4.Tefekkür'ün Yolları
Tefekkür, bazen dinle ilgili birşey hakkında, bazen de dinin haricinde birşey hakkında cereyan eder. Oysa bizim gayemiz; dinle ilgili olan şeydir. Öyle ise diğer kısmı zikretmeyeceğiz!
Dinden gayemiz, kul ile rabbi arasındaki muameledir. Bu bakımdan kulun bütün fikirleri ya kulla, sıfat veya halleriyle veya mabudun sıfat ve ef'âliyle ilgilenir. Bu iki kısmın dışına çıkması mümkün değildir. Kul ile ilgili kısma gelince, o da Allah'ın katında sevimli veya mekruh olan bir şeye bakmaktır. Bu iki kısmın haricindeki şeyler hakkında düşünmeye gerek yoktur. Allah Teâlâ ile ilgili olan ya onun zat, sıfat ve güzel isimleri hakkında bir tefekkürdür veya fiil, mülk, melekût, gökler, yer ve aralarındaki bütün şeyler hakkındaki tefekkürdür.
Tefekkür'ün bu kısımlara inhisar etmesi, bir misal ile daha iyi anlaşılır: Allah'a giden ve mülakâtına müştâk olanların hali, aşıkların haline benzer. Bu bakımdan biz bütünüyle aşka dalan bir aşığı kendimize misal olarak alır ve deriz ki: Bütün himmetini aşkına sarfeden aşığın tefekkürü, sevdiğiyle ilgilenmenin sınırını geçmez. Eğer aşık, maşuku hakkında düşünürse bu husustaki tefekkür ve müşahedesiyle mesrur olmak için ya maşuğun güzelliği hakkında düşünür veyahut da maşuğun güzel ahlâk ve sıfatlarına delâlet eden güzel ve lâtif fiillerin hakkında düşünür ki bu tefekkürü, lezzetini katmerleştirip muhabbetini takviye etsin. Eğer nefsi hakkında düşünürse bu takdirdeki tefekkürü, kendisinin mahbu-bunun gözündeki sıfatları hakkındadır ki onları sezip onlardan kaçınsın veyahut da kendisini mahbuba yaklaştırıcı ve sevdirici sıfatlar hakkında düşünsün ki o sıfatlarla sıfatlanabilsin!
Eğer bunların dışında bulunan birşey hakkında düşünürse bu tefekkür, aşktan hariçtir. Bu durum ise aşkta bir eksikliktir. Çünkü mükemmel ve tam olan aşk, aşığı tamamen tesiri altına alan, kalbini tamamen elde eden aşktır. Öyle ki o kalpte, aşktan başkasına yer bırakmaz. Bu bakımdan Allah Teâlâ'nın muhibbinin böyle olması gerekir. Onun tefekkürü mahbubunu geçmez. Ne zaman ki kişinin tefekkürü bu dört kısımda mahsur ise, asla mu-habbetin isteğinin dışına çıkmaz.
Dinden gayemiz, kul ile rabbi arasındaki muameledir. Bu bakımdan kulun bütün fikirleri ya kulla, sıfat veya halleriyle veya mabudun sıfat ve ef'âliyle ilgilenir. Bu iki kısmın dışına çıkması mümkün değildir. Kul ile ilgili kısma gelince, o da Allah'ın katında sevimli veya mekruh olan bir şeye bakmaktır. Bu iki kısmın haricindeki şeyler hakkında düşünmeye gerek yoktur. Allah Teâlâ ile ilgili olan ya onun zat, sıfat ve güzel isimleri hakkında bir tefekkürdür veya fiil, mülk, melekût, gökler, yer ve aralarındaki bütün şeyler hakkındaki tefekkürdür.
Tefekkür'ün bu kısımlara inhisar etmesi, bir misal ile daha iyi anlaşılır: Allah'a giden ve mülakâtına müştâk olanların hali, aşıkların haline benzer. Bu bakımdan biz bütünüyle aşka dalan bir aşığı kendimize misal olarak alır ve deriz ki: Bütün himmetini aşkına sarfeden aşığın tefekkürü, sevdiğiyle ilgilenmenin sınırını geçmez. Eğer aşık, maşuku hakkında düşünürse bu husustaki tefekkür ve müşahedesiyle mesrur olmak için ya maşuğun güzelliği hakkında düşünür veyahut da maşuğun güzel ahlâk ve sıfatlarına delâlet eden güzel ve lâtif fiillerin hakkında düşünür ki bu tefekkürü, lezzetini katmerleştirip muhabbetini takviye etsin. Eğer nefsi hakkında düşünürse bu takdirdeki tefekkürü, kendisinin mahbu-bunun gözündeki sıfatları hakkındadır ki onları sezip onlardan kaçınsın veyahut da kendisini mahbuba yaklaştırıcı ve sevdirici sıfatlar hakkında düşünsün ki o sıfatlarla sıfatlanabilsin!
Eğer bunların dışında bulunan birşey hakkında düşünürse bu tefekkür, aşktan hariçtir. Bu durum ise aşkta bir eksikliktir. Çünkü mükemmel ve tam olan aşk, aşığı tamamen tesiri altına alan, kalbini tamamen elde eden aşktır. Öyle ki o kalpte, aşktan başkasına yer bırakmaz. Bu bakımdan Allah Teâlâ'nın muhibbinin böyle olması gerekir. Onun tefekkürü mahbubunu geçmez. Ne zaman ki kişinin tefekkürü bu dört kısımda mahsur ise, asla mu-habbetin isteğinin dışına çıkmaz.