4 Hz. Peygamber'in Ahlâk ve Edebine İlişkin Başka Bir Bölüm

Ebu Buhterî'nin rivayet ettiklerinden bazıları şunlardır; Hz. Peygamber (s.a) ehli imandan herhangi bir kimseye küfretmemiştir. Küfrettiği zaman, onun kefaretini vermiş ve yerine rahmet okumuştur.(59) Hiçbir kadına ve hiçbir hizmetçiye lanet okumamıştır.(60) Savaş esnasında olduğu halde kendisine:
'Ne olur ya Rasûlullah! Bu kâfirlere lânet okuyup helâk olmaları için dua et!' denildiğinde Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Ben rahmet olarak gönderildim. Lânet okuyucusu olarak gönderilmiş değilim. (61)

Kendisinden, herhangi bir kimseye; ister Müslüman, ister kâfir, ister umumi, ister hususi olsun beddua etmesi istendiği zaman dua etmeye geçerdi.(62) Eliyle hiç kimseyi dövmemişti. Ancak Allah yolunda olursa başka.(63) Kendisine yapılan hiçbir kötülüğe karşı intikam almamıştır. Fakat Allah Teâlâ'nın hürmeti ihlâl edilirse başka. İki şey arasında muhayyer kılındığı zaman orada bir günah veya akrabalık bağının kesilmesi olmadıkça muhakkak onların en kolayını seçerdi. Eğer bir günah söz konusu olursa, Hz. Peygamber o işten insanların en uzağı bulunurdu. Ona gelen bir kimse, ister köle, isterse cariye olsun, muhakkak kalkıp onunla gider, ihtiyacını yerine getirirdi.(64)

Enes (r.a) der ki: Muhammed'i hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim, (kendisine hizmet ettiğim on sene zarfında) hoşuna gitmeyen bir şeyi yaptığımda bana 'neden bunu yaptın?' dememiştir. Zevceleri herhangi bir şeyden dolayı beni kınadıkları zaman onlara 'Onu kınamayınız! Onun yaptığı kitab ve kaderledir' (takdiri ilâhî öyle yapılmasını istemiştir) derdi.(65) Hz. Peygamber (s.a) hiçbir yatağı hor görmemiştir. Eğer kendisine yatak sererlerse, üzerine uzanırdı. Eğer kendisine yatak serilmezse yere uzanırdı.(66)

Allah Teâlâ onu peygamber olarak göndermeden önce Tevrat'ın birinci satırında onu vasıflandırarak şöyle buyurmuştur: Muhammed Allah'ın Rasûlü'dür, benim seçkin kulumdur. Katı ve çirkin değildir. Çarşılarda gürültü yapan değildir. Kötülük yapanı affeder. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez. Onun doğum yeri Mekke'dir. Hicret yeri Teybe'dir. Onun mülkü Şam memleketinde olacaktır. O ve onunla beraber bulunanlar bellerine İzar bağlarlar. (Nitekim Arapların âdeti böyledir). O Kur'an ve ilme davet eder. Azalarını yıkamak suretiyle abdest alır. İncil'de de o bu şekilde sıfatlandırılmıştır.

Onun güzel ahlâkından biri de rastladığı bir kimseye önce selâm vermesidir.(67) Herhangi bir ihtiyaçtan dolayı kendisiyle konuşan kimseye karşı sabır gösterir, ta ki karşısındaki konuşmayı bırakıp gidinceye kadar.(68)

Onun elini herhangi bir kimse tutarsa, o kişi elini bırakmadıkça Hz. Peygamber elini çekmezdi. (69) Ashabından herhangi bir kimseye rastladığı zaman, ondan önce onun elini tutar, iyice kavradıktan sonra, kabzasını tuttuğu elin üzerine kapatırdı. (70) Her oturuş ve kalkışında Allah'ı anardı.(71)

Namaz kılarken herhangi bir kimse yanına gelirse, muhakkak namazını hafifletir, selam verdikten sonra ona dönüp 'Senin bir ihtiyacın var mıdır?' diye sorardı. Onun ihtiyacını yerine getirdikten sonra yeniden namazına dönerdi.(72)

Çok zaman dizleri üzerine çökerek oturur, ellerini de dizlerinin üzerine koyardı.(73) Oturduğu yer, ashabının oturduğu yerden farklı olmazdı. Çünkü kendisi meclisin alt başında bile otururdu.(74) Meclisi daraltmamak için arkadaşlarının arasında ayaklarını uzattığı hiç görülmemiştir. Bulundukları yer geniş bir yer olursa o zaman başka. En çok kıbleye doğru otururdu.(75)
Huzuruna giren bir kimseye ikramda bulunurdu. Hatta kendisiyle herhangi bir akrabalığı veya herhangi bir süt münasebeti bulunmayan bir kimseye dahi çoğu zaman abasını serip onu o abanın üzerine oturturdu.(76) Huzuruna giren bir kimseye altındaki minderi ikram ederdi. Eğer gelen o minderin üzerine oturmak istemezse, onu oturtuncaya kadar ısrar eder ve oturturdu.(77)

Onu seçip yanına gelen bir kimse, zannederdi ki, kendisi Hz. Peygamber'in nezdinde herkesten daha şereflidir. Hatta yanında oturan herkese yüzünün nûrundan nasibini verirdi. Hatta onun dinlemesi, konuşması, davranışlarının inceliği ve beraberinde oturana yüzünü çevirmesi ve onunla beraber olan meclisi, hayâ, tevazu ve emanet meclisi idi.(78)

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Allah'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. (Âlu İmran/159)

Ashabı kiramın gönüllerini almak ve kendilerine ikram etmek için künyeleri ile çağırırdı.(79) Künyesi olmayana künye takardı ve o kişi (artık hayatının sonuna kadar) Hz. Peygamber'in kendisine vermiş olduğu künye ile çağrılırdı.(80) Çocukları olan kadınlara da künye verirdi. Doğurmayan kadınlara da künyeler takardı. (81) Çocukların gönlünü almak için onlara da künye takardı.(82)

İnsanların en son öfkeleneni ve en önce razı olanıydı.(83) İnsanlar için insanların en şefkatlisi, en hayırlısı ve en fazla fayda vereni idi.(84) Onun meclisinde sesler yükselmezdi.(85)

Meclisinden kalktığı zaman şu duayı okurdu: Ey Allah’ım! Sen ortaktan münezzehsin. Senin hamdine bürünerek şahadet ederim ki, senden başka hak ilah yoktur. Senden af talep ediyor ve bütün günahlarımdan sana dönüyor ve tevbe ediyorum.(86)Sonra şöyle derdi: 'Bu kelimeleri bana Cebrail öğretti'.

Konuşması ve Gülmesi

Hz. Peygamber (s.a) konuşma bakımından insanların en fasihi, söz bakımından en tatlısı idi. O şöyle buyurmuştur: Ben Arapların en fasihiyim. (87) Cennettekiler orada Hz. Peygamberin diliyle konuşurlar.(88) Hz. Peygamber az konuşurdu. Konuştuğu zaman sözü gereksiz yere fazla uzatmazdı. Sözleri ipe geçirilmiş inci taneleri gibi intizamlıydı.(89) Aişe validemiz (r.a) der ki: 'Sizin kelimeleri arka arkaya bindirdiğiniz gibi, Hz. Peygamber konuşmasında kelimelerin birini diğerine bindirmezdi. Onun konuşması azdı. Siz ise konuşmayı uzattıkça uzatıyorsunuz'.(90) Ashabı kiram derler ki: ‘Hz. Peygamber herkesten daha veciz konuşur ve Cebrail (a.s) bunu ona Allah tarafından getirmişti. Fakat vecizlikle beraber istediği bütün mânâları konuşmasına sığdırırdı.(91) Kelimelerin mânâlarını derleyici konuşmalar yapardı.(92) Onun konuşmasında ne fazlalık, ne de eksiklik vardı. Konuşmasının biri diğerini takip ederdi. Konuşmasının arasında duraklamalar vardı. Bu sayede dinleyen konuşmayı ezberleyip, kavrardı.’(93)

Gür sesliydi. Ses bakımından insanların en güzeliydi.(94) Uzun zaman sükût eder, ancak ihtiyaç anında konuşurdu.(95) Münkeri söylemezdi. İster normal ânında, ister öfkeli ânında olsun, haktan başkasını söylemezdi.(96) İyiliğin haricinde konuşan bir kimseden yüz çevirirdi. (97) Kerih gördüğü meseleleri konuşmak mecburiyetinde kaldığı takdirde kinaye yoluyla konuşurdu.(98)
Sustuğu zaman yanında oturanlar konuşmaya başlarlardı. Yanında konuşulurken mücadele yapılmazdı.(99) Ciddiyet ve nasihatle va'z ederdi:(100)
“ Kur'an'ın bazısını bazısına vurmayınız. Çünkü Kur'an birçok vecih üzere nazil olmuştur.(101)

Ashabı Kiram'ın yüzüne tebessüm etmek ve gülmek bakımından insanların en cömerdiydi. Onların konuşmalarını sanki yeni bir şey dinliyormuş gibi ciddiyetle dinler, kendini onların arasına tam mânâsıyla karıştırırdı.(102) Çoğu zaman mübarek ön dişleri görününceye kadar gülümserdi.(103) Onun yanında Ashabı kiramın gülmesi, ona uymak için sadece tebessümdü. Bunu ona tazim için yaparlardı.(104)

Bir gün, Hz. Peygamber'in huzuruna bir bedevî çıkageldi. O gün kendileri oldukça düşünceliydi. Ashabı kiram nahoş bir şeyin olacağını sezerek sakınıyorlardı. Gelen bedevî Hz. Peygamber'e bazı sorular sormak istedi. Bunun üzerine ashabı kiram ona dedi ki:
-'Hz. Peygamber'in yüzü pek normal değil! Bu bakımdan kendisine sakın bir şeyler sorma!' Bedevî dedi ki:
-'Benim yakamı bırakın! Onu hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki kendisini güldürmedikçe yakasını bırakmayacağım'.
Bunu söyledikten sonra Hz. Peygamber'e şöyle sordu:
-‘İşittiğimize göre, halk açlıktan kırılırken Deccal kendilerine tirit takdim edecekmiş. Anam babam sana feda olsun, acaba onun tiridinden yemememi ve ölüp gitmemi mi bana tavsiye edersin veya doyuncaya kadar onun tiridinden yeyip ondan sonra Allah'a iman edip onu inkâr etmemi mi bana münasip görürsün?'
Ashabı kiram der ki; ‘bu soru karşısında Hz. Peygamber (s.a) mübarek dişleri görününceye kadar gülerek şöyle buyurdu’:
-'Hayır! Onun tiridinden yeme! Allah Teâlâ, ehli imanı zengin ettiği bir şeyle seni de zengin eder'.(105)

Ashabı kiram dedi ki: Hz. Peygamber herkesten daha fazla tebessüm ederdi ve herkesten daha fazla uysaldı. Kendisine Kur'an inmediği veya kıyameti hatırlamadığı veya va'z ve nasihatten ibaret olan herhangi bir hutbe okumadığı takdirde böyleydi.(106) Sevindiği ve razı olduğu zaman, rıza yönünden insanların en güzeliydi. Eğer va'z ederse ciddiyetle va'z ederdi. Eğer öfkelenirse muhakkak ki, Allah için öfkelenirdi ve bu öfkenin önüne hiçbir şey geçemezdi. Bütün işlerinde de böyleydi.(107)

Başına bir iş geldiği zaman durumunu Allah'a havale eder, kuvvet ve kudretinden teberri edip uzaklaşırdı. Allah Teâlâ'dan hidayetinin inmesini isteyerek şöyle dua ederdi:
Ey Allah’ım! Bana hakkı hak olarak göster ki, ben ona tabi olayım! Bana münkeri münker olarak göster ve ondan sakınmamı da bana nasip et! Ya Rab! Şaşkınlığa düşmekten beni koru! Nefsimin hevasına uyup şaşkınlığa düşmekten, hidayetinle beni koru! Nefsimin hevasını taatine tâbi kıl! Afiyet içinde nefsimden kendi nefsinin rızasını al! Hakkında ihtilafa düştüğüm hakikate beni hidayet et! Bu da senin izninle olsun! Çünkü sen istediğini dosdoğru yola hidayet edersin!(108)

58)Tirmizî
59)Müslim,Buhârî
60)Müslim,Buhârî
61)Müslim
62)Müslim,Buhârî
63)Müslim,Buhârî
64)Buhârî
65)Müslim,Buhârî
66)Tirmizî,(bir benzerini)
67)Tirmizî
68)Taberânî
69)Tirmizî,İbn Mâce
70)Ebu Dâvud
71)Tirmizî
72)Irakî aslını bulamadığını söylemektedir.
73)Tirmizî
74)Tirmizî
75)Dârekutnî
76)Hâkim
77)Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.
78)Tirmizî
79)Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.
80)Tirmizî
81)Hâkim
82)Müslim,Buhârî
83)Tirmizî
84)Ebu Dahdah
85)Tirmizî
86)Nesâî,Hâkim
87)Ebu Hasan b. Dahhak
88)Taberânî
89)Hâkim
90)Taberânî
91)Müslim,Buhârî
92)Dârekutnî
93)Tirmizî
94)Tirmizî,Nesâî
95)Tirmizî
96)Ebû Dâvud
97)Tirmizî
98)Buhârî
99)Tirmizî
100)Müslim
101)Taberânî
102)Tirmizî
103)Müslim,Buhârî
104)Tirmizî
105)Irakî bu hadisin münker olduğunu ve aslına rastlamadığını söylemektedir.
106)Taberânî
107)Ebu Şeyh
108)el-Müstağfırî