medhederse, Allah Teâlâ kıyamet gününde bu kimseyi dehşetten sarkmış diline basıp düştüğü halde haşreder!'
İkincisi: Bazen medhediciye riya galip gelir. Çünkü meddah, medihle sevgi gösterisinde bulunur. Oysa kalbinde sevgi yoktur ve söylediklerine inanmamaktadır. Bu bakımdan söyledikleriyle hem riyakâr, hem münafık olur.
Üçüncüsü: Meddah, bazen olmayan şeyleri söyler. Hem de o şeylerden haberdar olma imkânı olmadığı halde söyler. Rivayet ediliyor ki, bir kişi Hz. Peygamber'in yanında başka bir kişiyi medh u senâ etti. Hz. Peygamber kendisine şöyle dedi:
Sana yazıklar olsun! Sen arkadaşının boynunu kopardın. Eğer arkadaşın bu dediklerini işitseydi hiçbir zaman felaha kavuşamazdı!
Eğer biriniz, arkadaşını medhetmek mecburiyetinde ise, bari 'ben filan adamı şöyle sanıyorum ve Allah nezdinde hiç kimseyi temize çıkarmıyorum, çünkü o kimsenin kontrol edeni Allah'tır. Eğer onun öyle olduğunu görüyorsa öyledir' desin.276
Bu âfet, mutlak vasıflarla medhetmekten meydana gelir. O vasıflar ancak delillerle bilinir. Adamın 'O muttakîdir!', 'Verâ sahibidir', 'Zâhiddir', 'Hayırlıdır' ve benzeri vasıfları söylemesi gibi... Ama kişi 'Ben onu geceleyin namaz kılarken, sadaka verirken, haccederken gördüm' dediği zaman, bunlar kesin şeyler olduğu için sakınca yoktur.
Kişinin 'o âdildir, rızâ (râzı)dır' demesi de o kabildendir; zira adil ve rızâ gizlidirler. Bu bakımdan burada kesin konuşmak uygun değildir. Ancak gizli bir denemeden sonra konuşabilir.
Hz. Ömer, bir kişiyi öven birini dinledi ve 'Sen onunla yolculuğa çıktın mı?' diye sordu. Öven 'Hayır!' dedi. Ömer 'Sen onunla alışveriş ettin mi?' dedi. Öven 'Hayır!' dedi. Ömer 'Sen onun komşusu musun? Sabah ve akşamını biliyor musun?' dedi. Öven 'Hayır!' dedi. Ömer 'Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki sen o adamı tanımıyorsun' dedi.
Dördüncüsü: Övülen adam zâlim veya fâsık olduğu halde ba-zen övülmekten ötürü sevilir. Oysa böyle bir sevgiye meydan vermek caiz değildir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Fâsık bir kimse övüldüğü zaman Allah Teâlâ öfkelenir.277
Hasan Basrî şöyle demiştir: 'Kim uzun yaşaması için zâlime dua ederse, o kimse Allah'a, yaratmış olduğu arzda isyan etmeyi sevmiş olur!'
Fâsık bir zâlimin üzülmesi için aleyhinde bulunmak, sevinmesin diye kendisini övmemek en uygun harekettir.
Övülen Taraftaki Âfetler
Övgü kişiye iki yönden zarar verir:
Birincisi: Övgü onda kibir ve gurur meydana getirir, kibir ve gurur ise helâk edicidirler.
Hasan Basrî (r.a) şöyle anlatır: Hz. Ömer, etrafında ashâb-ı kirâm ve elinde kamçısı olduğu halde oturuyordu. O arada Cârut b. Münzir çıkageldi. Oturanlardan biri Hz. Ömer'e 'Bu Rabia kabilesinin başıdır' dedi. Hz. Ömer de, etrafında oturanlar da, gelen Cârut da bu sözü işitti. Cârut, Hz. Ömer'e yaklaştığı zaman, Hz. Ömer onu kamçılamaya başladı. Bu manzara karşısında kalan Cârut, Hz. Ömer'e 'Ey mü'minlerin emîri! Benimle ne alıp veremediğin var?' diye sordu. Hz. Ömer 'Seninle aramızda geçen birşey yok! Fakat sen söylenilen sözü işitmedin mi?' dedi. Cârut 'Evet, işittim!' dedi. Hz. Ömer 'İşte o söylenilen sözden senin kalbine kibir ve gurur gelmesinden korktum. Bundan dolayı seni alçaltacak bir harekette bulunmayı istedim' dedi.
İkincisi: Övüleni hayırla övdüğü zaman, bu övmeden sevinir, hayır yönünden gevşer ve nefsinden razı olur. Oysa nefsinden razı olan bir kimsenin çalışması azalır; zira nefsini kusurlu gören bir kimse ciddiyetle çalışmaya koyulur. Ama diller, adamın lehinde övgüler düzdükleri zaman, adam da hedefe vardığını zanneder (dolayısıyla gevşer!) Bu sırra binaen Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Eğer arkadaşın senin yapmış olduğun övgüyü işitmiş olsaydı, sen onun boynunu kesmiş olurdun.
Arkadaşını yüzüne karşı övdüğün zaman sanki sen onun gırtlağının üzerinde pırıl pırıl parlayan keskin bir usturayı gezdirmiş olursun.278
Başka bir kişiyi öven bir zata da şöyle buyurmuştur: 'Allah seni kessin. Sen adamı kestin!'279
Mutarref280 diyor ki: 'Ben lehimde yapılan bir övgüyü işittiğim zaman, mutlaka nefsim bana zelil görünmüştür'.
Ziyad b. Ebî Müslim281 şöyle demiştir: 'Herhangi bir kimse lehinde bir övgü işitirse, muhakkak şeytan ona görünür. Fakat müslüman bir kimse derhal hatırlar, kendine gelir'.
İbn Mübarek şöyle demiştir: 'Bahsi geçen bu iki zat da doğru söylemişlerdir. Ziyad'ın sözüne gelince, onun bahsettiği kalp, halk tabakasının kalbidir. Mutarref in bahsettiğine gelince, onun söylediği kalp, havassın kalbidir'.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Bir kişinin başka bir kişiye bilenmiş bir bıçakla saldırması, onu yüzüne karşı övmesinden daha hayırlıdır.282
Hz. Ömer şöyle demiştir: 'Medhetmek, kesmek demektir'. Bunun hikmeti şudur. Çünkü kesilen bir kimse çalışmaktan gevşer ve çalışamaz hale gelir. Bir insan övüldüğü zaman da gevşer veya ucûb ve gurura meyleder.
Ucûb ve gurur da, kesmek gibi helâk edici sıfatlardır. İşte bunun için de Hz. Ömer, medhetmeyi kesmeye benzetmiştir. Eğer medh, medheden ile medhi yapılanın hakkında bu âfetlerden uzak olursa, o vakit medihte herhangi bir sakınca yoktur. Hatta böyle olduğundan övmek çoğu zaman iyi olur ve bunun için de Hz. Peygamber (s.a), ashâb-ı kirâmı överek şöyle buyurmuştur:
Eğer Ebubekir Sıddîk'ın imanı -peygamberler hariç- bütün insanların imanıyla tartılsa muhakkak Ebubekir'in imanı ağır basar.283
Hz. Ömer hakkında da şöyle demiştir:
Eğer ben peygamber olarak gönderilmeseydim, Ömer peygamber olarak gönderilirdi.284
Acaba bundan daha büyük bir övgü var mıdır? Fakat Hz. Peygamber, bu övgüyü sadakat ve basiret sebebiyle söylemiştir. Ashâb-ı kirâm da övgünün onlarda gurur, ucûb ve gevşeklik mey-dana getirmesinden uzak ve yücedirler. Hatta kişinin kendi nefsini medhetmesi, içinde kibir ve gurur olduğu için çirkindir; zira Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Ben âdemoğullarının efendisiyim ve bu sözde övünme yoktur!285
Yani 'Ben bu sözü söylemekle, halkın kendi nefsini övdüğü gibi bir övgüyü kasdetmiyorum' demek istemiştir.
Bunun hikmeti şudur: Çünkü Hz. Peygamber Allah'a yakınlığıyla övünüyordu, Âdem'in evladı olmakla ve onların önderi bulunmakla değil! Nitekim padişahın yanında büyük bir sevgi ile kabul edilen bir kimsenin, padişahın birtakım hizmetçilerinden daha önde ve gözde olmasıyla değil, nimetle sevindiği gibi. Bütün bu anlattıklarımızdan, övmenin zenımi ile övmeye teşvik etmenin arasını telif edebilirsin. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) ashâb-ı kirâmın bir kimseyi övdüklerim işittiğinde şöyle demiştir:
Cennet vâcib oldu!286
Mücahid diyor ki: ''Âdemoğulları için meleklerden arkadaşlar vardır. Onların meclislerinde otururlar. Müslüman kişi müslüman kardeşini hayırla andığı zaman, melekler 'sana da bunun benzeri olsun' diye dua ederler. Onu kötülükle andığında, melekler 'Ey ayıbı örtülü olan Âdemoğlu! Nefsine kolaylık yap! Senin ayıbını örten Allah'a hamd ve senâda bulun!' derler. İşte bunlar övmenin âfetleridir''.
275)Kılâbî boyuna mensuptur, Humusludur. Künyesi Ebu Abdullah'tır.
Güvenilir, âbid ve zâhid bir kimse idi. H. 103 senesinde vefat etmiştir.
276)Müslim, Buhârî
277)İbn Ebî Dünya, Beyhakî
278)İbn Mübarek
279)Irâkî aslına rastlamadığını söylemektedir.
280)Adı Abdullah b. Şüheyr el-Âmiri el-Hareşi'dir. Künyesi Ebu Abdullah
olan bu zat, Basralı âbid ve güvenilir bir zattır.
281)Adı Ebu Ömer Ferrâ el-Basrî'dir.
282)Irâkî aslına rastlamadığını söylemektedir.
283)Kitab 'ul-İlim 'de geçmişti.
284)Deylemî
285)Tirmizî, İbn Mâce
286) Enes şöyle anlatır: Ashâbın yanından bir cenaze geçti. Onu övdüler. Hz. Peygamber de Vâcib oldu' dedi. Biraz sonra başka bir cenaze geçti, onun hakkında da kötü konuştular. Hz. Peygamber 'Vâcib oldu' buyurdu. Ashâb "Bu nasıl olur, ikisi için de Vâcib oldu' dediniz'' dediler. Hz. Peygamber 'Övdüğünüze cennet, kötülediğinize de cehennem vâcib oldu. Çünkü sizler yeryüzünde Allah'ın şahidlerisiniz' diyerek, bu sözü üç defa tekrar etti. (Tayalîsî, İmam Ahmed, Buhârî, Müslim ve Nesâî)
Öven Taraftaki Âfetler
Birincisi: Bazen ifrata kaçar ve ifrat onu yalana sürükler! Nitekim Hâlid b. Mikdad şöyle demiştir:275 'Kim bir sultanı veya herhangi bir kimseyi, kendisinde bulunmayan sıfatlarla şahidler huzurunda medhederse, Allah Teâlâ kıyamet gününde bu kimseyi dehşetten sarkmış diline basıp düştüğü halde haşreder!'
İkincisi: Bazen medhediciye riya galip gelir. Çünkü meddah, medihle sevgi gösterisinde bulunur. Oysa kalbinde sevgi yoktur ve söylediklerine inanmamaktadır. Bu bakımdan söyledikleriyle hem riyakâr, hem münafık olur.
Üçüncüsü: Meddah, bazen olmayan şeyleri söyler. Hem de o şeylerden haberdar olma imkânı olmadığı halde söyler. Rivayet ediliyor ki, bir kişi Hz. Peygamber'in yanında başka bir kişiyi medh u senâ etti. Hz. Peygamber kendisine şöyle dedi:
Sana yazıklar olsun! Sen arkadaşının boynunu kopardın. Eğer arkadaşın bu dediklerini işitseydi hiçbir zaman felaha kavuşamazdı!
Eğer biriniz, arkadaşını medhetmek mecburiyetinde ise, bari 'ben filan adamı şöyle sanıyorum ve Allah nezdinde hiç kimseyi temize çıkarmıyorum, çünkü o kimsenin kontrol edeni Allah'tır. Eğer onun öyle olduğunu görüyorsa öyledir' desin.276
Bu âfet, mutlak vasıflarla medhetmekten meydana gelir. O vasıflar ancak delillerle bilinir. Adamın 'O muttakîdir!', 'Verâ sahibidir', 'Zâhiddir', 'Hayırlıdır' ve benzeri vasıfları söylemesi gibi... Ama kişi 'Ben onu geceleyin namaz kılarken, sadaka verirken, haccederken gördüm' dediği zaman, bunlar kesin şeyler olduğu için sakınca yoktur.
Kişinin 'o âdildir, rızâ (râzı)dır' demesi de o kabildendir; zira adil ve rızâ gizlidirler. Bu bakımdan burada kesin konuşmak uygun değildir. Ancak gizli bir denemeden sonra konuşabilir.
Hz. Ömer, bir kişiyi öven birini dinledi ve 'Sen onunla yolculuğa çıktın mı?' diye sordu. Öven 'Hayır!' dedi. Ömer 'Sen onunla alışveriş ettin mi?' dedi. Öven 'Hayır!' dedi. Ömer 'Sen onun komşusu musun? Sabah ve akşamını biliyor musun?' dedi. Öven 'Hayır!' dedi. Ömer 'Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki sen o adamı tanımıyorsun' dedi.
Dördüncüsü: Övülen adam zâlim veya fâsık olduğu halde ba-zen övülmekten ötürü sevilir. Oysa böyle bir sevgiye meydan vermek caiz değildir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Fâsık bir kimse övüldüğü zaman Allah Teâlâ öfkelenir.277
Hasan Basrî şöyle demiştir: 'Kim uzun yaşaması için zâlime dua ederse, o kimse Allah'a, yaratmış olduğu arzda isyan etmeyi sevmiş olur!'
Fâsık bir zâlimin üzülmesi için aleyhinde bulunmak, sevinmesin diye kendisini övmemek en uygun harekettir.
Övülen Taraftaki Âfetler
Övgü kişiye iki yönden zarar verir:
Birincisi: Övgü onda kibir ve gurur meydana getirir, kibir ve gurur ise helâk edicidirler.
Hasan Basrî (r.a) şöyle anlatır: Hz. Ömer, etrafında ashâb-ı kirâm ve elinde kamçısı olduğu halde oturuyordu. O arada Cârut b. Münzir çıkageldi. Oturanlardan biri Hz. Ömer'e 'Bu Rabia kabilesinin başıdır' dedi. Hz. Ömer de, etrafında oturanlar da, gelen Cârut da bu sözü işitti. Cârut, Hz. Ömer'e yaklaştığı zaman, Hz. Ömer onu kamçılamaya başladı. Bu manzara karşısında kalan Cârut, Hz. Ömer'e 'Ey mü'minlerin emîri! Benimle ne alıp veremediğin var?' diye sordu. Hz. Ömer 'Seninle aramızda geçen birşey yok! Fakat sen söylenilen sözü işitmedin mi?' dedi. Cârut 'Evet, işittim!' dedi. Hz. Ömer 'İşte o söylenilen sözden senin kalbine kibir ve gurur gelmesinden korktum. Bundan dolayı seni alçaltacak bir harekette bulunmayı istedim' dedi.
İkincisi: Övüleni hayırla övdüğü zaman, bu övmeden sevinir, hayır yönünden gevşer ve nefsinden razı olur. Oysa nefsinden razı olan bir kimsenin çalışması azalır; zira nefsini kusurlu gören bir kimse ciddiyetle çalışmaya koyulur. Ama diller, adamın lehinde övgüler düzdükleri zaman, adam da hedefe vardığını zanneder (dolayısıyla gevşer!) Bu sırra binaen Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Eğer arkadaşın senin yapmış olduğun övgüyü işitmiş olsaydı, sen onun boynunu kesmiş olurdun.
Arkadaşını yüzüne karşı övdüğün zaman sanki sen onun gırtlağının üzerinde pırıl pırıl parlayan keskin bir usturayı gezdirmiş olursun.278
Başka bir kişiyi öven bir zata da şöyle buyurmuştur: 'Allah seni kessin. Sen adamı kestin!'279
Mutarref280 diyor ki: 'Ben lehimde yapılan bir övgüyü işittiğim zaman, mutlaka nefsim bana zelil görünmüştür'.
Ziyad b. Ebî Müslim281 şöyle demiştir: 'Herhangi bir kimse lehinde bir övgü işitirse, muhakkak şeytan ona görünür. Fakat müslüman bir kimse derhal hatırlar, kendine gelir'.
İbn Mübarek şöyle demiştir: 'Bahsi geçen bu iki zat da doğru söylemişlerdir. Ziyad'ın sözüne gelince, onun bahsettiği kalp, halk tabakasının kalbidir. Mutarref in bahsettiğine gelince, onun söylediği kalp, havassın kalbidir'.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Bir kişinin başka bir kişiye bilenmiş bir bıçakla saldırması, onu yüzüne karşı övmesinden daha hayırlıdır.282
Hz. Ömer şöyle demiştir: 'Medhetmek, kesmek demektir'. Bunun hikmeti şudur. Çünkü kesilen bir kimse çalışmaktan gevşer ve çalışamaz hale gelir. Bir insan övüldüğü zaman da gevşer veya ucûb ve gurura meyleder.
Ucûb ve gurur da, kesmek gibi helâk edici sıfatlardır. İşte bunun için de Hz. Ömer, medhetmeyi kesmeye benzetmiştir. Eğer medh, medheden ile medhi yapılanın hakkında bu âfetlerden uzak olursa, o vakit medihte herhangi bir sakınca yoktur. Hatta böyle olduğundan övmek çoğu zaman iyi olur ve bunun için de Hz. Peygamber (s.a), ashâb-ı kirâmı överek şöyle buyurmuştur:
Eğer Ebubekir Sıddîk'ın imanı -peygamberler hariç- bütün insanların imanıyla tartılsa muhakkak Ebubekir'in imanı ağır basar.283
Hz. Ömer hakkında da şöyle demiştir:
Eğer ben peygamber olarak gönderilmeseydim, Ömer peygamber olarak gönderilirdi.284
Acaba bundan daha büyük bir övgü var mıdır? Fakat Hz. Peygamber, bu övgüyü sadakat ve basiret sebebiyle söylemiştir. Ashâb-ı kirâm da övgünün onlarda gurur, ucûb ve gevşeklik mey-dana getirmesinden uzak ve yücedirler. Hatta kişinin kendi nefsini medhetmesi, içinde kibir ve gurur olduğu için çirkindir; zira Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Ben âdemoğullarının efendisiyim ve bu sözde övünme yoktur!285
Yani 'Ben bu sözü söylemekle, halkın kendi nefsini övdüğü gibi bir övgüyü kasdetmiyorum' demek istemiştir.
Bunun hikmeti şudur: Çünkü Hz. Peygamber Allah'a yakınlığıyla övünüyordu, Âdem'in evladı olmakla ve onların önderi bulunmakla değil! Nitekim padişahın yanında büyük bir sevgi ile kabul edilen bir kimsenin, padişahın birtakım hizmetçilerinden daha önde ve gözde olmasıyla değil, nimetle sevindiği gibi. Bütün bu anlattıklarımızdan, övmenin zenımi ile övmeye teşvik etmenin arasını telif edebilirsin. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) ashâb-ı kirâmın bir kimseyi övdüklerim işittiğinde şöyle demiştir:
Cennet vâcib oldu!286
Mücahid diyor ki: ''Âdemoğulları için meleklerden arkadaşlar vardır. Onların meclislerinde otururlar. Müslüman kişi müslüman kardeşini hayırla andığı zaman, melekler 'sana da bunun benzeri olsun' diye dua ederler. Onu kötülükle andığında, melekler 'Ey ayıbı örtülü olan Âdemoğlu! Nefsine kolaylık yap! Senin ayıbını örten Allah'a hamd ve senâda bulun!' derler. İşte bunlar övmenin âfetleridir''.
275)Kılâbî boyuna mensuptur, Humusludur. Künyesi Ebu Abdullah'tır.
Güvenilir, âbid ve zâhid bir kimse idi. H. 103 senesinde vefat etmiştir.
276)Müslim, Buhârî
277)İbn Ebî Dünya, Beyhakî
278)İbn Mübarek
279)Irâkî aslına rastlamadığını söylemektedir.
280)Adı Abdullah b. Şüheyr el-Âmiri el-Hareşi'dir. Künyesi Ebu Abdullah
olan bu zat, Basralı âbid ve güvenilir bir zattır.
281)Adı Ebu Ömer Ferrâ el-Basrî'dir.
282)Irâkî aslına rastlamadığını söylemektedir.
283)Kitab 'ul-İlim 'de geçmişti.
284)Deylemî
285)Tirmizî, İbn Mâce
286) Enes şöyle anlatır: Ashâbın yanından bir cenaze geçti. Onu övdüler. Hz. Peygamber de Vâcib oldu' dedi. Biraz sonra başka bir cenaze geçti, onun hakkında da kötü konuştular. Hz. Peygamber 'Vâcib oldu' buyurdu. Ashâb "Bu nasıl olur, ikisi için de Vâcib oldu' dediniz'' dediler. Hz. Peygamber 'Övdüğünüze cennet, kötülediğinize de cehennem vâcib oldu. Çünkü sizler yeryüzünde Allah'ın şahidlerisiniz' diyerek, bu sözü üç defa tekrar etti. (Tayalîsî, İmam Ahmed, Buhârî, Müslim ve Nesâî)
Afatil lisan
- Alay ve İstihza
- Âvam Tabakasının Allah'ın Sıfatlarından, Kelâmından ve Harflerden Sormaları
- Bâtıla Dalmak
- Boş Konuşmalar Yapmak
- Dili Gıybetten Korumanın Çareleri
- Dilin Büyük Tehlikesi ve Susmanın Fazileti
- Fahiş Konuşmak, Çirkin Sözler Sarfetmek
- Fuzulî Konuşmak/Sözü Uzatmak
- Gıybet
- Gıybet Sadece Dille Yapılmaz
- Gıybet'in Anlamı ve Tarifi
- Gıybet'in Kefareti
- Gıybete Teşvik Eden Sebepler
- Gıybeti Ruhsatlı Kılan Özürler
- Giriş
- Husûmet
- İki Hasımın Arasına Girip, İki Yüzlülükle Herkesin Arzusuna Göre Konuşmak
- Kalben Yapılan Gıybet'in Haram Olması
- Konuşma Esnasındaki Hataların İnceliklerinden Gaflet Etmek
- Konuşmada Tekellüfe Kaçmak
- Lânetleme
- Mira (Başkasının Sözüne İtiraz) ve Cidal Etmek
- Nemime (Dedikodu)
- Nemime'nin Tarifi ve Reddedilmesi Gereken Kısmı
- Övmek
- Övülene Düşen Vazifeler
- Sırrı İfşa Etmek
- Şaka Yapmak
- Târiz Yoluyla Yalandan Sakınmak
- Teganni Etmek ve Şiir Okumak