11.Lisan-ı Halin Belirttiği Hikâyelerle Ölüm Meleğinin Mülakatı Anında Çekilen Hasret
Eş'as b. Eslem şöyle demiştir: İbrahim (a.s) adı Azrail (a.s) olan, biri alnında, diğeri ensesinde iki gözü bulunan ölüm meleğine şöyle sordu:
. Ey ölüm meleği! Ruhu kabzedilenlerin biri doğuda öbürü' batıda olduğunda ve yeryüzünde veba yayıldığında, iki ordu karşı karşıya geldiğinde aynı anda bütün bunlara nasıl yetişeceksin?
- Allah izniyle ruhları çağırırım. Onlar benim şu iki parmağımın arasında olurlar.
Eş'as dedi ki: 'Yeryüzü, ölüm meleği için yayılıp önüne bir leğen gibi bırakılmıştır. Oradan dilediğini alır!'
Râvî der ki: Hz. İbrahim'e Allah'ın dostu olduğunun müjdesini ölüm meleği vermiştir.
Süleyman b. Dâvûd (a.s) ölüm meleğine dedi ki: 'Neden insanların arasında adalet gözetmediğini görüyorum? Şunu alıyor, öbürünü bırakıyorsun?' Ölüm meleği cevap olarak 'Ben bu hususu senden iyi bilirim. Bunların isimlerinin yazılı olduğu sahifeler ve kitaplar bana teslim edilir' dedi.
Vehb b. Münebbih şöyle diyor: "Padişahlardan biri bir yere gitmek istedi. Giymek için bir kat elbise istedi. Getirilen elbise hoşuna gitmedi. Başka bir elbise istedi. Birkaç elbise değiştirildikten sonra, biri hoşuna gitti. Sonra bir binek istedi. Kendisine getirilen binek hoşuna gitmedi. Birkaç binek getirildi ve en güzelini seçip bindi. İblis gelip burnuna bir defa üfürüp onu gurur ve kibirle doldurdu. Sonra o süvarilerle beraber yola çıktı. Azametinden insanlara bakmıyordu. Bu esnada üstü başı pejmürde biri gelip selâm verdi. Gelenin selâmını almadı. Gelen, bineğinin dizgininden tuttu. Sultan ona 'Sen büyük bir kabahat işledin. Dizgini bırak!' diye haykırdı. Gelen 'Senden bir dileğim vardır' dedi. Sultan 'Atımın dizginini bırak da ineyim. İhtiyacmı o zaman arz et!' dedi. Gelen 'Hayır! Şimdi!' diye ısrar etti ve böylece atının dizginini bırakmadı. Naçar olarak adama 'İhtiyacını söyle!' dedi. Adam 'Benim ihtiyacım sırdır' dedi. Bunun üzerine sultan, kulağına fısıldaması için başını eğdi. Atın dizginini tutan zat, sultanın kulağına 'Ben ölüm meleğiyim!' dedi. Bunun üzerine sultanın beti benzi attı. Dili peltekleşti. Sonra dedi ki:
- Aileme dönüp, ihtiyacımı yerine getirinceye ve onlardan hatır isteyinceye kadar bana mühlet ver!
- Hayır! Allah'a yemin ederim! Sen ne aile efradını ve ne de
ağırlığını artık bir daha görmeyeceksin!
Böylece onun ruhunu kabzetti. Sultan bir odun gibi yere yuvarlandı. Sonra melek'ül mevt gidip o halde mü'min bir kula rastladı. Ölüme hazırlanan mü'mine selâm verdi ve dedi ki: 'Senin katında bir ihtiyacım vardır. Kulağına onu fısıldayayım!' Hasta 'Buyurun!' deyince kulağına 'Ben ölüm meleğiyim!' diye fısıldadı. Bunun üzerine müslüman hasta dedi ki:
- Gelmesi geciken bir kimseye merhaba! Allah'a yemin olsun, yeryüzünde senden daha daha fazla kavuşmak istediğim bir kimse yoktur! Bunun üzerine, ölüm meleği 'Yapmak istediğin ihtiyacını gör" deyince, o mü'min 'Allah ile mülâki olmaktan daha sevimli ve on dan daha büyük bir ihtiyacım yoktur' dedi. Ölüm meleği dedi ki:
- O halde hangi hâl üzerinde ruhunu kabzetmemi istiyorsan o hali seç!
- Senin buna yetkin var mı?
- Bana bu emir verilmiştir!
- O halde bırak abdest alayım,namaz kılayım, secdede olduğum halde ruhumu kabzet!
Bunun üzerine, ölüm meleği, secde halinde onun ruhunu kabzetti.
Ebû Bekir b. Abdullah el-Müzenî şöyle diyor: "îsrailoğullarından bir kişi mal topladı. Ölüme yaklaşınca çocuklarına 'Bana mallarımı gösterin!' dedi. Kendisine birçok at, deve, köle ve başka mallar getirildi. Mallara baktığında üzüntüsünden ağladı. Ağlarken ölüm meleği onu gördü ve kendisine şöyle sordu:
- Seni ağlatan nedir? Sana bu serveti bahşedenin hakkı için ruhunu bedeninden ayırmadıkça evinden çıkmayacağım!
- Bana mühlet ver ki bu malı dağıtayım!
- Heyhat! Artık sana mühlet verilecek zaman sona ermiştir.
Ecelin gelip çatmadan önce neden dağıtmıyordun? Böylece ruhunu kabzetti".
Rivayet ediliyor ki bir kişi alabildiğine mal topladı. Toplamadığı hiçbir çeşit mal kalmadı. Bir köşk yapıp ona iki sağlam kapı taktı. Köşkün kapılarına nöbetçiler diktirdi. Sonra aile efradını bir araya getirip onlar için bir yemek hazırlattı. Taht üzerine oturdu. Aile efradı yemek yerken ayak ayak üzerine attı. Onlar yemeği bitirdikten sonra dedi ki: 'Ey nefis! Birçok seneler nimetlen! Çünkü senin için uzun bir müddet yetecek kadar mal toplamış bulunuyorum'. Daha konuşmasını bitirmeden önce ölüm meleği, sırtında iki eskimiş elbise, boynunda fakirlerin heybesine benzer bir heybe bulunan bir kişi suretinde yanına vardı. Kapıyı içerdekileri korkutacak dere-cede şiddetle çaldı. Sultan tahtının üzerinde kurulmuş bir vaziyette idi. Hizmetkârlar kapıyı küstahça vuran fakirin başına üşüştüler ve dediler ki: 'Sana ne oluyor? Neden böyle yapıyorsun?' Fakir 'Bana efendinizi çağırın!' dedi. Onlar 'Efendimiz senin gibisinin yanına çıkar mı?' dediler. Fakir 'Evet, çıkar. Yeter ki siz bu haberi ona ulaştırın! dedi. Haberi ulaştırdıklarında 'Neden onu şöyle kovmadınız? dedi. Bu sefer, birinci defasından daha şiddetli bir şekilde kapıyı çaldı. Böylece nöbetçiler onu tutmak üzere yerlerinden sıçradılar. Dedi ki: 'Söyleyin ona! Ben ölüm meleğiyim! Nöbetçiler bu sesi duyunca oldukça korktular. Efendilerini de zillet ve korku bastı. Bunun üzerine "Gidin ona yumuşak bir şekilde 'Acaba birimizi efendimizin yerine kabul etmez misin?' deyin77 dedi. O bu tedbirler içerisinde iken ölüm meleği içeri girip haykırdı: 'Malın hakkında ne yapacaksan yap! Ben bu köşkten senin ruhunu bedeninden çıkarmadıkça çıkmayacağım! Bunun üzerine 'Malımı yanıma getiriniz! dedi. Malını gördüğünde, mala hitaben şöyle dedi: Allah'ın laneti senin gibi bir malın üzerine olsun! Sen değil misin beni Rabbimin ibadetinden alıkoyan? Rabbimle başbaşa durup kulluk yapmaktan beni mahrum eden?' O anda Allah Teâlâ mala konuşma kuvveti ihsan etti ve mal cevaben dedi ki: 'Neden bana hakaret ediyorsun? Sen değil misin, benim vasıtamla padişahların huzuruna giren? Oysa muttaki kimseler o padişahların kapılarından geri çevriliyorlardı. Sen değil misin, vasıtamla padişahların (işret) meclislerinde oturan? Şer yolunda beni harcayan? Eğer beni faydalı yerlere verecek hayır infak etseydin hiç de sana mâni olmazdı. Ademoğlu ile beraber topraktan yaratıldık. Kimi hayır yönüne, kimi şer yönüne gider'. Sonra ölüm meleği onun ruhunu kabzetti. Ruhsuz beden yere serildi.
Vehb b. Münebbih şöyle diyor: Ölüm meleği zâlim zorbalardan birinin ruhunu kabzetti. Yeryüzünde ondan daha zâlimi de yoktu. Sonra göğe çıktı. Melekler dediler ki: 'Ruhunu kabzettiğin kişilerden en fazla kime acıdın? Ölüm meleği dedi ki: 'Bir sahrada bulunan bir kadıncağızın ruhunu kabzetmekle emrolundum. Ona vardım. Bir çocuk doğurmuştu. Garipliğinden çocuğunun da bakıcısı olmadığından ötürü şefkatim galeyana geldi. Bunun üzerine melekler dediler ki: 'İşte şu anda ruhunu kabzettiğin zorba, o sahrada acıdığın çocuktur. Ölüm meleği dedi ki: 'Dilediğine lütufkâr davranan Allah eksiklikten münezzehtir'.
Ata b. Yesar71 şöyle demiştir: Şaban'nın on beşinci gecesi geldiğinde ölüm meleğine bir sahife verilir ve denir ki: 'Şu senede, bu sahifede ismi yazılı olanların ruhlarını kabzet
Râvî der ki: 'Kul fidan diker, evlenir, ev yapar. Adının ölecekler listesinde olduğundan haberi yoktur.
Hasan Basrî şöyle diyor: Hiçbir gün yoktur ki ölüm meleği, o günde yeryüzündeki bütün evleri üç defa kontrol etmesin. O hanenin aile fertlerinden kimin rızkının dolduğunu, ecelinin sona erdiğini görürse ruhunu kabzeder. Onun ruhunu kabzettiğinde aile efradı vaveyla koparıp ağlar. Ölüm meleği de kapının iki yanına yapışarak şöyle der: 'Allah'a yemin ederim! Ben onun rızkını yemiş, ömrünü tüketmiş değilimdir. Onun ecelinden hiçbir şey eksiltmemişimdir. Muhakkak ki yanınıza tekrar tekrar geleceğim. Öyle ki sizden bir tanenizi bile bırakmayacağım!'
Hasan Basrî diyor ki: 'Allah'a yemin ederim, eğer o ağlaşanlar, ölüm meleğinin makamını görüp konuşmasını işitseydiler ölülerini bırakıp kendileri için ağlaşırlardı!'
Yezid er-Rakkaşî şöyle anlatıyor: "İsrailoğullarından bir zorba, evinde ehliyle başbaşa kaldı. Birisinin evin kapısından içeri girdiğini gördü. Giren şahsı hiddet ve öfke ile karşılamak üzere yerinden fırladı ve 'Sen kimsin? Seni evime sokan kimdir?' dedi. Adam 'Beni eve sokan evin sahibidir. Ben ise öyle bir kimseyim ki perdeler bana mâni olmaz. Padişahların bile yanlarına izinsiz gi-rerim. Saltanat sahiplerinin hücumundan korkmam. Hiçbir mütekebbir zorba elimden kurtulamaz. Hilebaz bir şeytan bile pen-çemden yakasını kurtaramaz' dedi. Zorbanın yakası onun eline geçti. Zorba, düşecek derecede titremeye başladı. Sonra yalvararak ve zillet göstererek yüzüne baktı ve dedi ki:
- O halde sen ölüm meleğisin!
- Evet! Ben oyum!
- Tevbe edip hâlimi düzeltinceye kadar bana mühlet verir misin?
- Artık rnüddetin bitmiş, nefeslerin tükenmiş, saatlerin sona ermiştir. Bu bakımdan gecikmesine hiçbir yol yoktur.
- Beni nereye götüreceksin?
- Daha önce göndermiş olduğun ameline ve yapmış olduğun evine götüreceğim!
- Ben daha önce sâlih bir amel göndermedim, güzel bir ev yapmadım!
- O halde seni buram buram yanan ve kafaların derisini yakan bir ateşe götüreceğim.
Sonra onun ruhunu kabzetti. Aile efradı arasına ölü olarak düştü kimi bağırdı, kimi ağladı".
Yezid er-Rakkaşî dedi ki: 'Eğer ölünün arkasından ağlayanlar kötü konaklarını bilseler bağırmaları daha fazlalaşırdı
A'meş'den72, o da Hayseme'den rivayet etti: Ölüm meleği Süleyman b. Davud'un (a.s) huzuruna vardı. Süleyman'ın (a.s) meclisinde oturan bir kişiye fazlasıyla bakmaya başladı. Ölüm meleği çıkıp gittikten sonra kendisine bakılan kişi, Hz. Süleyman'a sordu:
- Bu kimdi?
- Ölüm meleği idi!
- Bana çok baktığını gördüm. Sanki benim ruhumu almak istiyordu!
- O halde ne istiyorsun, dileğin nedir?
- Onun pençesinden kurtarmanı istiyorum. Rüzgâra emret, beni Hindistan'ın en ücra köşesine götürsün! Hz. Süleyman rüzgâra emretti, rüzgâr kişiyi istediği yere kadar götürdü. Sonra Süleyman (a.s) kendisine ikinci defa gelen ölüm meleğine 'Arkadaşlarımdan birine daima baktığını gördüm! dedi. Ölüm meleği 'Evet! Ben onun durumuna hayret ediyordum. Çünkü bana, yakın bir saatte onun ruhunu Hidistan'ın en uzak bir köşesinde kabzetmek emri verilmişti. Oysa o senin yanında oturuyordu. Bundan dolayı hayret ettim' dedi.
71) Hilâlî kabilesindendir. Meymune'nin azadlısıdır. Fazıl ve güvenilir bir kimsedir H. 94'de vefat etmiştir.
72) Adı Süleyman b. Mehran'dır. Kûfeli, güvenilir bir hafızdır. H. 61'de doğmuş, H. 147'de vefat etmiştir.
. Ey ölüm meleği! Ruhu kabzedilenlerin biri doğuda öbürü' batıda olduğunda ve yeryüzünde veba yayıldığında, iki ordu karşı karşıya geldiğinde aynı anda bütün bunlara nasıl yetişeceksin?
- Allah izniyle ruhları çağırırım. Onlar benim şu iki parmağımın arasında olurlar.
Eş'as dedi ki: 'Yeryüzü, ölüm meleği için yayılıp önüne bir leğen gibi bırakılmıştır. Oradan dilediğini alır!'
Râvî der ki: Hz. İbrahim'e Allah'ın dostu olduğunun müjdesini ölüm meleği vermiştir.
Süleyman b. Dâvûd (a.s) ölüm meleğine dedi ki: 'Neden insanların arasında adalet gözetmediğini görüyorum? Şunu alıyor, öbürünü bırakıyorsun?' Ölüm meleği cevap olarak 'Ben bu hususu senden iyi bilirim. Bunların isimlerinin yazılı olduğu sahifeler ve kitaplar bana teslim edilir' dedi.
Vehb b. Münebbih şöyle diyor: "Padişahlardan biri bir yere gitmek istedi. Giymek için bir kat elbise istedi. Getirilen elbise hoşuna gitmedi. Başka bir elbise istedi. Birkaç elbise değiştirildikten sonra, biri hoşuna gitti. Sonra bir binek istedi. Kendisine getirilen binek hoşuna gitmedi. Birkaç binek getirildi ve en güzelini seçip bindi. İblis gelip burnuna bir defa üfürüp onu gurur ve kibirle doldurdu. Sonra o süvarilerle beraber yola çıktı. Azametinden insanlara bakmıyordu. Bu esnada üstü başı pejmürde biri gelip selâm verdi. Gelenin selâmını almadı. Gelen, bineğinin dizgininden tuttu. Sultan ona 'Sen büyük bir kabahat işledin. Dizgini bırak!' diye haykırdı. Gelen 'Senden bir dileğim vardır' dedi. Sultan 'Atımın dizginini bırak da ineyim. İhtiyacmı o zaman arz et!' dedi. Gelen 'Hayır! Şimdi!' diye ısrar etti ve böylece atının dizginini bırakmadı. Naçar olarak adama 'İhtiyacını söyle!' dedi. Adam 'Benim ihtiyacım sırdır' dedi. Bunun üzerine sultan, kulağına fısıldaması için başını eğdi. Atın dizginini tutan zat, sultanın kulağına 'Ben ölüm meleğiyim!' dedi. Bunun üzerine sultanın beti benzi attı. Dili peltekleşti. Sonra dedi ki:
- Aileme dönüp, ihtiyacımı yerine getirinceye ve onlardan hatır isteyinceye kadar bana mühlet ver!
- Hayır! Allah'a yemin ederim! Sen ne aile efradını ve ne de
ağırlığını artık bir daha görmeyeceksin!
Böylece onun ruhunu kabzetti. Sultan bir odun gibi yere yuvarlandı. Sonra melek'ül mevt gidip o halde mü'min bir kula rastladı. Ölüme hazırlanan mü'mine selâm verdi ve dedi ki: 'Senin katında bir ihtiyacım vardır. Kulağına onu fısıldayayım!' Hasta 'Buyurun!' deyince kulağına 'Ben ölüm meleğiyim!' diye fısıldadı. Bunun üzerine müslüman hasta dedi ki:
- Gelmesi geciken bir kimseye merhaba! Allah'a yemin olsun, yeryüzünde senden daha daha fazla kavuşmak istediğim bir kimse yoktur! Bunun üzerine, ölüm meleği 'Yapmak istediğin ihtiyacını gör" deyince, o mü'min 'Allah ile mülâki olmaktan daha sevimli ve on dan daha büyük bir ihtiyacım yoktur' dedi. Ölüm meleği dedi ki:
- O halde hangi hâl üzerinde ruhunu kabzetmemi istiyorsan o hali seç!
- Senin buna yetkin var mı?
- Bana bu emir verilmiştir!
- O halde bırak abdest alayım,namaz kılayım, secdede olduğum halde ruhumu kabzet!
Bunun üzerine, ölüm meleği, secde halinde onun ruhunu kabzetti.
Ebû Bekir b. Abdullah el-Müzenî şöyle diyor: "îsrailoğullarından bir kişi mal topladı. Ölüme yaklaşınca çocuklarına 'Bana mallarımı gösterin!' dedi. Kendisine birçok at, deve, köle ve başka mallar getirildi. Mallara baktığında üzüntüsünden ağladı. Ağlarken ölüm meleği onu gördü ve kendisine şöyle sordu:
- Seni ağlatan nedir? Sana bu serveti bahşedenin hakkı için ruhunu bedeninden ayırmadıkça evinden çıkmayacağım!
- Bana mühlet ver ki bu malı dağıtayım!
- Heyhat! Artık sana mühlet verilecek zaman sona ermiştir.
Ecelin gelip çatmadan önce neden dağıtmıyordun? Böylece ruhunu kabzetti".
Rivayet ediliyor ki bir kişi alabildiğine mal topladı. Toplamadığı hiçbir çeşit mal kalmadı. Bir köşk yapıp ona iki sağlam kapı taktı. Köşkün kapılarına nöbetçiler diktirdi. Sonra aile efradını bir araya getirip onlar için bir yemek hazırlattı. Taht üzerine oturdu. Aile efradı yemek yerken ayak ayak üzerine attı. Onlar yemeği bitirdikten sonra dedi ki: 'Ey nefis! Birçok seneler nimetlen! Çünkü senin için uzun bir müddet yetecek kadar mal toplamış bulunuyorum'. Daha konuşmasını bitirmeden önce ölüm meleği, sırtında iki eskimiş elbise, boynunda fakirlerin heybesine benzer bir heybe bulunan bir kişi suretinde yanına vardı. Kapıyı içerdekileri korkutacak dere-cede şiddetle çaldı. Sultan tahtının üzerinde kurulmuş bir vaziyette idi. Hizmetkârlar kapıyı küstahça vuran fakirin başına üşüştüler ve dediler ki: 'Sana ne oluyor? Neden böyle yapıyorsun?' Fakir 'Bana efendinizi çağırın!' dedi. Onlar 'Efendimiz senin gibisinin yanına çıkar mı?' dediler. Fakir 'Evet, çıkar. Yeter ki siz bu haberi ona ulaştırın! dedi. Haberi ulaştırdıklarında 'Neden onu şöyle kovmadınız? dedi. Bu sefer, birinci defasından daha şiddetli bir şekilde kapıyı çaldı. Böylece nöbetçiler onu tutmak üzere yerlerinden sıçradılar. Dedi ki: 'Söyleyin ona! Ben ölüm meleğiyim! Nöbetçiler bu sesi duyunca oldukça korktular. Efendilerini de zillet ve korku bastı. Bunun üzerine "Gidin ona yumuşak bir şekilde 'Acaba birimizi efendimizin yerine kabul etmez misin?' deyin77 dedi. O bu tedbirler içerisinde iken ölüm meleği içeri girip haykırdı: 'Malın hakkında ne yapacaksan yap! Ben bu köşkten senin ruhunu bedeninden çıkarmadıkça çıkmayacağım! Bunun üzerine 'Malımı yanıma getiriniz! dedi. Malını gördüğünde, mala hitaben şöyle dedi: Allah'ın laneti senin gibi bir malın üzerine olsun! Sen değil misin beni Rabbimin ibadetinden alıkoyan? Rabbimle başbaşa durup kulluk yapmaktan beni mahrum eden?' O anda Allah Teâlâ mala konuşma kuvveti ihsan etti ve mal cevaben dedi ki: 'Neden bana hakaret ediyorsun? Sen değil misin, benim vasıtamla padişahların huzuruna giren? Oysa muttaki kimseler o padişahların kapılarından geri çevriliyorlardı. Sen değil misin, vasıtamla padişahların (işret) meclislerinde oturan? Şer yolunda beni harcayan? Eğer beni faydalı yerlere verecek hayır infak etseydin hiç de sana mâni olmazdı. Ademoğlu ile beraber topraktan yaratıldık. Kimi hayır yönüne, kimi şer yönüne gider'. Sonra ölüm meleği onun ruhunu kabzetti. Ruhsuz beden yere serildi.
Vehb b. Münebbih şöyle diyor: Ölüm meleği zâlim zorbalardan birinin ruhunu kabzetti. Yeryüzünde ondan daha zâlimi de yoktu. Sonra göğe çıktı. Melekler dediler ki: 'Ruhunu kabzettiğin kişilerden en fazla kime acıdın? Ölüm meleği dedi ki: 'Bir sahrada bulunan bir kadıncağızın ruhunu kabzetmekle emrolundum. Ona vardım. Bir çocuk doğurmuştu. Garipliğinden çocuğunun da bakıcısı olmadığından ötürü şefkatim galeyana geldi. Bunun üzerine melekler dediler ki: 'İşte şu anda ruhunu kabzettiğin zorba, o sahrada acıdığın çocuktur. Ölüm meleği dedi ki: 'Dilediğine lütufkâr davranan Allah eksiklikten münezzehtir'.
Ata b. Yesar71 şöyle demiştir: Şaban'nın on beşinci gecesi geldiğinde ölüm meleğine bir sahife verilir ve denir ki: 'Şu senede, bu sahifede ismi yazılı olanların ruhlarını kabzet
Râvî der ki: 'Kul fidan diker, evlenir, ev yapar. Adının ölecekler listesinde olduğundan haberi yoktur.
Hasan Basrî şöyle diyor: Hiçbir gün yoktur ki ölüm meleği, o günde yeryüzündeki bütün evleri üç defa kontrol etmesin. O hanenin aile fertlerinden kimin rızkının dolduğunu, ecelinin sona erdiğini görürse ruhunu kabzeder. Onun ruhunu kabzettiğinde aile efradı vaveyla koparıp ağlar. Ölüm meleği de kapının iki yanına yapışarak şöyle der: 'Allah'a yemin ederim! Ben onun rızkını yemiş, ömrünü tüketmiş değilimdir. Onun ecelinden hiçbir şey eksiltmemişimdir. Muhakkak ki yanınıza tekrar tekrar geleceğim. Öyle ki sizden bir tanenizi bile bırakmayacağım!'
Hasan Basrî diyor ki: 'Allah'a yemin ederim, eğer o ağlaşanlar, ölüm meleğinin makamını görüp konuşmasını işitseydiler ölülerini bırakıp kendileri için ağlaşırlardı!'
Yezid er-Rakkaşî şöyle anlatıyor: "İsrailoğullarından bir zorba, evinde ehliyle başbaşa kaldı. Birisinin evin kapısından içeri girdiğini gördü. Giren şahsı hiddet ve öfke ile karşılamak üzere yerinden fırladı ve 'Sen kimsin? Seni evime sokan kimdir?' dedi. Adam 'Beni eve sokan evin sahibidir. Ben ise öyle bir kimseyim ki perdeler bana mâni olmaz. Padişahların bile yanlarına izinsiz gi-rerim. Saltanat sahiplerinin hücumundan korkmam. Hiçbir mütekebbir zorba elimden kurtulamaz. Hilebaz bir şeytan bile pen-çemden yakasını kurtaramaz' dedi. Zorbanın yakası onun eline geçti. Zorba, düşecek derecede titremeye başladı. Sonra yalvararak ve zillet göstererek yüzüne baktı ve dedi ki:
- O halde sen ölüm meleğisin!
- Evet! Ben oyum!
- Tevbe edip hâlimi düzeltinceye kadar bana mühlet verir misin?
- Artık rnüddetin bitmiş, nefeslerin tükenmiş, saatlerin sona ermiştir. Bu bakımdan gecikmesine hiçbir yol yoktur.
- Beni nereye götüreceksin?
- Daha önce göndermiş olduğun ameline ve yapmış olduğun evine götüreceğim!
- Ben daha önce sâlih bir amel göndermedim, güzel bir ev yapmadım!
- O halde seni buram buram yanan ve kafaların derisini yakan bir ateşe götüreceğim.
Sonra onun ruhunu kabzetti. Aile efradı arasına ölü olarak düştü kimi bağırdı, kimi ağladı".
Yezid er-Rakkaşî dedi ki: 'Eğer ölünün arkasından ağlayanlar kötü konaklarını bilseler bağırmaları daha fazlalaşırdı
A'meş'den72, o da Hayseme'den rivayet etti: Ölüm meleği Süleyman b. Davud'un (a.s) huzuruna vardı. Süleyman'ın (a.s) meclisinde oturan bir kişiye fazlasıyla bakmaya başladı. Ölüm meleği çıkıp gittikten sonra kendisine bakılan kişi, Hz. Süleyman'a sordu:
- Bu kimdi?
- Ölüm meleği idi!
- Bana çok baktığını gördüm. Sanki benim ruhumu almak istiyordu!
- O halde ne istiyorsun, dileğin nedir?
- Onun pençesinden kurtarmanı istiyorum. Rüzgâra emret, beni Hindistan'ın en ücra köşesine götürsün! Hz. Süleyman rüzgâra emretti, rüzgâr kişiyi istediği yere kadar götürdü. Sonra Süleyman (a.s) kendisine ikinci defa gelen ölüm meleğine 'Arkadaşlarımdan birine daima baktığını gördüm! dedi. Ölüm meleği 'Evet! Ben onun durumuna hayret ediyordum. Çünkü bana, yakın bir saatte onun ruhunu Hidistan'ın en uzak bir köşesinde kabzetmek emri verilmişti. Oysa o senin yanında oturuyordu. Bundan dolayı hayret ettim' dedi.
71) Hilâlî kabilesindendir. Meymune'nin azadlısıdır. Fazıl ve güvenilir bir kimsedir H. 94'de vefat etmiştir.
72) Adı Süleyman b. Mehran'dır. Kûfeli, güvenilir bir hafızdır. H. 61'de doğmuş, H. 147'de vefat etmiştir.
Ölüm ve Sonrasi
- 1.Giriş
- 10.Ölüm Esnasında Kişiye Müstehab Olan Durumlar
- 11.Lisan-ı Halin Belirttiği Hikâyelerle Ölüm Meleğinin Mülakatı Anında Çekilen Hasret
- 12.Hz. Peygamberin (s.a) ve Hulefa-i Raşidîn'in Vefatları
- 13.Hz. Ebubekir'in (r.a) Vefatı
- 14.Hz. Ömer'in (r.a) Vefatı
- 15.Hz. Osman'ın (r.a) Vefatı
- 16.Hz. Ali'nin (r.a) Vefatı
- 17.Halifelerin, Emirlerin ve Salihlerin Ölüm Döşeğindeki Sözleri
- 18.Sahabe, Tabiîn ve Onlardan Sonra Gelen Ehl-i Tasavvuf dan Bazı Kimselerin Sözleri
- 19.Cenazeler, Mezarlar ve Mezarları Ziyaret Hususunda Ariflerin Sözleri
- 2.Ölümü Hatırlamanın Fazileti ve Bu Husustaki Teşvikler
- 20.Mezarın Hali ve Selefin Mezar Başlarındaki Sözleri
- 21.Çocukları Vefat Ettiğinde Selefin Sözleri
- 22.Kabir Ziyareti, Ölüye Dua ve Bununla İlgili Hükümler
- 23.'Ölümün Hakîkati, Kabrinden Kalkıncaya Kadar Ölünün Kabirdeki Ahvâli
- 24.Kabrin Ölüye Hitap Etmesi
- 25.Kabir Azabı ve Münker Nekir'in Sorgusu
- 26.Münker ve Nekir'in Sorgusu, Suretleri, Kabrin Sıkması ve Kabir Azabı ile İlgili Diğer Hususlar
- 27.Rüyada Mükâşefe Yolu ile Ölülerin Bilinen Ahvâli
- 28.Ölülerin Ahvâlini ve Ahiret'te Fayda Veren Amelleri Gösteren Rüyaların izahı
- 29.Şeyhlerin Rüyaları
- 3.Her Durumda Ölümü Anmanın Fazileti
- 30.Sûrfun Üfürülmesinden İtibaren Cennet veya Cehennem'de Yerini Alıncaya Kadar Ölünün Halleri, Önündeki Dehşetin ve
- 31.Sûr'a Üfürülmenin Keyfiyeti
- 32.Mahşer Yeri ve Mahşer Halkının Durumu
- 33.Terlemenin Keyfiyeti
- 34.Kıyamet Günü'nün Uzunluğu
- 35.Kıyamet Günü, Dehşeti ve İsimleri
- 36.Sorgu Suâl