Tevbe'nin Hakikati ve Tanımı
Tevbe fiil, hâl ve ilimden meydana gelen tertipli üç şeyden, gelişen ve birleşen bir mânâdan ibarettir. Bu terkibdeki birinci madde ilimdir, ikincisi MZ'dir, üçüncüsü fiildir. Birincisi ikincisini, ikincisi de üçüncüsünü gerektirir. Bu, Allah'ın mülk ve melekûttaki değişmez kanununun gereği olan bir gerektirmedir.
İlim, günahların zararının büyüklüğünün ve kul ile sevdiğinin arasında perde olduğunun bilinmesidir. İnsan, kesin bir şekilde bunu bildiği ve kalbine gelen bir yakîn ile buna vakıf olduğu zaman bu bilgiden sevdiği elinden çıkacağı için kalbinde bir elem meydana gelir; zira kalp, sevdiği şeyin elden gideceğini sezdiği an üzüntü duyar. Eğer sevdiği şeyin elden gitmesi fiil ile olursa, o fiilden dolayı esef ve üzüntüye dalar! Sevdiği şeyi elinden çıkartan fiilinden duyduğu elemine nedamet (pişmanlık) adı verilir. Bu elem, kalbe galebe çalıp kalbi kapladığı zaman kalpte bulunan bu elemden hâl, mâzi ve istikballe alâkası bulunan bir fiilî irade ve kasdetme adı verilen başka bir hâl doğup meydana gelir.
Bu durumun hali hazırla olan alâkasına gelince, bu alâka yapmış olduğu günahı terketmekten ileri gelir... İstikballe olan ilgisine gelince, o da sevdiği şeyi elden kaçırtan günahı terketmeye hayatının sonuna kadar azimli olmasından meydana gelir. Mâzi ile ilgili bulunmasına gelince, o da eğer cebretmeye gücü varsa elden kaçan fırsatları telâfi edip kaza etmek suretiyle telâfi etmeye çalışmakla meydana gelir.3 Bu bakımdan ilim, bütün bunların başı ve hayırların doğuş merkezidir. Buradaki ilimden gaye; iman ve yakîndir; zira iman, günahların helâk edici zehirler olduğunu tasdik etmekten ibarettir. Yakîn, bu tasdîki te'kid ve takviye etmekten, şüpheyi imandan uzaklaştırmak ve kalbe hâkim kılmaktan ibarettir. Dolayısıyla bu imanın nuru kalp üzerine doğduğunda, pişmanlık ateşini meydana getirir. Dolayısıyla kalp, iman nurunun parlamasıyla sevdiğinden perdelendiğini gördüğünden dolayı elem duyar. Tıpkı daha önce karanlıkta bulunduğu halde birden bulutların dağılmasıyla veya perdenin kaldırılmasıyla nura kavuşan ve sevgilisinin ölümle pençeleştiğini gören bir kimse gibi! Bu manzara karşısında onun kalbinde sevgi ateşi alevlenir. O ateş vasıtasıyla iradesi elinden kaçırdığı fırsatları telafi etmek için harekete geçer.
İlim, pişmanlık, hâl ile istikbâlin terki ve mazinin telâfisiyle ilgili bulunan niyetin oluşmasıyle beraber üç şeyden müteşekkildir. Tevbe ismi bunların tümüne birden verilir. Çok zaman da tevbe ismi, sadece pişmanlık mânâsına ıtlak olunur. İlim onun mukaddimesi, pişmanlığın gereği olan terk ise, onun semeresi ve onun arkasından gelen tabii birşey gibidir. Bu itibarla Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: 'Pişmanlık tevbedir'. Zira pişmanlık, hiçbir zaman, pişmanlığı gerektiren ilimden ve ondan sonra gelen azimden hâli değildir. Bu bakımdan pişmanlık, bu iki şeyle sarılmış vaziyettedir. Bu iki şeyden kasdım, pişmanlığın meyvesi olan azim ve azmi gerektiren ilimdir. Bu itibarla tevbe nin tarifinde şöyle denilmiştir: Tevbe, geçmiş hatadan dolayı yüreğin elem duymasıdır'. Çünkü bu, mücerred elemden bahsetmektedir.
Bu sırra binaen şöyle denilmiştir:
O bir ateştir. Kalpte alevlenir.
O yürekte meydana gelen bir çatlaktır ki kabuk tutmaz!
Tevbe'nin meyvesi olan günahın terk edilmesi itibariyle tevhe'nin tarifinde şöyle denilmiştir: 'Tevbe, cefa elbisesini çıkarmak, vefa sergisini yaymaktır'.
Sehl b. Abdullah et-Tusterî şöyle demiştir: 'Tevbe kötü olan hareketleri, güzel olan hareketlerle değiştirmektir. Bu da ancak halvete çekilmek, susmak ve helâl yemekle tamam olur'. Sanki bu sözüyle tevbe'nin üçüncü mânâsına işaret etmiştir.
Tevbe nin tarifindeki sözler sayılmayacak kadar çoktur. Sen bu üç mânâyı anladığın ve birbirinin mülâzımı olduğunu bildiğin zaman, tevbe'nin tarifi hakkında söylenen sözlerin tevbe'nin bütünmânâlarını toplayamadığını anlarsın. İşlerin hakikatlerini bilmek, mücerred lâfızları bilmekten daha mühimdir,
3) Yani terk edilen günahlar, namaz gibi kazası mümkün olan ile mushafa abdestsiz dokunmak gibi telâfisi mümkün olmayan kısımlara ayrılır. Bu ikinci kısım pişmanlıkla affolunur.
İlim, günahların zararının büyüklüğünün ve kul ile sevdiğinin arasında perde olduğunun bilinmesidir. İnsan, kesin bir şekilde bunu bildiği ve kalbine gelen bir yakîn ile buna vakıf olduğu zaman bu bilgiden sevdiği elinden çıkacağı için kalbinde bir elem meydana gelir; zira kalp, sevdiği şeyin elden gideceğini sezdiği an üzüntü duyar. Eğer sevdiği şeyin elden gitmesi fiil ile olursa, o fiilden dolayı esef ve üzüntüye dalar! Sevdiği şeyi elinden çıkartan fiilinden duyduğu elemine nedamet (pişmanlık) adı verilir. Bu elem, kalbe galebe çalıp kalbi kapladığı zaman kalpte bulunan bu elemden hâl, mâzi ve istikballe alâkası bulunan bir fiilî irade ve kasdetme adı verilen başka bir hâl doğup meydana gelir.
Bu durumun hali hazırla olan alâkasına gelince, bu alâka yapmış olduğu günahı terketmekten ileri gelir... İstikballe olan ilgisine gelince, o da sevdiği şeyi elden kaçırtan günahı terketmeye hayatının sonuna kadar azimli olmasından meydana gelir. Mâzi ile ilgili bulunmasına gelince, o da eğer cebretmeye gücü varsa elden kaçan fırsatları telâfi edip kaza etmek suretiyle telâfi etmeye çalışmakla meydana gelir.3 Bu bakımdan ilim, bütün bunların başı ve hayırların doğuş merkezidir. Buradaki ilimden gaye; iman ve yakîndir; zira iman, günahların helâk edici zehirler olduğunu tasdik etmekten ibarettir. Yakîn, bu tasdîki te'kid ve takviye etmekten, şüpheyi imandan uzaklaştırmak ve kalbe hâkim kılmaktan ibarettir. Dolayısıyla bu imanın nuru kalp üzerine doğduğunda, pişmanlık ateşini meydana getirir. Dolayısıyla kalp, iman nurunun parlamasıyla sevdiğinden perdelendiğini gördüğünden dolayı elem duyar. Tıpkı daha önce karanlıkta bulunduğu halde birden bulutların dağılmasıyla veya perdenin kaldırılmasıyla nura kavuşan ve sevgilisinin ölümle pençeleştiğini gören bir kimse gibi! Bu manzara karşısında onun kalbinde sevgi ateşi alevlenir. O ateş vasıtasıyla iradesi elinden kaçırdığı fırsatları telafi etmek için harekete geçer.
İlim, pişmanlık, hâl ile istikbâlin terki ve mazinin telâfisiyle ilgili bulunan niyetin oluşmasıyle beraber üç şeyden müteşekkildir. Tevbe ismi bunların tümüne birden verilir. Çok zaman da tevbe ismi, sadece pişmanlık mânâsına ıtlak olunur. İlim onun mukaddimesi, pişmanlığın gereği olan terk ise, onun semeresi ve onun arkasından gelen tabii birşey gibidir. Bu itibarla Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: 'Pişmanlık tevbedir'. Zira pişmanlık, hiçbir zaman, pişmanlığı gerektiren ilimden ve ondan sonra gelen azimden hâli değildir. Bu bakımdan pişmanlık, bu iki şeyle sarılmış vaziyettedir. Bu iki şeyden kasdım, pişmanlığın meyvesi olan azim ve azmi gerektiren ilimdir. Bu itibarla tevbe nin tarifinde şöyle denilmiştir: Tevbe, geçmiş hatadan dolayı yüreğin elem duymasıdır'. Çünkü bu, mücerred elemden bahsetmektedir.
Bu sırra binaen şöyle denilmiştir:
O bir ateştir. Kalpte alevlenir.
O yürekte meydana gelen bir çatlaktır ki kabuk tutmaz!
Tevbe'nin meyvesi olan günahın terk edilmesi itibariyle tevhe'nin tarifinde şöyle denilmiştir: 'Tevbe, cefa elbisesini çıkarmak, vefa sergisini yaymaktır'.
Sehl b. Abdullah et-Tusterî şöyle demiştir: 'Tevbe kötü olan hareketleri, güzel olan hareketlerle değiştirmektir. Bu da ancak halvete çekilmek, susmak ve helâl yemekle tamam olur'. Sanki bu sözüyle tevbe'nin üçüncü mânâsına işaret etmiştir.
Tevbe nin tarifindeki sözler sayılmayacak kadar çoktur. Sen bu üç mânâyı anladığın ve birbirinin mülâzımı olduğunu bildiğin zaman, tevbe'nin tarifi hakkında söylenen sözlerin tevbe'nin bütünmânâlarını toplayamadığını anlarsın. İşlerin hakikatlerini bilmek, mücerred lâfızları bilmekten daha mühimdir,
3) Yani terk edilen günahlar, namaz gibi kazası mümkün olan ile mushafa abdestsiz dokunmak gibi telâfisi mümkün olmayan kısımlara ayrılır. Bu ikinci kısım pişmanlıkla affolunur.
Tevbe
- Ashâb' ın ve Âlimlerin Sözleri
- Dünya'daki Sevaplara ve Günahlara Göre Ahiret'te Verilecek Mükâfat ve Cezalar
- Giriş
- Günahın Ardından Hemen Tevbe Etmenin Vücûbu
- Kasıtlı Kasıtsız, Küçük veya Büyük Bir Günah İşleyip Tevbe Etmek İsteyen Kimsenin Niçin Acele Etmesi
- Kulun Sıfatlarına Nisbetle Günahların Kısımları
- Şartları Bulunduğu Zaman Tevbe'nin Makbul Oluşu
- Tevbe Edilen Küçük ve Büyük Günahlar
- Tevbe Herkese ve Her Hâlükârda Vacibdir
- Tevbe'nin Deva Olması ve Günahta Israr Düğümünün Çözülmesi
- Tevbe'nin Devamında Kulların Kısımları
- Tevbe'nin Hakikati ve Tanımı
- Tevbe'nin Tamamı, Şartları ve Hayatın Sonuna Kadar devamlılığı
- Tevbe'nin Vücûbu ve Fazileti