3.3.4 Beşinci Derece
Beşinci Derece
Beşinci derece eliyle münkeri kaldırmaktır. Bu derece oyun aletlerinin kırılması, içkinin dökülmesi, ipekli elbiseyi giyenin elbisesini çekip çıkarması, ipekli şeyler üzerine oturmaktan menetmesi, gasbedilen evden çıkarılması, icabederse ayağından tutup yerden çekmesi, cünüp olduğu halde mescidde oturduğunda mescidden çıkarması ve bunlara benzer fiillerdir. Böyle yapmak bir kısım günahlarda tasavvur edilir ama bir kısmında tasavvur edilemez. Dil ve kalbin günahlarına gelince, onları el ile engellemeye uyarıcının kudreti yoktur. Bunun gibi sadece günahkârın nefsinde ve iç organlarında kalan bir günah da böyledir.
Bu derecede iki edep vardır.
Birincisi: Uyarılanın münkeri bilfiil bozmasından aciz olmadıkça kendisinin bozmaya kalkışmamasıdır. Bu bakımdan uyarılana yürüyerek gasbedilen araziden veya mescidden çıkmayı teklif edebilecek kudrette olduğu zaman, onu itelemek veya ayağından tutup çekip atmak uygun bir hareket değildir. Kişiyi içkisini dökmeye, oyun aletlerini kırmaya, ipekli elbisesinin ipliklerini sökmeye zorlayacak gücü olduğu zaman, bunları kişiye yaptırmayıp bizzat yapması uygun değildir. Zira bunları yapmanın sınırına vâkıf olmakta bir tür zorluk vardır. Bizzat kendi yapmadığı zaman, buradaki ictihadı yeterlidir. Fiilinde mahcur olmayan bir kimse onun vekâletinde bunu yapabilir.
İkincisi: Bozmak hususunda sadece ihtiyaç duyulan miktarla yetinmektir. Elinden tutup çekmeye gücü olduğu zaman, çıkartmak için ayağından veya sakalından tutmamalıdır. Giyilmiş ipekli elbiseyi yırtmamalıdır, sadece onun dikişlerini sökmekle yetinmelidir. Oyun aletlerini ve Hıristiyanların piyasaya çıkardığı istavrozu yakmamalıdır. Ancak fesada bir daha yaramayacak bir şekilde kırmak sûretiyle iptal etmelidir. Kırmanın hududunu öyle bir hâle getirmelidir ki, onu tekrar ıslah etmek için ham odundan yapılması için gereken zorluk gibi, zorluğa muhtaç olunsun. Eğer kapları kırmadan dökebiliyorsa içkileri dökmekte kapların kırılmasından sakınmalıdır. Eğer ille kaplara taş atmak sûretiyle içkiyi dökebiliyorsa, o vakit taş atabilir, kabın kıymeti de düşer. İçkiden dolayı onu kıymetlendirmek diye bir şey söz konusu değildir. Zira kap, uyarıcı ile içkinin dökülmesi arasında bir perde olur.
Eğer uyarılan kişi bedeniyle içkiyi himaye ederse, biz onun bedenini yaralamak ve vurmak suretiyle içkinin dökülmesine muvaffak olmaya gayret gösterebiliriz. Mademki bedeninde durum budur, o halde kaplar hakkındaki mülkiyetin hürmeti, nefsinin hürmetinden daha fazla olmaz. Eğer dar boğazlı sürahilerde ise, onları dökmekle meşgul olduğu takdirde zaman oldukça uzayacaktır. Fâsıklar gelip kendisine yetişecekler ve dökmesine mani olacaklardır. Bu takdirde o sürahileri kırabilir ve bu durum kendisi için mazeret sayılır. Eğer fâsıkların zaferinden korkmuyor ve onların gelip kendisini menetmelerinden endişe etmiyorsa, fakat vaktinin zayi olmasından endişe ediyorsa, meşguliyetlerinden geri kalmaktan korkuyorsa, bu takdirde o sürahileri kırabilir. Bedeninin faydasını, meşguliyetlerinden herhangi birinin gayesini içki kapları için zayi etmez. Kap kırılmaksızın içkinin dökülmesi mümkün olduğu takdirde kabı kırmak tazminatı gerektirir.
Soru: Kişiyi kötülükten menetmek için kapların mutlaka kırılması, ayağından tutup gasbedilen araziden çekilmesi daha da ibretli olsun diye neden caiz olmasın?
Cevap: Sakındırmak, gelecek bir fiilden olur. Cezayı tatbik etmek ise yapılmış bir fiilden dolayıdır. Defetmek ise, hâlihazırda yapılan fiilden dolayı olur. Halkın sadece defetmek yetkisi vardır. O da münkeri yok etmek demektir. Münkeri yok etmekten fazla yapılan eziyet ya geçmiş bir suçun cezası olmalı veya gelecek bir suçtan sakındırmak olmalıdır. Bu ise halkın değil, idarecinin işidir. Evet, vali için maslahat gördüğü zaman böyle yapmak caizdir. Ben derim ki, valinin şu yetkisi de vardır; içkicileri frenlemek için içki kaplarının kırılmasını emredebilir. Nitekim frenlemenin takviyesi bakımından Hz. Peygamberin asrı saadetinde böyle yapılmıştır ve böyle yapmanın sonradan kaldırılmış olması da sabit olmamıştır.(29) Fakat önlemeye ihtiyaç çok şiddetlidir. Bu bakımdan vali kendi ictihadıyla böyle bir ihtiyaç hissederse, böyle bir tedbir almak onun için caizdir. Madem bu bir nevi ince ictihada bağlıdır, o halde toplumun bireyleri burada yetkili değildirler.
İtiraz: Sultan için halkı günahlardan alıkoymak bakımından onların mallarını telef etmek, içinde içip isyan ettikleri evlerini yıkmak ve günahlara girmelerini hazırlayan mallarını yakmak şeklindeki bir tedbir niçin caiz olsun?
Cevap: Eğer böyle bir cezanın tatbiki hakkında şer'î bir hüküm olsaydı, bu maslahatın yollarının dışında bir şey olmazdı. Fakat biz kendiliğimizden mesalih yapamayız. Aksine mesalihte selefe tâbi oluruz. İçki kaplarının kullanılması ihtiyacın şiddetine bağlı olduğundan daha önceki hükmü ortadan kaldırmamıştır. Aksine hüküm illetinin ortadan kalkmasıyla kalkar. İlletinin gelmesiyle de hüküm geri gelir. Biz ancak tâbi olma hükmüyle bu durumu imam için caiz gördük ve avam halkın fertlerini bu durumda menettik. Çünkü buradaki ictihadın yönü gizlidir.
Hatta biz deriz ki, eğer önce içkiler dökülürse, ondan sonra kapları kırmak caiz değildir. Çünkü kapların kırılması, ancak içkiye tâbi olduğundan dolayı caizdir. Bu bakımdan kaplar içkiden boşaldığı zaman onları kırmak, malı boş yere telef etmek demektir. Meğerki o kaplar içkiden dolayı zararlı bir durum almış, ancak içkiye elverişli olacak bir şekle girmiş iseler o zaman durum değişir. Bu bakımdan birinci asırdan nakledilen fiil iki mânâ ile beraberdir.
1.Önlemeye olan şiddetli ihtiyaç
2.Kapların, içinde bekletilen içkiye tâbi olmaları...
Bu iki mânâ müessir oldukları için sökülüp atılmalarına ve dikkate alınmamalarına imkan yoktur.
Üçüncü bir mânâ da şudur: Bu emir, yetki sahibinin reyinden çıkar. Çünkü yetki sahibi önlenmeye şiddetle ihtiyaç olduğunu düşünür. Bu da tesir edici bir mânâdır. Bu mânâyı ilga edip kenara itmek mümkün değildir. İşte bunlar fıkhî ve ince tasarruflardır. Uyarıcının ve nasihatçının hiç kuşkusuz bu incelikleri bilmeye ihtiyacı vardır.
29) Tirmizî, (Ebu Talha'dan). Bu zat Hz. Peygambere 'Ben evimde bulunan yetimler için içki satın aldım' deyince Hz. Peygamber İçkiyi dök, kaplarını kır!' buyurmuştur.
Beşinci derece eliyle münkeri kaldırmaktır. Bu derece oyun aletlerinin kırılması, içkinin dökülmesi, ipekli elbiseyi giyenin elbisesini çekip çıkarması, ipekli şeyler üzerine oturmaktan menetmesi, gasbedilen evden çıkarılması, icabederse ayağından tutup yerden çekmesi, cünüp olduğu halde mescidde oturduğunda mescidden çıkarması ve bunlara benzer fiillerdir. Böyle yapmak bir kısım günahlarda tasavvur edilir ama bir kısmında tasavvur edilemez. Dil ve kalbin günahlarına gelince, onları el ile engellemeye uyarıcının kudreti yoktur. Bunun gibi sadece günahkârın nefsinde ve iç organlarında kalan bir günah da böyledir.
Bu derecede iki edep vardır.
Birincisi: Uyarılanın münkeri bilfiil bozmasından aciz olmadıkça kendisinin bozmaya kalkışmamasıdır. Bu bakımdan uyarılana yürüyerek gasbedilen araziden veya mescidden çıkmayı teklif edebilecek kudrette olduğu zaman, onu itelemek veya ayağından tutup çekip atmak uygun bir hareket değildir. Kişiyi içkisini dökmeye, oyun aletlerini kırmaya, ipekli elbisesinin ipliklerini sökmeye zorlayacak gücü olduğu zaman, bunları kişiye yaptırmayıp bizzat yapması uygun değildir. Zira bunları yapmanın sınırına vâkıf olmakta bir tür zorluk vardır. Bizzat kendi yapmadığı zaman, buradaki ictihadı yeterlidir. Fiilinde mahcur olmayan bir kimse onun vekâletinde bunu yapabilir.
İkincisi: Bozmak hususunda sadece ihtiyaç duyulan miktarla yetinmektir. Elinden tutup çekmeye gücü olduğu zaman, çıkartmak için ayağından veya sakalından tutmamalıdır. Giyilmiş ipekli elbiseyi yırtmamalıdır, sadece onun dikişlerini sökmekle yetinmelidir. Oyun aletlerini ve Hıristiyanların piyasaya çıkardığı istavrozu yakmamalıdır. Ancak fesada bir daha yaramayacak bir şekilde kırmak sûretiyle iptal etmelidir. Kırmanın hududunu öyle bir hâle getirmelidir ki, onu tekrar ıslah etmek için ham odundan yapılması için gereken zorluk gibi, zorluğa muhtaç olunsun. Eğer kapları kırmadan dökebiliyorsa içkileri dökmekte kapların kırılmasından sakınmalıdır. Eğer ille kaplara taş atmak sûretiyle içkiyi dökebiliyorsa, o vakit taş atabilir, kabın kıymeti de düşer. İçkiden dolayı onu kıymetlendirmek diye bir şey söz konusu değildir. Zira kap, uyarıcı ile içkinin dökülmesi arasında bir perde olur.
Eğer uyarılan kişi bedeniyle içkiyi himaye ederse, biz onun bedenini yaralamak ve vurmak suretiyle içkinin dökülmesine muvaffak olmaya gayret gösterebiliriz. Mademki bedeninde durum budur, o halde kaplar hakkındaki mülkiyetin hürmeti, nefsinin hürmetinden daha fazla olmaz. Eğer dar boğazlı sürahilerde ise, onları dökmekle meşgul olduğu takdirde zaman oldukça uzayacaktır. Fâsıklar gelip kendisine yetişecekler ve dökmesine mani olacaklardır. Bu takdirde o sürahileri kırabilir ve bu durum kendisi için mazeret sayılır. Eğer fâsıkların zaferinden korkmuyor ve onların gelip kendisini menetmelerinden endişe etmiyorsa, fakat vaktinin zayi olmasından endişe ediyorsa, meşguliyetlerinden geri kalmaktan korkuyorsa, bu takdirde o sürahileri kırabilir. Bedeninin faydasını, meşguliyetlerinden herhangi birinin gayesini içki kapları için zayi etmez. Kap kırılmaksızın içkinin dökülmesi mümkün olduğu takdirde kabı kırmak tazminatı gerektirir.
Soru: Kişiyi kötülükten menetmek için kapların mutlaka kırılması, ayağından tutup gasbedilen araziden çekilmesi daha da ibretli olsun diye neden caiz olmasın?
Cevap: Sakındırmak, gelecek bir fiilden olur. Cezayı tatbik etmek ise yapılmış bir fiilden dolayıdır. Defetmek ise, hâlihazırda yapılan fiilden dolayı olur. Halkın sadece defetmek yetkisi vardır. O da münkeri yok etmek demektir. Münkeri yok etmekten fazla yapılan eziyet ya geçmiş bir suçun cezası olmalı veya gelecek bir suçtan sakındırmak olmalıdır. Bu ise halkın değil, idarecinin işidir. Evet, vali için maslahat gördüğü zaman böyle yapmak caizdir. Ben derim ki, valinin şu yetkisi de vardır; içkicileri frenlemek için içki kaplarının kırılmasını emredebilir. Nitekim frenlemenin takviyesi bakımından Hz. Peygamberin asrı saadetinde böyle yapılmıştır ve böyle yapmanın sonradan kaldırılmış olması da sabit olmamıştır.(29) Fakat önlemeye ihtiyaç çok şiddetlidir. Bu bakımdan vali kendi ictihadıyla böyle bir ihtiyaç hissederse, böyle bir tedbir almak onun için caizdir. Madem bu bir nevi ince ictihada bağlıdır, o halde toplumun bireyleri burada yetkili değildirler.
İtiraz: Sultan için halkı günahlardan alıkoymak bakımından onların mallarını telef etmek, içinde içip isyan ettikleri evlerini yıkmak ve günahlara girmelerini hazırlayan mallarını yakmak şeklindeki bir tedbir niçin caiz olsun?
Cevap: Eğer böyle bir cezanın tatbiki hakkında şer'î bir hüküm olsaydı, bu maslahatın yollarının dışında bir şey olmazdı. Fakat biz kendiliğimizden mesalih yapamayız. Aksine mesalihte selefe tâbi oluruz. İçki kaplarının kullanılması ihtiyacın şiddetine bağlı olduğundan daha önceki hükmü ortadan kaldırmamıştır. Aksine hüküm illetinin ortadan kalkmasıyla kalkar. İlletinin gelmesiyle de hüküm geri gelir. Biz ancak tâbi olma hükmüyle bu durumu imam için caiz gördük ve avam halkın fertlerini bu durumda menettik. Çünkü buradaki ictihadın yönü gizlidir.
Hatta biz deriz ki, eğer önce içkiler dökülürse, ondan sonra kapları kırmak caiz değildir. Çünkü kapların kırılması, ancak içkiye tâbi olduğundan dolayı caizdir. Bu bakımdan kaplar içkiden boşaldığı zaman onları kırmak, malı boş yere telef etmek demektir. Meğerki o kaplar içkiden dolayı zararlı bir durum almış, ancak içkiye elverişli olacak bir şekle girmiş iseler o zaman durum değişir. Bu bakımdan birinci asırdan nakledilen fiil iki mânâ ile beraberdir.
1.Önlemeye olan şiddetli ihtiyaç
2.Kapların, içinde bekletilen içkiye tâbi olmaları...
Bu iki mânâ müessir oldukları için sökülüp atılmalarına ve dikkate alınmamalarına imkan yoktur.
Üçüncü bir mânâ da şudur: Bu emir, yetki sahibinin reyinden çıkar. Çünkü yetki sahibi önlenmeye şiddetle ihtiyaç olduğunu düşünür. Bu da tesir edici bir mânâdır. Bu mânâyı ilga edip kenara itmek mümkün değildir. İşte bunlar fıkhî ve ince tasarruflardır. Uyarıcının ve nasihatçının hiç kuşkusuz bu incelikleri bilmeye ihtiyacı vardır.
29) Tirmizî, (Ebu Talha'dan). Bu zat Hz. Peygambere 'Ben evimde bulunan yetimler için içki satın aldım' deyince Hz. Peygamber İçkiyi dök, kaplarını kır!' buyurmuştur.
İyiligi Emer, Kötülükten Men
- 1 GİRİŞ
- 2 Emr-i bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i an'il-Münker'in Farziyeti
- 2.1 Hadîsler
- 2.2 Ashab'ın ve Alimlerin Sözleri
- 3 Emr-i bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i an'il-Münker'in Rükün ve Şartları
- 3.1 II. Rükün
- 3.2 III. Rükün
- 3.3 IV. Rükün
- 3.3.1 İkinci Derece
- 3.3.2 Üçüncü Derece
- 3.3.3 Dördüncü Derece
- 3.3.4 Beşinci Derece
- 3.3.5 Altıncı Derece
- 3.3.6 Yedinci Derece
- 3.3.7 Sekizinci Derece
- 3.3.8 Muhtesib'in (Uyarıcının) Âdâbı
- 4 Emr-i bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i an'il-Münker'in Yolları ve Âdeten Yapılan Münkerler
- 4.1 Çarşılarda Görülen Münkerler
- 4.2 Yollarda Görülen Münkerler
- 4.3 Hamamlarda Görülen Münkerler
- 4.4 Ziyafetin Münkerleri
- 4.5 Genel Münkerler
- 5 Sultanlara Emr-i bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i An'il-Münker'de Bulunmak