DÖRT TEŞBİHİN MÂNÂSINI BİLMEK
Şimdi şu dört muhtasar kelimenin mânâsını bilmeye sıra geldi. Bunlar Allahü Teâlâ'yı tanımaya kâfidir. «Sübhanallahi ve'l-hamdülülâhi ve la ilahe illâllahü vallahü ekber». Kendi tenzihinden onun tenzihini bilince. Sübhânallah'ı anlamış oldun.
Kendi padişahlığından, hâkimiyetinden, onun hâkimiyetini, padişahlığının tafsilini, bütün sebep ve vasıtaların, kâtibin elindeki kalem gibi onun emrinde olduğunu anlayınca, Elhamdülillâh'ın mânâsını bilirsin. Bilirsin ki, ondan başka nimet veren yoktur. Ondan başkasına hamd ve şükür olmaz.
Hiç kimsenin kendi başına buyruk olmadığını anlayınca, La ilâhe illâllah'ın mânâsını bilirsin.
Şimdi Allahu Ekber'in mânâsını anlamana sıra geldi. Bil ki, bütün bunları öğrendin ve Allahü Teâlâ'dan hiçbir şey bilemedin. Zira Allahü Ekber'in mânâsı görünüşte, Allahü Teâlâ daha büyük demektir. Hakikatta, insanların kendi kıyasları ile anlamalarından daha büyüktür.
Bunun mânası bir başkasından daha büyüktür, demek değildir. Çünkü, Ondan başka bir şey yoktur ki, Allahü Teâlâ ondan daha büyük olsun! Bütün var olanlar O'nun vücûdunun nurundandır. Güneşin ziyası, güneşten başka değildir ki, güneş nurundan, ziyasından daha büyüktür denilebilsin. Allahü Ekber'in mânâsı, insanların kendi akıllarının ölçüsü ile onu tanıyabilmelerinden çok büyük ve yüksek demektir. Onun takdis ve tenzihinin, insanın takdis ve tenzihi gibi olmasını söylemekten Allahü Teâlâ'ya sığınırız.
Hattâ, bütün yarattıklarına benzemekten berî ve uzaktır. Nerede kaldı ki, İnsana benzesin! Onun hâkimiyetinin insanın kendi bedenindeki hâkimiyeti gibi olduğunu, yahut O'nun îlim, Kudret ve diğer sıfatlarının insanın sıfatlan gibi olduğunu söylemekten yine Allahü Teâlâ'ya sığınırız. Belki bunların hepsi, Allahü Teâlâ’nın cemâlinden bir şeyin insanlığın âczine göre, insanda hâsıl olması için birer numunedirler.
Bu numune şuna benzer. Eğer bir çocuk bize, «Başkanlığın, saltanatın ve memleketi elinde bulundurmanın zevki, lezzeti nasıldır?» diye sorsa, ona deriz ki: Cirit atmak ve top oynamak lezzeti gibidir. Çünkü o, bundan başka lezzet bilmez. Kendisinde olmayanları, kendinden olanlara benzeterek bilebilir.
Halbuki padişahlığın lezzetinin, cirit atmakla hiç alâkası olmadığını herkes bilir. Fakat lezzet ve zevk her ikisi içinde kullanılmış oldu. Kelimelere muhatap olmak bakımından ikisi de aynıdır. Bu sebeple marifetin numunesi, çocuklarda bulunur. Bu numune ve benzetme işlerini de bu kabilden bil. O hâlde: Allahü Teâlâ'nın kemâl ve hakikatini kendinden başkası bilemez.
Kendi padişahlığından, hâkimiyetinden, onun hâkimiyetini, padişahlığının tafsilini, bütün sebep ve vasıtaların, kâtibin elindeki kalem gibi onun emrinde olduğunu anlayınca, Elhamdülillâh'ın mânâsını bilirsin. Bilirsin ki, ondan başka nimet veren yoktur. Ondan başkasına hamd ve şükür olmaz.
Hiç kimsenin kendi başına buyruk olmadığını anlayınca, La ilâhe illâllah'ın mânâsını bilirsin.
Şimdi Allahu Ekber'in mânâsını anlamana sıra geldi. Bil ki, bütün bunları öğrendin ve Allahü Teâlâ'dan hiçbir şey bilemedin. Zira Allahü Ekber'in mânâsı görünüşte, Allahü Teâlâ daha büyük demektir. Hakikatta, insanların kendi kıyasları ile anlamalarından daha büyüktür.
Bunun mânası bir başkasından daha büyüktür, demek değildir. Çünkü, Ondan başka bir şey yoktur ki, Allahü Teâlâ ondan daha büyük olsun! Bütün var olanlar O'nun vücûdunun nurundandır. Güneşin ziyası, güneşten başka değildir ki, güneş nurundan, ziyasından daha büyüktür denilebilsin. Allahü Ekber'in mânâsı, insanların kendi akıllarının ölçüsü ile onu tanıyabilmelerinden çok büyük ve yüksek demektir. Onun takdis ve tenzihinin, insanın takdis ve tenzihi gibi olmasını söylemekten Allahü Teâlâ'ya sığınırız.
Hattâ, bütün yarattıklarına benzemekten berî ve uzaktır. Nerede kaldı ki, İnsana benzesin! Onun hâkimiyetinin insanın kendi bedenindeki hâkimiyeti gibi olduğunu, yahut O'nun îlim, Kudret ve diğer sıfatlarının insanın sıfatlan gibi olduğunu söylemekten yine Allahü Teâlâ'ya sığınırız. Belki bunların hepsi, Allahü Teâlâ’nın cemâlinden bir şeyin insanlığın âczine göre, insanda hâsıl olması için birer numunedirler.
Bu numune şuna benzer. Eğer bir çocuk bize, «Başkanlığın, saltanatın ve memleketi elinde bulundurmanın zevki, lezzeti nasıldır?» diye sorsa, ona deriz ki: Cirit atmak ve top oynamak lezzeti gibidir. Çünkü o, bundan başka lezzet bilmez. Kendisinde olmayanları, kendinden olanlara benzeterek bilebilir.
Halbuki padişahlığın lezzetinin, cirit atmakla hiç alâkası olmadığını herkes bilir. Fakat lezzet ve zevk her ikisi içinde kullanılmış oldu. Kelimelere muhatap olmak bakımından ikisi de aynıdır. Bu sebeple marifetin numunesi, çocuklarda bulunur. Bu numune ve benzetme işlerini de bu kabilden bil. O hâlde: Allahü Teâlâ'nın kemâl ve hakikatini kendinden başkası bilemez.
ALLAHÜ TEALAYI TANIMAK
- ALLAHÜ TEÂLÂ'NIN SALTANATI
- ALLAHÜ TEALÂ'NIN TENZİH VE TAKDÎSİNİ BİLMEK
- DÖRT TEŞBİHİN MÂNÂSINI BİLMEK
- EHL-İ İBÂHENİN YANLIŞ VE CAHİLLİK YOLLARI
- İNSANIN ÂZALARININ KUVVETLERİ VE SIFATLARI İLE OLAN BAĞLILIĞI
- İNSANLARIN KÖRLER ZÜMRESİNE BENZETİLMESİ
- KENDİNİ BİLMEK, ALLAHÜ TEÂLÂ'YI BİLMENİN ANAHTARIDIR
- ŞERİATA UYMAK SAADET YOLUDUR
- TABİİYYECİLERİN VE MÜNECCİMLERİN KARINCAYA BENZETİLMESİ
- YILDIZLARIN VE BURÇLARIN PADİŞAHIN KUDRETİNE TEŞBİHİ