1.Giriş

Velîlerinin kalplerini dünyanın süslerine ve iltifat etmekten münezzeh kılan Allah'a hamdolsun! O Allah ki onların sırlarını, huzurundan başkasını düşünmekten tasfiye etmiştir. Sonra o sırları izzetinin yaygısı üzerine dürmeleri için edinmiş ve hâlis kılmıştır! Sonra isimler, sıfatlar ve marifetinin nûrlarıyla pırıl pırıl parlayacak derecede onlara tecelli etmiştir. Sonra onlara mübarek vechinin nûrlarını keşfettirmiştir ki sevgisinin ateşiyle yansınlar. Sonra onlardan celâlinin künhüyle perdelendi. Öyle ki onlar kibriyasının ve azametinin sahrasında şaşkın kalakaldılar. Bu bakımdan onlar ne zaman ki celâlinin künhünü mülahaza etmeye yeltenmek isteseler, onları akıl ve basiretlerinin yüzünü kaplayan dehşet kaplar. Ne zaman ki ümitsiz olarak o meydandan çekilmek isterlerse, cemalin çadırlarından 'Ey cehaletinden ve aceleciliğinden ötürü hakkı elde etmekten ümitsiz olan! Sabret!' diye çağrılır. Böylece onlar red, kavuşma, kabul, kovulma arasında, muhabbetinin ateşiyle tutuştukları halde marifetinin denizinde kalakalmışlardır.

Salât ve selâm nübüvvetinin kemâliyle peygamberlerin sonun-cusu olan Hz. Peygamber'in, halkın efendileri, imamları, önder ve rehberleri olan âlinin ve ashabının üzerine olsun! (Yârab!) onlara çokça selâm et!

Muhakkak ki Allah'ın muhabbeti, makamlardan en yüce makamın, derecelerden en yüksek derecenin ta kendisidir. Muhabbetin idrâkinden sonra hiçbir makam yoktur ki onun meyvelerinden bir meyve, Şevk, Üns, Rıza ve benzerleri gibi onun etbaından biri olmasın. Muhabbet'ten önce hiçbir makam yoktur ki muhabbetin mukaddimelerinden biri olmasın! Tevbe, Sabr, Zühd ve başkaları gibi....

Diğer makamlara, ulaşmak pek zor ise de kalpler onun imkânına inanmaktan boş bulunmazlar. Allah'ın muhabbetine inanmak pek az ve nadirdir. Hatta bir kısım âlimler onun imkânını inkâr ederek şöyle demişlerdir: 'Allah'ın muhabbetinin mânâsı, Allah'a ibadet etmeye devam etmekten başka birşey değildir! Muhabbetin hakikati muhaldir. Bu ancak sevenin cinsinden olursa mümkün olur'. Bu âlimler, muhabbeti inkâr ettiklerinden üns, şevk, münacât lezzeti ve muhabbetin diğer durumlarını da inkâr etmişlerdir. O halde, bu konunun üzerinden perdeyi kaldırmak gerekir.

Biz bu kitapta muhabbet hakkındaki şeriat delillerini, sonra muhabbetin hakîkat ve sebeplerini, sonra Allah'tan başkasının muhabbet'e müstehak olmadığını, sonra lezzetlerin en büyüğünün Allah'ın vechi kerimine bakmanın lezzeti olduğunu, sonra ahiret'teki bakış lezzetinin dünyadaki marifetten daha fazla olmasının sebebini, sonra Allah muhabbetini takviye eden sebepleri, sonra insanların muhabbet hususunda neden değişik olduklarını, sonra Allah'ın marifetinde zihinlerin kusurluluğundaki sebebi, sonra şevk'in mânâsını, sonra Allah'ın kuluna olan muhabbetini, sonra Allah'ın kulunu sevmesinin alâmetleri hakkındaki sözü, sonra Allah ile olan ünsiyetin mânâsını, sonra ünsiyetteki inbisat mânâsını, sonra rıza mânâsındaki sözü, sonra rıza'nın fazileti ile hakikatini, sonra duanın ve masiyetlerden tiksinmenin buna zıt düşmediğini, günahlardan kaçmanın da böyle olduğunu, sonra muhiblerin çeşitli hikâye ve sözlerini beyan edeceğiz. İşte bu kitabın bütün beyanları bunlardan ibarettir.