Hased'in Zemmi, Hakikati, Sebepleri, Tedavisi, İzalesinde Gerekli Olan Davranış Şekilleri

Hased'in Zemmi

Hased kin'in neticelerindendir. Kin de öfkenin neticelerindendir. Bu bakımdan hased, öfkenin yavrusunun yavrusudur. Öfke ise onun esasının esasıdır. Hased'in sayılmayacak kadar çok ve kötü dalları vardır. Hasedin kötülüğü hakkında birçok hadîs vârid olmuştur:

Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Ateşin odunu yediği gibi hased de hasenatı yer!94

Hasedden, sebeplerinden ve semerelerinden nehyederek, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
94) İbn Mâce

Sakın birbirinize hased etmeyiniz! Küsüşmeyiniz, birbirinizden nefret etmeyiniz. Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olunuz!95

Hz. Enes şöyle anlatır: "Biz birgün Hz. Peygamber'in yanında oturuyorduk, şöyle buyurdular:

Şimdi, şu yoldan, cennet ehlinden bir kişi çıkıp yanımıza gelecektir.

Biraz sonra ensâr-ı kîram'dan bir kişi çıkageldi. Sakalından abdest suyu dökülüyordu. Ayakkabılarını sol eline almıştı, bize selâm verdi. Ertesi gün, yine Hz. Peygamber aynı şeyi söyledi. Yine aynı kişi oradan çıkıp geldi. Üçüncü gün gelip yine aynı şeyi söyleyince, yine aynı kişi çıkıp geldi. Hz. Peygamber (s.a) kalkıp giderken Abdullah b. Amr el-As o kişiyi arkasından takip etti ve dedi ki: 'Ben babamla bir hususta mücadele ettim. Üç gün babamın evine gitmemek için yemin ettim. Eğer bu üç gün bitinceye kadar beni misafir edersen sana misafir olurum'. Adam 'Evet! Seni misafir ederim!' dedi.
Abdullah bu kişinin geceleyin kalkıp namaz kıldığını görmedi. Ancak yattığında her kıpırdadığında Allah Teâlâ'yı anıyordu. Sabah namazına kalkıncaya kadar yatıyordu. Abdullah der ki: 'Üç gün geçtikten sonra nerdeyse onun amelini az görerek ona dedim ki: 'Ey Allah'ın kulu! Benimle babam arasında herhangi bir öfke ve küsüşme yok. Fakat ben Hz. Peygamberi şöyle söylerken dinledim. Bu bakımdan senin amelini görmek için bunu yaptım. Oysa senin fazla ibadet ettiğini görmedim. Acaba seni bu mertebeye getiren nedir?'

Adam 'Senin gördüğünden başka bir amelim yok!' dedi. Abdullah "Ben ayrılırken adam beni çağırdı ve 'Senin gördüğünden başka birşey yok! Ancak ben nefsimde herhangi bir müslümana karşı, Allah'ın kendisine verdiğinden dolayı hile ve hased taşımamaktayım' dedi".

Abdullah der ki: "Ben ona İşte seni bu mertebeye getiren ve bizim de gücümüzün yetmediği haslet o!' dedim".

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Üç şey vardır. Onlardan hiç kimse kurtulamaz: 1. Zan, 2. Bir şeyi uğursuz saymak, 3. Hased. İşte ben size bunlardan kurtuluş yolunu haber vereceğim. (Bir kimse hakkında) zanda bulunduğun zaman zannını tahkik safhasına koyma! Herhangi bir şeyi uğursuz saydığın zaman (bunun tam aksine) onu yap! Hased ettiğin zaman zulmetme!

Hadîsin bir başka rivayetinde lafız şöyledir:

Üç şey vardır, onlardan hiç kimse kurtulmaz ve onlardan kurtulan da pek azdır...
İşte bu son rivayette kurtuluş imkânını ispatlamış oldu...

Fakirlik nerdeyse küfre yaklaştı. Hased ise kadere galebe çalmaya yaklaştı.97

Sizden önceki ümmetlerin hastalığı size de sirayet etmiştir. (O da hased ve buğzetmektir). Buğzetmek, sıyırıcıdır. Ben 'o tüyleri sıyırıyor' demiyorum. Aksine 'dini sıyırıyor' diyorum. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Sevgiyi aranıza yerleştiren hasletten size haber vereyim mi? Aranızda selâmlaşmayı yayınız!96

Benim ümmetime de diğer ümmetlerin hastalığı isabet edecektir. Ashab-ı kiram 'O ümmetlerin hastalığı nedir?' diye sordu, Hz. Peygamber 'Kibir, zulüm, malıyla veya soyuyla böbürlenmek, dünya hakkında münafese ve mücadele etmek, uzaklaşmak, birbirlerine hased etmek, öyle ki sonu zulüm, sonra karmakarışık olur'.98

Sakın müslüman kardeşinin musibetine sevinme yoksa Allah ona afiyet, sana da belâ verir."

Rivayet ediliyor ki, Hz. Musa (a.s) rabbinin münâcaatı için acele ettiği zaman, arşın gölgesinde bir kişi gördü. Onun o makamına gıpta etti ve 'Bu adam rabbinin nezdinde pek kerîmdir' dedi. Rabbinden o kişinin ismini kendisine haber vermesini diledi. Allah Teâlâ onun ismini Musa'ya haber vermedi ve 'Onun amelinden üç hasleti sana söyleyeceğim' dedi:

1.Allah Teâlâ'nın fazl ve kereminden insanlara vermiş olduğundan dolayı onlara hased etmiyordu.

2.Annesine ve babasına karşı gelmiyordu.

3.Dedikodu yapmıyordu.

Zekeriyya (a.s) şöyle demiştir: "Allah Teâlâ 'Hased edici bir kimse benim nimetimin düşmanı, kaza ve kaderime küsmüş, kullarımın arasında yapmış olduğum taksimata razı olmamış bir kimsedir' buyurmuştur".

Ümmetim için en fazla korktuğum şey onların elinde malın çoğalması, dolayısıyla birbirlerini kıskanmaları ve savaşa tutuşmalarıdır. 100

İhtiyaçların yerine getirilmesi hususunda gizlilikten yardım talep ediniz. Çünkü her nimetin sahibine hased edilir.101

Allah Teâlâ'nın nimetlerinin düşmanı vardır.

Denildi ki: 'Onlar kimlerdir?' Hz. Peygamber 'Onlar o kimselerdir ki Allah'ın fazl-ı kereminden vermiş olduklarına hased edip insanları kıskanırlar' buyurdu.102

Altı sınıf vardır. Hesaptan bir sene önce cehenneme girerler. Denildi ki: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Onlar kimlerdir'. Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: 'Emirler zulümden, bedevî araplar cahiliye âdetinden, ağalar gururdan, tüccarlar hainlikten, köylü ve çiftçi ise cehaletten, âlimler de hasedden.'103

Ashâb'ın ve Âlimlerin Sözleri

Seleften biri şöyle demiştir: 'Yeryüzünde ilk vukû bulan hata haseddir. İblis'in Hz. Âdem'e mertebesinden dolayı hased etmesi ve ona tâzim secdesinde bulunmamasıdır. Bu bakımdan İblis'i isyana hased zorlamıştır'.

Hikâye ediliyor ki, Avn b. Abdullah104 Fadl b. Muhalleb'in huzuruna girdi. Fadl o zaman Vâsıt şehrinin valisi idi. Avn dedi ki:

-Sana bir nasihat vermek istiyorum!

-Nedir o?

-Kibirden kaçın! Çünkü kibir, Allah'a karşı işlenen ilk günahtır.

Bunu söyledikten sonra şu ayeti okudu:

Meleklere 'Âdem'e secde edin' demiştik de bütün melekler secde etmişlerdi. Ancak İblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi ve kâfirlerden oldu.(Bakara/34)

-Harislikten de kaçın! Çünkü harislik, Adem'i (a.s) cennetten çıkardı. Allah Teâlâ Âdem'i, eni gökler ve yer kadar olan bir cennete bırakmıştı. Yasakladığı bir ağaç hariç, o cennetin meyvelerinden istediği şekilde yiyebilirdi. Fakat o ağaçtan yedi ve Allah
Teâlâ kendisini cennetten çıkardı.

Sonra şu ayeti okudu:

'Hepiniz oradan inin' dedik. Yalnız benden size bir hidayet (peygamber ve kitab) geldiği zaman, kimler benim hidayetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.

-Hasedden sakın! Çünkü Âdem'in oğlu (Kabil), kardeşine(Hâbil'e) hased ettiği zaman onu öldürdü.

Sonra şu ayeti okudu:

Onlara Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek (bir kıssa olarak) oku! Hani herbiri birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmayan (Kabil), diğerine (Habil'e) 'Seni öldüreceğim!' demişti. O da 'Allah, ancak takvâ sahiblerinin kurbanını kabul eder!' dedi.(Mâide/27)

Hz. Peygamberin ashabından bahsedildiği zaman onlar hakkında menfi fikir beyan etmekten sakın. Kaderden bahsedildiği zaman sükût et105 Yıldızlardan bahsedildiği zaman sus!

Abdullah b. Ebubekir şöyle anlatıyor: Adamın birisi bir padişaha gider. Padişahın karşısında durur ve şöyle der: İyilik yapana iyiliğinden dolayı iyilik yap! Çünkü kötülük yapanın kötülüğü ona yeter'. Kişinin bu makamından dolayı başka biri ona hased etti ve onu padişaha ihbar ederek dedi ki: 'Padişahım! Senin karşına dikilen ve söylediklerini söyleyen o kişi var ya! O 'Padişahın ağzı kokuyor' diyor.

-Senin bu sözlerine nasıl inanayım?

-Onu huzuruna çağır. Sana yaklaştığı zaman ağzındaki kötü kokuyu koklamamak için eliyle burnunu kapadığını göreceksin.

-Sen git biz bu durumu tedkik edelim.

İhbarcı padişahın yanından çıktı ve o adamı evine davet etti. Ona sarımsaklı bir yemek yedirdi. O kişi ihbarcının evinden çıkarken âdeti üzere padişahın karşısına dikildi. İyilik yapana, iyiliğinden dolayı iyi davran, çünkü kötülük yapana kötülüğü yeter de artar!' dedi. Bunun üzerine padişah ona 'Bana yaklaş!' dedi. Padişaha yaklaştı. Padişah kendisinden sarımsak kokusunu hissetmesin diye eliyle ağzını kapattı. Bunun üzerine padişah ihbarcıyı kasdederek içinden 'Ben filan adamı doğru söylemiş olarak görüyorum' dedi. O padişah, kendi el yazısıyla ancak büyük bir hediyeyi veya bir caizeyi yazardı. Bu adama kendi el yazısıyla memurlarından birisine bir mektup yazdı: 'Bu mektubu taşıyan kimse sana geldiği zaman onu öldür, derisini yüz ve içini saman doldur ve bana gönder!' Adam mektubu padişahın elinden aldı, dışarı çıktı. Karşısına kendisini ihbar eden kişi çıktı. İhbarcı 'Bu elindeki mektup nedir?' diye sordu. Adam 'Padişahın el yazısıdır. Bana büyük bir hediye verilmesini emrediyor!' dedi. İhbarcı 'Bana hibe eder misin?' dedi. Adam 'Senin olsun!' dedi. İhbarcı mektubu alarak doğruca idareciye gitti. İdareci mektubu okurken, getirene şöyle dedi:

-Senin mektubunda seni öldürüp derini yüzmem emrediliyor!

-Bu mektub benim değildir. Benim için Allah'tan kork!Padişaha müracaat etmeden beni öldürme!

-Padişahın mektubu için müracaat olmaz.
Sonra adamı öldürüp, derisini yüzdü, saman doldurdu ve padişaha gönderdi. Sonra öbür adam, âdeti üzerine padişahın huzuruna geldi ve yine eskiden söylediklerini söylemeye başladı. Padişah hayretler içerisinde kaldı ve şöyle sordu:

-Sen mektubu ne yaptın?

-Filan adam bana rastladı. Mektubu kendisine hibe etmemi talep etti. Ben de mektubu kendisine verdim.

-O adam bana dedi ki: 'Sen padişahın ağzından pis koku geliyor' diyormuşsun.

-Hayır! Ben böyle birşey demedim.

-O halde o gün huzuruma gelirken ağzını neden elinle kapattın?

-O adam (ihbarcı), bana sarımsaklı bir yemek yedirdi.Sarımsağı sana koklatmayı hoş görmediğimden öyle davrandım!

-Doğru söyledin. Kendi yerine geç! Kötüye kötülük kâfi geldi.

İbn Sîrin der ki: 'Dünya nimetinden hiçbir şey için başkasına hased etmedim. Çünkü o kimse eğer cennet ehlindense cennete nazaran pek hakir olan dünya için ben ona nasıl hased edebilirim? Eğer cehennem ehlinden ise, ben dünya için ona nasıl hased edeyim? Oysa o ateşe doğru gidiyor'.

Bir kişi Hasan Basrî'ye şöyle dedi: 'Müslüman bir kimse hased eder mi?' Hasan Basrî cevap olarak şöyle dedi: 'Yakub'un oğullarını sana unutturan nedir? Evet müslüman hased eder. Fakat hasedinin üzüntüsü göğsünde kalır. Çünkü hasedin gereğini elinle ve dilinle yapmadıkça onun zararı sana dokunmaz'.

Ebu Derdâ şöyle demiştir: 'Bir kul fazlasıyla ölümü hatırlarsa, onun sevinmesi ve hasedi pek az olur'.

Muaviye şöyle demiştir: 'Her insanı razı edebilirim. Ancak nimetten dolayı hased eden bir kimse müstesna! Çünkü onu ancak o nimetin ortadan kalkması razı eder'. Bunun için denilmiştir ki:

Bütün düşmanlıkların öldürülüp kalpten atılmaları mümkündür!

Ancak hasedden dolayı düşmanlık yapanın düşmanlığı müstesna!

Hükemadan biri şöyle demiştir: 'Hased iyileşmez bir yaradır. Hasedçinin hasedi atılmaz'.
Bir bedevî şöyle dedi: 'Ben hiçbir zâlim görmedim ki hasedçiden daha fazla mazluma benzesin! Çünkü hasedçi senin nimetini kendisi için bir hikmet ve azap olarak görmektedir'.

Hasan Basrî şöyle demiştir: 'Ey Âdemoğlu! Neden kardeşine hased ediyorsun? Eğer ona nimeti veren, ondaki bir şereften dolayı o nimeti kendisine vermişse, sen Allah'ın ikram ettiği bir kimseye nasıl hased edebilirsin? Eğer böyle değilse sonu ateş olan bir kimseye neden hased ediyorsun?'

Biri şöyle demiştir: 'Hasedçi kendisiyle beraber oturduğu bir kimsenin ancak kötü ve zelil telâkki edilmesine sebep olur. Meleğin de ancak lanet ve buğzuna kavuşur. Halktan da üzüntü ve gamdan başka birşey elde etmez. Ölüm anında da ancak şiddet ve korku elde eder. Mahşerde de rezillikten ve azaptan başka birşey kazanmaz'.

_______________________
94)İbn Mâce
95)Müslim, Buhârî
96)Tirmizî
97)Ebu Müslim, Beyhâkî
98)İbn Ebî Dünya
99)Tirmizî
100)İbn Ebî Dünya
101)İbn Ebî Dünya, Taberânî
102)Taberânî
103)Deylemî
104)Hüzeyl kabilesinden olan bu zat Mekkeli ve güvenilir bir zattı. H.
120'den önce vefat etmiştir. Yezid b. Muâviye'nin zamanında Emeviler'e baş
kaldırdığından dolayı bütün aile fertleriyle öldürülmüştür. Allah rahmet eylesin!
105) Çünkü kader Allah'ın sırlarından bir sırdır, ona dalmak uygun değildir. (İthaf'us-Saade, VI/55)