17.Rıza'nın Fazileti

Ayetler
Allah onlardan razı olmuş,onlar da O'nd.an razı olmuşlardır.(Beyyine/8)

İyiliğin karşılığı yalnız iyilik değil midir? (Rahmân/60)

İhsan'ın son noktası, Allah'ın kulundan razı olmasıdır. Bu ise kulun Allah'tan razı olmasının sevabıdır.

Adn cennetlerinde güzel meskenler va'dedilmiştir. Allah'ın (onlardan) razı olması ise hepsinden büyüktür. İşte bu en büyük saadettir.(Tevbe/72)

Görüldüğü gibi, Allah rızayı Adn cennetinin üstüne çıkarmıştır. Nitekim onun zikrini namazın üstüne çıkararak şöyle buyurmuştur:
Çünkü namaz, kötü ve iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allah'ı anmak en büyük (ibadet)tir.
(Ankebût/45)

Zikri yapılan zatı namazda görmek namazdan daha büyükse, onun gibi, cennet sahibinin rızası da cennetten daha yücedir. Hatta o, cennet sakinlerinin isteklerinin en yücesidir.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allah Teâlâ mü'minlere tecelli ederek şöyle buyurur: 'Benden isteyiniz'! Onlar da 'Senin rızanı istiyoruz!' derler.53

Bu bakımdan cennet ehlinin Allah'ın cemâline baktıktan sonra rızasını istemeleri rızanın fazilette en son zirve olduğunu gösterir.
Kulun rızasına gelince, onun hakikatini ilerdeki bahislerde zikredeceğiz. Allah'ın kuldan razı olmasına gelince, o başka bir mânâ ile Allah'ın kulu sevmesi hakkında söylediklerimize yaklaşır. Fakat o mânânın hakikatini keşfetmek caiz değildir; zira halkın anlayışı onu kavramaktan acizdir. Kimin ona gücü yeti-yorsa onu bizzat nefsinden idrâk etmekle müstakil olur.

Kısacası; Allah'ın cemâline bakmanın üzerinde bir mertebe yoktur. Cennet ehli cemâle bakmaktan sonra rızayı şundan dolayı istediler: 'Rıza bakışın devamlılığını sağlar! Sanki onlar bakış nimetine mazhar olduklarında bakışı gayelerin gayesi ve isteklerin son merhalesi olarak gördüler. Allah Teâlâ onlara 'isteyiniz' diye emredince onlar cemâline bakmanın devamından başkasını istemediler ve bildiler ki rıza perdenin daimî bir şekilde kalkmasına vesiledir.
Katımızda daha fazlası da var! (Kaf/35)

Bu ayet hakkında bazı müfessirler dediler ki: 'Cennet ehline bu ziyadelik sırasında rabb'ül âlemîn'in katından üç hediye gelir. O hediyelerden biri, öyle bir hediyedir ki onların katında cennetlerde onun benzeri yoktur. O da şu ayetle ifade edilmiştir:
Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne gözler aydınlatıcı (nimetler)in saklandığını hiç kimse bilemez!(Secde/17)

İkincisi, Allah'ın onlara selâmıdır. Bu ilâhî selâm, daha ön-ceki hediyeyi kat kat artırır. O da şu ayetle ifade edilmiştir:
Çok merhametli rab'den (onlara) söz ile selâm vardır. (Yasin/58)

Üçüncüsü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Muhakkak ben sizden razıyım!
Bu bakımdan bu, hem hediyeden, hem de selâmdan daha üstün olur. İşte bu da şu ayetle ifade edilmiştir:
Allah'ın rızası ise, daha büyüktür. (Tevbe/72)

Yani onların içinde bulunduğu nimetten daha büyüktür. İşte bu, Allah'ın rızasının faziletidir. Allah rızası da kul rızasının meyvesidir.

Hadîsler
Rivayet edildi ki Hz. Peygamber (s.a) ashabından bir gruba şöyle sordu:
- Siz necisiniz?
- Biz mü'minleriz!
- İmanınızın alâmeti nedir?
- Belaya karşı sabreder, genişliğe karşı şükreder ve kazayada razı oluruz!
- Kâbe'nin rabbine yemin ederim, mü'mindirler.54

Hâkimdirler, âlimdirler. Fıkıh ve anlayışlarından ötürü öyle yaklaştılar ki neredeyse peygamber olacaklardı.55

Rızkı yetecek kadar olduğu ve buna razı bulunduğu halde İslâm dinine hidayet olunan bir kimseye ne mutlu!

Kim Allah'tan gelen az rızka razı olursa, Allah Teâlâ da ondan gelen az amele razı olur!56
Allah bir kulunu sevdiği zaman, ona belâ verir. Eğer o kul belaya karşı sabrederse, onu kul edinir. Eğer rıza gösterirse onu seçkin bir kul yapar.57

Hz. Peygamber şöyle anlatır:
Kıyamet günü geldiğinde Allah Teâlâ, ümmetimin bir taifesine kanatlar verir. Onlar kabirlerinden cennetlere uçarlar. Cennetlerde diledikleri şekilde gezer ve diledikleri şekilde nimetlenirler. Bunun üzerine melekler onlara şöyle sorarlar:
- Sizin hesabınız görüldü mü?
- Hayır! Hesap görmedik!
- Sis köprüyü geçtiniz mi?
- Hayır! Herhangi bir köprü görmedik!
- Siz kimin ümmetindensiniz?
- Biz Muhammed'in (a.s) ümmetindeniz!
- Siz Allah'a da böyle söyleyin, dünyada ameliniz neydi?
- Bizde iki haslet vardı. Biz bu makama Allah'ın rahmetininfazlıyla ulaştık.
- O iki haslet neydi?
- Biz tek başımıza kaldığımızda O'na karşı gelmekten utanırdık. Bizim için taksim buyurduğu aza razı olurduk!
- Siz bu nimete müstehaksınız!58

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ey fakirler cemaati! Kalplerinizde Allah'a (hükmüne) razı olun! Bunu yaptığınızda fakirliğinizin sevabını elde edersiniz. Aksi takdirde mahrum kalırsınız.59
Hz. Musa'nın (a.s) haberlerinde şöyle vârid olmuştur: İsrailoğulları Musa'ya. 'Rabbinden bizim için bir şey iste ki biz onu işlediğimizde bizden razı olsun' dediler. Musa (a.s) 'Ey ilâhî! İsrailoğullarınm dediğini işittin!" dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
Ey Musa! Onlara de ki: Benden (kazamdan) razı olsunlar ki ben de onlardan razı olayım!
Buna Hz. Peygamber'den rivayet edilen şu hadîs şahidlik eder:
Kim Allah katında kendisi için hazırlananı bilmek istiyorsa, Allah için yanında ne olduğuna baksın. Zira müşriklerin dediklerinden yüce ve münezzeh olan Allah kul onu nefsinin neresine indirirse, O da kulu katında oraya indirir!60

Dâvud'un haberlerinde şöyle vârid olmuştur: 'Benim velî kullarımın dünyaya ihtimam etmekle ne işleri vardır? Dünyaya ihtimam etmek, münacâtımın tadını velî kullarımın kalplerinden giderir. Ey Dâvud! Velî kullarımdan sevdiğim durum, dünyanın hiçbir şeyi için gam yemeyen ruhânî kimseler olmalarıdır'.

Rivayet ediliyor ki Hz. Musa (a.s) şöyle dua etti:
- Yâ rabbî! Beni öyle bir şeye muttali et ki onda senin rızan olsun! Ben de onu işleyeyim!
- Benim rızam senin hoşlanmadığındadır. Oysa sen istemediğin bir şeye karşı sabretmezsin.
- Yâ rabbî! Beni bunun üzerine muttali kıl!
- Muhakkak ki benim rızam, senin kaza ve kaderime razı olmandadır.

Hz. Musa'nın (a.s) münacâtında şöyle dediği vârid olmuştur:
- Ey rabbim! Mahlukunun hangisi sence daha sevimlidir?
- O kimse ki ondan mahbubunu aldığımda benimle sulh yapar.
- Hangi mahlukuna kızgınsın?
-O mahlukuma kızgınım ki benden işin hayırlısını ister. Ona hayırlısını verdiğimde kaderime küser!

Bundan daha şiddetlisi rivayet edildi. O da şudur: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Ben Allahım! Benden başka ilah yoktur. Kim verdiğim belaya karşı sabretmez, nimetime şükretmez ve kazama rıza göstermezse, o benden başka bir rab edinsin!61

Şiddette bunun benzeri Allah Teâlâ'nın Hz. Peygamber tarafından haber verilen şu hadîs-i kudsî'deki sözüdür.
Kaderleri takdir ettim. Tedbiri düzenledim. Sanatı sağlam yaptım. Kim razı olursa, benimle mülâki oluncaya kadar benden de ona rıza vardır. Kim kızarsa, benimle buluşuncaya kadar, ben de ona kızarım.62

Allah Teâlâ (c.c) bir hadîs-i kudsî'de şöyle buyurmaktadır:
Hayır ve şerri yarattım. Hayrı kendisi için yarattığım ve hayrı onun elleri üzerinde icra ettiğim kimseye cennet vardır. Şer için yarattığım ve şerri onun elleri üzerinde icra ettiğim kimseye cehennem vardır. Sonra neden ve niçin diyen kimseye de cehennem vardır.63

Geçmiş haberlerde şöyle vârid olmuştur: Peygambierlerden biri Allah Teâlâ'ya açlık, fakirlik ve eziyet hakkında on sene şikayet etti. Onun dileği kabul olunmadı. Sonra Allah Teâlâ ona şöyle vahyetti: 'Ne kadar daha şikayet edeceksin? Yer ve gökleri yaratmadan önce levh'ul-mahfuz'da senin başlangıcın böyleydi. Benden sana kader böyle sebkat etmiştir. Dünyayı yaratmadan önce senin için böyle hükmetmişim. Dünyanın yaratılışını senin için yeniden iade etmemi veya senin için takdir ettiğimi tebdil etmemi mi istiyorsun? Böylece senin sevdiğinin benim sevdiğimin üstüne çıkmasını, senin iradenin benim irademe galip gelmesini mi istiyorsun? İzzet ve celâlime yemin olsun! Eğer bu durum senin göğsünde ikinci bir defa kıpırdanırsa, muhakkak seni peygamberlik defterimden sileceğim!'

Rivayet ediliyor ki Adem (a.s) küçük çocuklarının bazısıyla beraberken çocuklar onun sırtına biner ve inerdi. İçlerinden biri, merdivene basar gibi, Adem'in (a.s) kaburga kemiklerine basar, başının üstüne çıkar, sonra yine kaburgalarına basa basa inerdi. Adem de başını yere eğer, ne konuşur, ne de başını kaldırırdı. Bunun üzerine, büyük çocuklarından biri kendisine 'Babacığım görmüyor musun bu sana neler yapıyor?! Neden bunu azarlamıyorsun?' dedi.

Âdem (a.s) 'Ey oğul! Sizin görmediğinizi ben gördüm. Sizin öğrenmediğinizi öğrendim. Ben bir hareket yaptım da keramet evinden zillet evine, nimet evinden şekavet evine indirildim. İkinci bir hareket daha yapıp bana bilmediğim bir şeyin isabet etmesinden korkuyorum' dedi.

Enes b. Mâlik (r.a) der ki: Hz. Peygamber'e on sene hizmet ettim. Bu on sene zarfında yapmış olduğum birşey için 'Neden yaptın?' ve yapmamış olduğum birşey için de 'Neden yapmadın?' demedi. Olan hiçbir şey için 'Keşke olmasaydı' olmayan hiçbir şey için de 'Keşke olsaydı' demedi. Onun aile fertlerinden biri benimle cedelleştiğinde şöyle derdi: 'Onun yakasını bırakın! Eğer birşeye hükmedilmiş ise muhakkak olacaktır'.64

Rivayet ediliyor ki Allah Teâlâ, Hz. Dâvud'a (a.s) vahiy göndererek şöyle buyurmuştur: 'Ey Dâvud! Muhakkak sen de irade ediyorsun ben de! Ancak benim irade ettiğim olur! Bu bakımdan benim irade ettiğime teslim olduğunda senin irade ettiğinden seni müstağni kılarım. Eğer irade ettiğime teslim olmazsan, senin irade ettiğin şey hususunda seni yorarım. Sonra benim irade ettiğimden başkası da olmaz'.

Ashâb'ın ve Alimlerin Sözleri
İbn Abbas (r.a) dedi ki: 'Kıyamet gününde cennete ilk davet edilen insan herhalde Allah'a hamdedenlerdir'.

Ömer b. Abdülazîz şöyle demiştir: 'Benim için kaderin vuruş noktalarından başka hiçbir yerde sevinmek kalmamıştır'.
Kendisine şöyle soruldu:
- Senin iştahın ne çekiyor?
- Allah neye hükmetmişse onu çekiyor!
Meymun b. Mehram şöyle demiştir: 'Allah'ın kazasına razı olmayan bir kimsenin ahmaklığına deva yoktur!'
Fudayl b. Iyaz da şöyle demiştir; 'Eğer sen Allah'ın takdirine sabretmezsen nefsinin takdirine de sabredemezsin'.

Abdülâziz b. Ebî Revvad65 dedi ki: 'Sirke ile arpa ekmeği yemek, kıl ile yün giymek hüner değildir. Fakat hüner Allah'ın rızasındadır'.

Abdullah b. Mes'ud (r.a) şöyle demiştir: 'Eğer ben bir ateş korunu yalarsam, o kor da yaktığını yakar; bıraktığını bırakırsa, bu durum bana, olan bir şeye 'keşke olmasaydı' veya olmayan bir şeye 'keşke olsaydı'dememden daha sevimli gelir'.

Bir kişi, (Basralı) Muhammed b. Vasî'ın ayağındaki çıbanabaktı ve şöyle dedi: 'Ben bu çıbandan dolayı sana acıyorum!'Muhammed 'Fakat ben bu çıban çıktığından beri, gözümde
çıkmadı diye teşekkür ediyorum!

İsrailiyat'ta şöyle rivayet edilmiştir: 'Bir âbid uzun bir zaman Allah'a ibadet etti. Nihayet rüyada ona 'Cennette filan çoban kadın senin arkadaşındır' dendi. Bunun üzerine âbid, buluncaya kadar o kadını araştırdı. Kadını ameline bakmak için üç gün misafirliğe davet etti. Âbid geceleyin hep ibadet yapar, kadın da yatardı. Gündüz oruçlu olur, kadın yerdi. Âbid kadına sordu: Senin, gördüğümden başka bir amelin var mıdır?'

Kadın 'Yemin, olsun gördüğünden başka bir amelim yok ve bundan başkasını da bilmiyorum' dedi. Âbid durmadan, ısrarla kadına 'Hatırla bakalım!' diyordu. Kadın sonunda 'Benim küçük bir hasletim vardır. O da sıkıntıda olursam, genişlikte olmayı temenni etmem. Hastalık içinde olursam sıhhatte olmayı temenni etmem. Gölgede olursam güneşte olmayı temenni etmem!' dedi. Bu sözleri işittikten sonra, âbid, iki eliyle başını tutup şöyle dedi: 'Ey kadıncağız! Sen buna küçük bir haslet mi diyorsun? Allah'a yemin ederim, bu büyük bir haslettir. Âbidler bile bunu yapmaktan acizdirler'.

Seleften bir zattan şöyle rivayet edildi: 'Allah Teâlâ, göklerden bir hükümle hükmettiğinde, yeryüzündeki insanların hükmüne razı olmalarını ister'.

Ebu Derdâ şöyle der: 'İmanın zirvesi; hükme karşı sabretmek, kadere rıza göstermektir'.
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: 'Sıkıntı ve genişlikten hangisinde sabahladığıma veya akşamladığına aldırmam'.

Süfyan es- Sevrî, bir gün Rabiat'ül-Adeviyye'nin yanında şöyle dua etti: 'Ey Allahım! Bizden razı ol! Bunun üzerine Rabia hatun Sevrî'ye hitaben 'Sen Allah'tan razı olmadığın halde O'ndan razı olmasını istemekten utanmıyor musun?' dedi. Bu çıkış üzerine, Sevrî 'Estağfirullah! (Allah'tan af dilerim)' dedi. Bu durum karşısında Câfer b. Süleyman ed-Debî66 'O halde kul, ne zaman, Allah'tanrazı olur?' diye sordu. Rabia Hatun 'Kulun musibetle sevinmesi, nimetle sevinmesi gibi olduğunda Allah'tan razı olmuş demektir' dedi.
Fudayl b. Iyaz derdi ki: "Kulun yanında vermek ile vermemek eşit olduğunda Allah'tan razı olmuştur'.
.
Ahmed b. Ebu Havarî67 şöyle anlatır: Ebu Süleyman Dârânî 'Kullar kölelerinden neyle razı olurlarsa, Allah da kullarından onunla razı olur' dedi. Ben Ebu Süleyman'a şöyle sordum:
- Bu ne demektir?
- Kulun halktan isteği, mevlâsının kendisinden razı olması değil midir?
-Evet!
-Muhakkak ki Allah'ın kullarından gelen sevgisi, o kulların O'ndan razı olmasıdır.
Sehl şöyle demiştir: 'Kulların yakîn derecesinden nasipleri, rıza derecesinden olan nasipleri nisbetindedir. Rıza derecesindeki nasipleri ise Allah ile maişetleri nisbetindedir!'

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Allah Teâlâ (c.c), hikmet ve celâliyle, sevgiyi, rıza ve yakînde kılmıştır. Gam ve üzüntüyü ise, şekk ile öfkede kılmıştır.68

53) Ahmed, İbn Hibban ve Hâkim
54) İlim bölümünde geçmişti.
55) İlim bölümünde geçmişti.
56) Mehamilî
57) Ehl-i Beyt yoluyla rivayet edilmiş
58) İbn Hibban
59) Daha önce geçmişti.
60) Hâkim
61) Taberânî
62) Taberânî, (bir benzeri)
63) İbn Şahin
64) Müslim, Buhârî
65) Kendisi âbid bir zattır. Tabiîn'in büyüklerinden rivayetler yapmıştır. Onun zamanında âbidler kıl ile yün'den yapılmış elbise (aba) giyerlerdi.
66) Bafralıdır. Şayân-ı itimad bir zâhiddi. H. 178'de vefat etmiştir.
67) Adı Abdullah b. Meymûn Tığlebî ed-Dımeşkî'dir. H. 146'da vefat etmiştir.
68) Taberânî ve İbn Atiyye, (merfû olarak)