5.Uzun Emel'in Kötülenmesi, Kısa Emel'in Fazileti, Uzun Emel'in Sebebi ve Çaresi
Kısa Emelin Fazileti
Hz. Peygamber (s.a), Abdullah b. Ömer'e hitaben şöyle buyurmuştur:
Sabahladığında, nefsine akşamlayacağını, akşamladığında sabahlayacağını söyleme! Hayatında ölümün için, sıhhatinde de hastalığın için tedbir al! Ey Abdullah! Muhakkak ki sen yarın isminin ne olacağını bilmezsin.19
Hz. Ali, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Sizin için en fazla korktuğum şey a) Hevâ-i nefse tâbi olmanız, b) Tûl-i Emel (uzun yaşama hayali) beslemenizdir! Hevâ-i nefse tâbi olmak, halktan uzak durmaktır, tûl-i emel de dünyayı sevmektir.
Sonra şöyle dedi:İyi bilin ki Allah dünyayı, sevdiği kimseye de buğzettiği kimseye de verir. Fakat bir kulunu sevdiğinde ona imanı verir. Muhakkak ki dinin evlatları vardır. Dünyanın (da) evlatları vardır. Siz dinin evlatlarından olunuz. Dünyanın evlatlarından olmayınız. Elbette dünya arkasını çevirdiği halde göç etmiştir. Muhakkak ki içinde hesap olmayan bir çalışma gününde bulunuyorsunuz. Muhakkak ki içinde amel ve çalışma olmayan bir hesap gününe yaklaşmış durumdasınız!20
Ümmü Münzir şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a) bir akşam halka baktı ve şöyle dedi:
- Ey insanlar! Allah'tan utanmıyor musunuz?
- Ey Allah'ın Rasûlü! Niçin utanalım!
Yemeyeceğinizi derliyor, yetişmeyeceğinizi umuyorsunuz. İçinde oturmayacağınız binalar inşa ediyorsunuz21
Ebû Said el-Hudrî der ki: Usame b. Zeyd, Zeyd b. Sabit'ten bir ay vâde ile yüz dinara bir câriye aldı. Hz. Peygamber hâdiseyi işitti ve şöyle dedi: 'Bir ay vâde ile câriye satın alan Usame'ye hayret etmiyor musunuz? Muhakkak ki Usame uzun emellidir! Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a kasem ederim! Gözlerim her açıldığında göz kirpiklerimin bir daha kapanmayacağını sanmıyorum. Bu durum, Allah ruhumu kabzedinceye kadar devam edecektir. Ağzıma bir lokmayı aldığımda, onu yutamayacağımı ve öleceğimi sanıyorum'.
Ey Ademoğulları! Eğer aklınız yetiyorsa, kendinizi ölmüş sayın. Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki size va'dedilen muhakkak başınıza gelecektir. Siz onu geri çeviremezsiniz. 22
İbn Abbas'tan şöyle rivayet ediliyor: Hz. Peygamber dışarı çıkıp su döküyordu, toprak ile siliniyordu. Bunun üzerine 'Ey Allah'ın Rasûlü! Su sana yakındır!' dedim. Cevap olarak dedi ki: 'Suya yetişeceğimi nerden bileyim?'23
Rivayet ediliyor ki; Hz. Peygamber eline üç çöp aldı. Birini önüne, diğerini onun yanına, üçüncüsünü de uzağa dikerek şöyle dedi:
- Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir!
- Şu önümdeki çöp insandır. Yanındaki çöp ise eceldir.
Uzaktaki ise, emelidir. Ademoğlu emelini işlemeye başlar.
Emelden önce ecel gelip onu apar topar götürür.24
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Ademoğlunun, yanında doksan dokuz mukadderat vardır., Eğer mukadderatın pençesinden kurtulursa, ihtiyarlığa girer.25
İbn Mes'ud (r.a) şöyle demiştir: İşte bu kişi, bunlar da onun etrafındaki tehlikelerdir, ona doğru gelmektedirler. İhtiyarlık, tehlikelerin arkasında ve emel de ihtiyarlığın ötesindedir'.
İnsan uzun emel besler. Tehlikeler de ona doğru akıp gelirler. Bunların hangisi onun yanından geçerse onu kapar götürür. Eğer tehlikelerin pençesinden kurtulursa, emelini beklerken ihtiyarlık onu öldürür.
Abdullah (r.a) der ki: Hz. Peygamber dörtgen bir çizgi, onun ortasına da ikinci bir çizgi çizdi. Ortadaki çizginin etrafına da birçok çizgiler çizdi. Bir çizgi de dörtgenin dışına çizdi ve şöyle dedi:
- Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir!
- Şu ortada bulunan çizgi insandır. Bu dörtgen de onu kapsayan eceldir. Şu etraftaki çizgiler de olaylardır. Onu durmadan ısırırlar. Bunlardan biri onu ısırmazsa öbürüsü ısırır. Şu dörtgenin dışındaki çizgi ise insanın emelidir.26
Enes Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Âdemoğlu ihtiyarlar. Onunla beraber iki şey kalır: Hırs ve emel!27
Bir rivayette de şöyledir: 'Onunla beraber iki şey de ihtiyarlar: Mal ve ömür için hırs!'
Hz. Peygamber (r.a) şöyle demiştir:Bu ümmetin ilki yakîn ve zühd ile kurtuldu. Bu ümmetin sonu ise, cimrilik ve emel ile helâk olacaktır.
Şöyle anlatılıyor: Hz. İsa (a.s), oturan ve elinde bir kürek ile yeri kazan bir ihtiyar gördü. Bunun üzerine İsa (a.s) şu duayı yaptı: 'Ey Allahım! Onun kalbinden emeli söküp atF Dua âkabinde, ihtiyar küreği elinden attı. Sırt üstü uzanıp bir saat durdu. Bu manzara karşısında İsa (a.s) şöyle dua etti: 'Ey Allahım! Ona emeli geri ver!' Bunun üzerine ihtiyar kalkarak çalışmaya başladı. Hz. İsa ihtiyardan bahsi geçen durumu sordu. İhtiyar şu cevabı verdi: "Çalıştığım bir anda nefsim bana şöyle dedi: 'İhtiyar olduğun halde daha ne zamana kadar çalışacaksın?' Dolayısıyla ben küreği elimden atıp uzandım. Sonra nefsim bana 'Yemin olsun! Hayatta kaldıkça senin için geçim lâzımdır!' dedi. Böylece kalkıp çalışmaya başladım".
Hasan, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
- Acaba hepiniz cennete girmeyi sever misiniz?
- Evet ya Rasûlullah!
- Emelinizi kısaltınız, ecellerinizi gözlerinizin önüne getiri niz. Gereği gibi Allah'tan utanınız! (Bu takdirde cennete girersiniz).28
Hz. Peygamber duasında şöyle derdi:
Ey Allahım! Ahiretin hayrını engelleyen dünyanın şerrinden sana sığınıyorum. Ölümün hayrını engelleyen bir hayattan sana sığınıyorum. Amelin hayrını engelleyen bir emelden sana sığınıyorum.29
Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri
Mutarrıf b. Abdillah şöyle demiştir: 'Eğer ecelimin ne vakit olduğunu bilseydim aklımın kaybolmasından korkardım. Fakat ölümden gafil olmayı, Allah kullarına bir nimet olarak ihsan buyurmuştur. Eğer gaflet olmasaydı kullar herhangi bir maişetten lezzet almazdı. Aralarında pazarlar kurulmazdı'.
Hasan şöyle demiştir: 'Unutkanlık ve emel, ademoğulları için iki büyük nimettir. Eğer bu iki nimet olmasaydı müslümanlar yollarda yürümezdi'.
Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: 'Kulağıma geldiğine göre insan ahmak olarak yaratılmıştır. Eğer bu durum olmasaydı maişetten hoşlanmazdı'.
Ebû Said b. Abdurrahman şöyle demiştir: 'Dünya ancak insanların akılsızlığından ötürü imar edilmiştir!'
Selman-ı Fârisi (r.a) şöyle demiştir: Üç şey vardır ki beni güldürecek kadar hayrette bırakırlar:
1. Ölüm kendisini aradığı halde dünyayı isteyen kimse(nin durumu).
2. Kendisinden gaflet edilmediği halde gafil olan kimse.
3. Rabbinin kendisinden razı olup olmadığını bilmediği halde ağız dolusu gülen kimse.
Üç şey vardır ki ağlatacak kadar beni üzerler:
1. Hz. Peygamber ve cemaatinden ayrılmak.
2. Kıyametin dehşeti.
3. Cennete mi, cehenneme mi gönderileceğimi bilmediğim halde Allah'ın huzurunda hesaba çekilmek için durmam!
Seleften biri şöyle diyor: "Zürâre b. Ebi Evfayı, ölümden sonra, rüyada görüp 'Sizin katınızda amellerin hangisi daha verimlidir?' diye sordum. Zürare 'Tevekkül ile emeli kısaltmak!' dedi".
Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: 'Dünya hakkındaki zâhidlik lezzetsiz yemek ve aba giymek değildir. Emelin kısaltılmasıdır'.
Mufaddal b. Fudale30 Rabbinden emelinin kaldırılmasını istedi. Dolayısıyla onun kalbinden yemek ve içmek şehveti silindi. Sonra Rabbine geri vermesi için yalvardı. Emel kendisine geri verildi, yemeye ve içmeye başladı.
Hasan'a 'Ey Ebû Said! İç gömleğini yıkamaz mısın?' diye soruldu. Bununla meşgul olmak uzun emeldir' dedi.
Hasan şöyle demiştir: 'Ölüm sizin önünüzdedir. Dünya ise arkanızdadır'.
Bir kişi şöyle demiştir: 'Ben boynunu uzatmış, üstünde de bir kılıç olduğu halde, boynu ne zaman vurulacaktır diye bekleyen bir kimse gibiyim'.
Dâvûd et-Tâî şöyle demiştir: 'Eğer bir ay yaşamayı ümit edersem kendimi büyük bir günah işlemiş olarak görürüm. Ben bunu nasıl ümit ederim?. Oysa fecaatlarm gece ve gündüz saatlarinde halkı kasıp kavurduğunu görmekteyim.
Hikâye ediliyor ki Şakîk el-Belhî, hocası Ebû Haşim Rumânî'nin31 yanına geldiğinde abasının köşesinde bağlı birşey vardı. Bunu gören hocası 'Nedir bu?' dedi ve kapıyı Şakîk'in yüzüne kapayarak eve girdi.
Ömer b. Abdülazîz, kürsüde şöyle demiştir:
Muhakkak ki her sefer için azık hazırlanır. Öyleyse siz de düyadan ahirete olan seferenizde takvayı azık edinin. Siz, Allah'ın hazırladığı sevap ve ikabı gören bir kimse gibi olun, ibadete dalıp günahlardan çekinin! Sakın zaman sizin için uzun gelip de kalpleriniz katılaşmasın ve düşmanınıza itaat etmeyin. Yemin olsun muhakkak ki akşamdan sonra sabahlamayacağını ve sabahladıktan sonra akşamlamayacağını bilmeyen bir kimse uzun emel taşımamalıdır. Çoğu kez bunların arasında ölüm gelip insanın boğazına yapışır. Ben de siz de dünyaya aldanan nicelerini gördük! Oysa ancak Allah'ın azabından kurtulanın gözü aydın olur. Kıyametin dehşetlerinden emin olan ancak sevinir. O kimse ki herhangi bir yarayı ancak başka bir taraftan bir yara almak suretiyle tedavi edebiliyorsa, o nasıl sevinir? Yaptığım bir şeyi size emretmekten Allah'a sığınırım. Eğer böyle yaparsam alış-verişimde zarar edip kusurum ve miskinliğim, fakir ve zenginin halini gösteren terazilerin ortaya konduğu bir günde açığa çıkar. Siz öyle bir şeyle mükellef kılındınız ki eğer yıldızlar onunla mükellef kılınmış olsalardı muhakkak dökülüp saçılırlardı. Dağlar öyle bir şeyle mükellef olsaydı, muhakkak erirdi. Kürre-i arz onunla mükellef kılmasaydı,
muhakkak paramparça olurdu. Bilmez misin, cennet ile ateş arasında bir konak yoktur. Muhakkak siz onlardan birine varacaksınız.
Bir kişi dostuna (şunları) yazdı: 'Dünya rüyadır. Ahiret ise uykudan uyanmadır. İkisinin arasında olan ölümdür. Biz karmakarışık rüyalar içerisinde kıvranıp duruyoruz. Bir başkası arkadaşına (şöyle) yazdı: 'Muhakkak ki dünya için üzülmek uzundur. Ölüm insana yakındır. Eksiklik için her günde ondan nasip vardır. Bela için onun cisminde yol vardır. Bu bakımdan göç etmeye çağrılmazdan önce acele et! Vesselâm!'
Hasan şöyle demiştir: Âdem (a.s) hata etmeden önce emeli arkasında, eceli gözlerinin arasında bulunuyordu. Zelleye düştüğünde emel gözlerinin önüne, ecel de arkasına geldi'.
Abdullah b. Samit şöyle rivayet ediyor: Babası şöyle demiştir: 'Ey sıhhatinin uzunluğuna aldanan, hastalıksız ölen hiç kimse görmedin mi? Ey mühletinin uzunluğuna aldanan! Acaba azıksız yakalanan birini görmedin mi? Eğer ömrünün uzunluğunu düşünürsen, geçmiş lezzetlerini unutursun! Acaba sıhhatle mi aldanıyorsun? Yoksa içinde kıvrandığın afiyetin uzunluğu ile mi? Yoksa emin bulunduğun ölümle mi? Veya ölüm meleğine karşı cesaret mi gösteriyorsun? Ölüm meleği geldiğinde, malın ve servetin onu senden uzaklaştıramaz. Nüfusunun çokluğu da onu engelleyemez! Bilmez misin ölüm saati, üzüntülü ve sıkıntılıdır. Daha önce yapılan kusurlardan ötürü pişmanlıktır. Allah, ölümden sonraki hayat için çalışan kuldan razı olsun! Allah o kuldan razı olsun ki ölüm gelmeden önce tedbir almıştır'.
Ebû Zekeriyya et-Teymî şöyle anlatıyor: Süleyman b. Abdülmelik, Mescid-i Haramda, bulunduğu bir sırada yazılı bir taş getirildi. Taşın üzerindeki yazıları okuyacak biri araştırıldı. Vehb b. Münebbih Süleyman'ın huzuruna getirildi. O taşta şunlar yazılıydı:
Ey Âdemoğlu! Eğer sen ecelinden geri kalanın yakınlığını görseydin, emelinin uzunluğunda zâhidlik ederdin. Amelini artırmak için rağbet gösterirdin. Hırs ve hileden uzak dururdun. Eğer ayağın kayarsa, yarın pişmanlığınla karşı karşıya gelirsin. Aile efradın ve haşmetin seni teslim edeçek, baban ve yakınların senden ayrılacak, evlat ve soyun seni terkedecektir. Sen dünyaya dönecek değilsin. Hayırlarını da arttıramazsın. Öyleyse üzüntü ve pişmanlık gelmeden önce kıyamet için çalış! Bunun üzerine Süleyman, hıçkıra hıçkıra ağladı.
Seleften biri şöyle diyor: Muhammed b. Yusuf un Abdurrahman b. Yusuf a yazdığı bir mektubu gördüm. Mektupta şunlar yazılıydı:
Selâm senin üzerine olsun! Nezdinde kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a hamd ederim.
Seni dünyadan, ahirete davet ediyor ve amellerinin gideceği mükafat yerine döneceğinden gafil olmaman hususunda seni sakındırıyorum. Sen yeryüzünden sonra yerin altına gidersin. Münker ve Nekir melekleri gelir, seni oturtup azarlarlar. Eğer Allah (kudretiyle) beraberinde ise zarar, korku ve fakirlik yoktur. Eğer bunun aksi olursa, Allah hem beni, hem de seni felaketin kötü akibetinden, kabrin darlığından muhafaza eylesin. Sonra mahşerin gürültüsü ve Sûr'un üfürülüşü gelir. Mahlûklar hakkında hükmetmek, yeri ve gökleri sakinlerinden boşaltmak için cebbar olan Allah harekete geçer, sırlar fâş edilir, ateş kızıştırılır, teraziler konulur, peygamberler ve şehidler getirilir. Aralarında hak ile hükmedilir ve 'Hamd. âlemlerin rabbine mahsustur!' denilir. Nice rezil olmuş ve örtülmüş, nice he-lâk olmuş ve kurtulmuş, nice azaba uğramış ve rahmete kavuşmuş kimseler vardır. Keşke bilseydim, o gün benimle senin halin ne olacaktır? Bu bakımdan bu hususta lezzetler yıkılmış, şehvetlerden kaçınılmış, emel kısaltılmış, uykuda olanlar uyandırılmış ve gaflette olanlar sakmdırılmıştır. Allah bize ve size bu büyük tehlike karşısında yardım etsin! Dünya ve ahiret tesirini muttakîlerin kalbinde ne derece halketmişse, benim ve senin kalbinde de öyle halketsin. Biz ancak O'nunla ve O'nun için varız. Vesselâm!
Ömer b. Abdülazîz Allah'a hamd ve sana ettikten sonra şu hutbeyi okudu:
Ey insanlar! Siz boş yere yaratılmış değilsiniz ve başıboş bırakılamayacaksınız! Muhakkak sizin için bir dönüş yeri vardır. Allah aranızda hükmetmek için sizi bir araya getirecektir. Yarın herşeyi kaplayan Allah'ın rahmetinden ve eni gökler ile yer kadar olan cennetinden çıkarılan bir kul zarar etmiş ve şakî olmuştur. Yarın emin olmak, ancak rabbinin saltanatından korkan, azabından ittika eden, azı verip çoğu alan, fâniyi verip bakiyi alan, şekaveti saadetle değiştiren bir kimse için mümkündür. Görmez misiniz siz, helâk olanların sulblerindeydiniz? Sizden sonra zürriyetleriniz kalacaktır. Her gün vaktini bitirmiş ve emeli kesilmiş bir kimseyi Allah'a yolcu ettiğinizi, onu yastıksız ve döşeksiz, sebeplerden ve dostlarından ayrılmış, hesap ile karşı karşıya gelmek üzere bir çukurun içine koyduğunuzu görmüyor musunuz? Yemin olsun! Gerçi benim günahım sizinkinden daha fazladır. Fakat bunlar Allah'tan gelen adil kanunlardır. Size, Allah'a itaat ve ibadet etmeyi tavsiye eder ve sizi günahlardan sakındırırım ve Allah'tan af talep ederim.
Bunları söyledikten sonra yenini yüzüne kapatıp gözyaşları sakalını ıslatıncaya kadar ağladı. Bir daha ölünceye kadar meclise geri dönmedi.
Ka'kâ b. Hâkim32 şöyle demiştir: 'Otuz seneden beri ölüme hazırlandım. Eğer bana gelseydi tehir edilmesinden hoşlanmazdım'.
Süfyan es-Sevrî şöyle anlatır: Küfe mescidinde yaşlı bir kişi şöyle diyordu: 'Otuz seneden beri şu mesciddeyim. Gelmesi için ölümü bekliyorum. Eğer gelseydi ona ne birşey emreder, ne de onu bir şeyden sakındırırdım. Benim hiçkimse de bir şeyim olmadığı gibi hiç kimsenin de bende bir şeyi yoktur.
Abdullah b. Salebe şöyle demiştir: 'Sen gülüyorsun ama belkide kefenin bez ağartıcısının yanından çıkmış bulunuyor!'
Muhammed b. Ali ez-Zâhid şöyle demiştir: Kûfe'de bir cenazeyi teşyi ettik. Bu teşyie Dâvud-u Tâî de katıldı. Cenaze defnedildikten sonra Dâvûd ayrılıp bir köşeye oturdu. Ben de gelip ona yakın bir yere oturdum. Dâvûd şöyle dedi: 'Kim azaptan korkarsa, uzak onun için kısalır, kimin emeli uzarsa ameli zayıf olur. Her gelecek yakındır. Ey kardeşim! Bil ki seni rabbinden meşgul eden herşey, senin için uğursuzdur. Bil ki bütün dünya ehli, kabir ehlindendir. Onlar geride bıraktıkları için pişman olacaklardır.
Daha önce gönderdikleriyle sevineceklerdir. Kabir ehlinin pişman olduğu şey hakkında dünya ehli boğuşur, birbirlerini kıskanırlar. Ondan dolayı birbirlerini hâkimlere şikayet ederler.
Muhammed b. Ebî Tevbe şöyle diyor: Mâruf-u Kerhî, namaz için kamet getirdi, bana imam olmamı teklif etti. Dedim ki: 'Eğer ben önünüzde bu namazı kıldırırsam bundan başkasını kıldıramam'. Bu cevap üzerine Mâruf şöyle dedi: 'Sen nefsine, yaşayacağını ve başka bir namaz kılacağını mı söylüyorsun? Uzun yaşama arzusundan Allah'a sığınırız. Çünkü uzun emel insanı hayırlı amelden alıkoyar'.
Ömer b. Abdülazîz bir hutbesinde şöyle demiştir:
Muhakkak dünya sizin esas eviniz değildir. Allah onun hakkında yok olmayı takdir etmiştir. Onun ehli hakkında da ondan göç etmeyi yazmıştır. Dünyayı imar eden nice insan vardır ki yakında dünyadan göç edecektir. Allah size rahmet etsin! Elinizde bulunan nakil vasıtalarının en güzeliyle dünyadan göç etmeye çalışıp azıklanınız! Muhakkak ki azığın hayırlısı takvadır. Dünya, azalmış gölge gibidir. Ademoğlu dünyada gözü yaşsız olduğu haldeyken ansızın Allah Teâlâ onu çağırır. Ondan eserlerini ve dünyasını selbeder. Onun zenginliklerini başka bir kavme verir. Dünya, zarar verdiği kadar sevindirmez. Dünya az sevindirir, çok üzer.
Hz. Ebubekir bir hutbesinde şöyle demiştir: 'Yüzleri güzel ve pırıl pırıl parlayan kimseler, gençliklerine meftun olanlar nerede? Şehirler kuranlar, onları surlarla koruyan padişahlar nerede? Savaş meydanlarında muzaffer olanlar nerede? Zaman onların hepsini yere serdi. Onlar kabirlerin karanlıklarına hüründüler. Acele ediniz, derhal kurtuluşa koşun kurtuluşa!'
19) İbn Hibban, Buhârî, (İbn Ömer'den)
20) İbn Ebî Dünya, Kasr-ı Amel
21) İbn Ebî Dünya
22) İbn Ebî Dünya, Kasr-ı Amel
23) İbn Mübârek, Zühd; İbn Ebî Dünya ve Bezzar
24) İmam Ahmed, İbn Ebî Dünya
25) Tirmizî
26) Buhârî
27) Müslim, Tayalisî, Tirmizî, İbn Mâce ve İbn Hibban
28) İbn Ebi Dünya
29) İbn Ebî Dünya
30) Basralıdır. Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce kendisinden hadîs rivayet etmiştir.
31) Adı, Yahya b. Dinar'dır. H. 122'de (veya 145'de) vefat etmiştir.
32) Kinane kabilesindendir. İbn Hibban güvenilir kimseler arasında zik-retmiştir.
Hz. Peygamber (s.a), Abdullah b. Ömer'e hitaben şöyle buyurmuştur:
Sabahladığında, nefsine akşamlayacağını, akşamladığında sabahlayacağını söyleme! Hayatında ölümün için, sıhhatinde de hastalığın için tedbir al! Ey Abdullah! Muhakkak ki sen yarın isminin ne olacağını bilmezsin.19
Hz. Ali, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Sizin için en fazla korktuğum şey a) Hevâ-i nefse tâbi olmanız, b) Tûl-i Emel (uzun yaşama hayali) beslemenizdir! Hevâ-i nefse tâbi olmak, halktan uzak durmaktır, tûl-i emel de dünyayı sevmektir.
Sonra şöyle dedi:İyi bilin ki Allah dünyayı, sevdiği kimseye de buğzettiği kimseye de verir. Fakat bir kulunu sevdiğinde ona imanı verir. Muhakkak ki dinin evlatları vardır. Dünyanın (da) evlatları vardır. Siz dinin evlatlarından olunuz. Dünyanın evlatlarından olmayınız. Elbette dünya arkasını çevirdiği halde göç etmiştir. Muhakkak ki içinde hesap olmayan bir çalışma gününde bulunuyorsunuz. Muhakkak ki içinde amel ve çalışma olmayan bir hesap gününe yaklaşmış durumdasınız!20
Ümmü Münzir şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a) bir akşam halka baktı ve şöyle dedi:
- Ey insanlar! Allah'tan utanmıyor musunuz?
- Ey Allah'ın Rasûlü! Niçin utanalım!
Yemeyeceğinizi derliyor, yetişmeyeceğinizi umuyorsunuz. İçinde oturmayacağınız binalar inşa ediyorsunuz21
Ebû Said el-Hudrî der ki: Usame b. Zeyd, Zeyd b. Sabit'ten bir ay vâde ile yüz dinara bir câriye aldı. Hz. Peygamber hâdiseyi işitti ve şöyle dedi: 'Bir ay vâde ile câriye satın alan Usame'ye hayret etmiyor musunuz? Muhakkak ki Usame uzun emellidir! Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a kasem ederim! Gözlerim her açıldığında göz kirpiklerimin bir daha kapanmayacağını sanmıyorum. Bu durum, Allah ruhumu kabzedinceye kadar devam edecektir. Ağzıma bir lokmayı aldığımda, onu yutamayacağımı ve öleceğimi sanıyorum'.
Ey Ademoğulları! Eğer aklınız yetiyorsa, kendinizi ölmüş sayın. Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki size va'dedilen muhakkak başınıza gelecektir. Siz onu geri çeviremezsiniz. 22
İbn Abbas'tan şöyle rivayet ediliyor: Hz. Peygamber dışarı çıkıp su döküyordu, toprak ile siliniyordu. Bunun üzerine 'Ey Allah'ın Rasûlü! Su sana yakındır!' dedim. Cevap olarak dedi ki: 'Suya yetişeceğimi nerden bileyim?'23
Rivayet ediliyor ki; Hz. Peygamber eline üç çöp aldı. Birini önüne, diğerini onun yanına, üçüncüsünü de uzağa dikerek şöyle dedi:
- Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir!
- Şu önümdeki çöp insandır. Yanındaki çöp ise eceldir.
Uzaktaki ise, emelidir. Ademoğlu emelini işlemeye başlar.
Emelden önce ecel gelip onu apar topar götürür.24
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Ademoğlunun, yanında doksan dokuz mukadderat vardır., Eğer mukadderatın pençesinden kurtulursa, ihtiyarlığa girer.25
İbn Mes'ud (r.a) şöyle demiştir: İşte bu kişi, bunlar da onun etrafındaki tehlikelerdir, ona doğru gelmektedirler. İhtiyarlık, tehlikelerin arkasında ve emel de ihtiyarlığın ötesindedir'.
İnsan uzun emel besler. Tehlikeler de ona doğru akıp gelirler. Bunların hangisi onun yanından geçerse onu kapar götürür. Eğer tehlikelerin pençesinden kurtulursa, emelini beklerken ihtiyarlık onu öldürür.
Abdullah (r.a) der ki: Hz. Peygamber dörtgen bir çizgi, onun ortasına da ikinci bir çizgi çizdi. Ortadaki çizginin etrafına da birçok çizgiler çizdi. Bir çizgi de dörtgenin dışına çizdi ve şöyle dedi:
- Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir!
- Şu ortada bulunan çizgi insandır. Bu dörtgen de onu kapsayan eceldir. Şu etraftaki çizgiler de olaylardır. Onu durmadan ısırırlar. Bunlardan biri onu ısırmazsa öbürüsü ısırır. Şu dörtgenin dışındaki çizgi ise insanın emelidir.26
Enes Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Âdemoğlu ihtiyarlar. Onunla beraber iki şey kalır: Hırs ve emel!27
Bir rivayette de şöyledir: 'Onunla beraber iki şey de ihtiyarlar: Mal ve ömür için hırs!'
Hz. Peygamber (r.a) şöyle demiştir:Bu ümmetin ilki yakîn ve zühd ile kurtuldu. Bu ümmetin sonu ise, cimrilik ve emel ile helâk olacaktır.
Şöyle anlatılıyor: Hz. İsa (a.s), oturan ve elinde bir kürek ile yeri kazan bir ihtiyar gördü. Bunun üzerine İsa (a.s) şu duayı yaptı: 'Ey Allahım! Onun kalbinden emeli söküp atF Dua âkabinde, ihtiyar küreği elinden attı. Sırt üstü uzanıp bir saat durdu. Bu manzara karşısında İsa (a.s) şöyle dua etti: 'Ey Allahım! Ona emeli geri ver!' Bunun üzerine ihtiyar kalkarak çalışmaya başladı. Hz. İsa ihtiyardan bahsi geçen durumu sordu. İhtiyar şu cevabı verdi: "Çalıştığım bir anda nefsim bana şöyle dedi: 'İhtiyar olduğun halde daha ne zamana kadar çalışacaksın?' Dolayısıyla ben küreği elimden atıp uzandım. Sonra nefsim bana 'Yemin olsun! Hayatta kaldıkça senin için geçim lâzımdır!' dedi. Böylece kalkıp çalışmaya başladım".
Hasan, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
- Acaba hepiniz cennete girmeyi sever misiniz?
- Evet ya Rasûlullah!
- Emelinizi kısaltınız, ecellerinizi gözlerinizin önüne getiri niz. Gereği gibi Allah'tan utanınız! (Bu takdirde cennete girersiniz).28
Hz. Peygamber duasında şöyle derdi:
Ey Allahım! Ahiretin hayrını engelleyen dünyanın şerrinden sana sığınıyorum. Ölümün hayrını engelleyen bir hayattan sana sığınıyorum. Amelin hayrını engelleyen bir emelden sana sığınıyorum.29
Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri
Mutarrıf b. Abdillah şöyle demiştir: 'Eğer ecelimin ne vakit olduğunu bilseydim aklımın kaybolmasından korkardım. Fakat ölümden gafil olmayı, Allah kullarına bir nimet olarak ihsan buyurmuştur. Eğer gaflet olmasaydı kullar herhangi bir maişetten lezzet almazdı. Aralarında pazarlar kurulmazdı'.
Hasan şöyle demiştir: 'Unutkanlık ve emel, ademoğulları için iki büyük nimettir. Eğer bu iki nimet olmasaydı müslümanlar yollarda yürümezdi'.
Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: 'Kulağıma geldiğine göre insan ahmak olarak yaratılmıştır. Eğer bu durum olmasaydı maişetten hoşlanmazdı'.
Ebû Said b. Abdurrahman şöyle demiştir: 'Dünya ancak insanların akılsızlığından ötürü imar edilmiştir!'
Selman-ı Fârisi (r.a) şöyle demiştir: Üç şey vardır ki beni güldürecek kadar hayrette bırakırlar:
1. Ölüm kendisini aradığı halde dünyayı isteyen kimse(nin durumu).
2. Kendisinden gaflet edilmediği halde gafil olan kimse.
3. Rabbinin kendisinden razı olup olmadığını bilmediği halde ağız dolusu gülen kimse.
Üç şey vardır ki ağlatacak kadar beni üzerler:
1. Hz. Peygamber ve cemaatinden ayrılmak.
2. Kıyametin dehşeti.
3. Cennete mi, cehenneme mi gönderileceğimi bilmediğim halde Allah'ın huzurunda hesaba çekilmek için durmam!
Seleften biri şöyle diyor: "Zürâre b. Ebi Evfayı, ölümden sonra, rüyada görüp 'Sizin katınızda amellerin hangisi daha verimlidir?' diye sordum. Zürare 'Tevekkül ile emeli kısaltmak!' dedi".
Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: 'Dünya hakkındaki zâhidlik lezzetsiz yemek ve aba giymek değildir. Emelin kısaltılmasıdır'.
Mufaddal b. Fudale30 Rabbinden emelinin kaldırılmasını istedi. Dolayısıyla onun kalbinden yemek ve içmek şehveti silindi. Sonra Rabbine geri vermesi için yalvardı. Emel kendisine geri verildi, yemeye ve içmeye başladı.
Hasan'a 'Ey Ebû Said! İç gömleğini yıkamaz mısın?' diye soruldu. Bununla meşgul olmak uzun emeldir' dedi.
Hasan şöyle demiştir: 'Ölüm sizin önünüzdedir. Dünya ise arkanızdadır'.
Bir kişi şöyle demiştir: 'Ben boynunu uzatmış, üstünde de bir kılıç olduğu halde, boynu ne zaman vurulacaktır diye bekleyen bir kimse gibiyim'.
Dâvûd et-Tâî şöyle demiştir: 'Eğer bir ay yaşamayı ümit edersem kendimi büyük bir günah işlemiş olarak görürüm. Ben bunu nasıl ümit ederim?. Oysa fecaatlarm gece ve gündüz saatlarinde halkı kasıp kavurduğunu görmekteyim.
Hikâye ediliyor ki Şakîk el-Belhî, hocası Ebû Haşim Rumânî'nin31 yanına geldiğinde abasının köşesinde bağlı birşey vardı. Bunu gören hocası 'Nedir bu?' dedi ve kapıyı Şakîk'in yüzüne kapayarak eve girdi.
Ömer b. Abdülazîz, kürsüde şöyle demiştir:
Muhakkak ki her sefer için azık hazırlanır. Öyleyse siz de düyadan ahirete olan seferenizde takvayı azık edinin. Siz, Allah'ın hazırladığı sevap ve ikabı gören bir kimse gibi olun, ibadete dalıp günahlardan çekinin! Sakın zaman sizin için uzun gelip de kalpleriniz katılaşmasın ve düşmanınıza itaat etmeyin. Yemin olsun muhakkak ki akşamdan sonra sabahlamayacağını ve sabahladıktan sonra akşamlamayacağını bilmeyen bir kimse uzun emel taşımamalıdır. Çoğu kez bunların arasında ölüm gelip insanın boğazına yapışır. Ben de siz de dünyaya aldanan nicelerini gördük! Oysa ancak Allah'ın azabından kurtulanın gözü aydın olur. Kıyametin dehşetlerinden emin olan ancak sevinir. O kimse ki herhangi bir yarayı ancak başka bir taraftan bir yara almak suretiyle tedavi edebiliyorsa, o nasıl sevinir? Yaptığım bir şeyi size emretmekten Allah'a sığınırım. Eğer böyle yaparsam alış-verişimde zarar edip kusurum ve miskinliğim, fakir ve zenginin halini gösteren terazilerin ortaya konduğu bir günde açığa çıkar. Siz öyle bir şeyle mükellef kılındınız ki eğer yıldızlar onunla mükellef kılınmış olsalardı muhakkak dökülüp saçılırlardı. Dağlar öyle bir şeyle mükellef olsaydı, muhakkak erirdi. Kürre-i arz onunla mükellef kılmasaydı,
muhakkak paramparça olurdu. Bilmez misin, cennet ile ateş arasında bir konak yoktur. Muhakkak siz onlardan birine varacaksınız.
Bir kişi dostuna (şunları) yazdı: 'Dünya rüyadır. Ahiret ise uykudan uyanmadır. İkisinin arasında olan ölümdür. Biz karmakarışık rüyalar içerisinde kıvranıp duruyoruz. Bir başkası arkadaşına (şöyle) yazdı: 'Muhakkak ki dünya için üzülmek uzundur. Ölüm insana yakındır. Eksiklik için her günde ondan nasip vardır. Bela için onun cisminde yol vardır. Bu bakımdan göç etmeye çağrılmazdan önce acele et! Vesselâm!'
Hasan şöyle demiştir: Âdem (a.s) hata etmeden önce emeli arkasında, eceli gözlerinin arasında bulunuyordu. Zelleye düştüğünde emel gözlerinin önüne, ecel de arkasına geldi'.
Abdullah b. Samit şöyle rivayet ediyor: Babası şöyle demiştir: 'Ey sıhhatinin uzunluğuna aldanan, hastalıksız ölen hiç kimse görmedin mi? Ey mühletinin uzunluğuna aldanan! Acaba azıksız yakalanan birini görmedin mi? Eğer ömrünün uzunluğunu düşünürsen, geçmiş lezzetlerini unutursun! Acaba sıhhatle mi aldanıyorsun? Yoksa içinde kıvrandığın afiyetin uzunluğu ile mi? Yoksa emin bulunduğun ölümle mi? Veya ölüm meleğine karşı cesaret mi gösteriyorsun? Ölüm meleği geldiğinde, malın ve servetin onu senden uzaklaştıramaz. Nüfusunun çokluğu da onu engelleyemez! Bilmez misin ölüm saati, üzüntülü ve sıkıntılıdır. Daha önce yapılan kusurlardan ötürü pişmanlıktır. Allah, ölümden sonraki hayat için çalışan kuldan razı olsun! Allah o kuldan razı olsun ki ölüm gelmeden önce tedbir almıştır'.
Ebû Zekeriyya et-Teymî şöyle anlatıyor: Süleyman b. Abdülmelik, Mescid-i Haramda, bulunduğu bir sırada yazılı bir taş getirildi. Taşın üzerindeki yazıları okuyacak biri araştırıldı. Vehb b. Münebbih Süleyman'ın huzuruna getirildi. O taşta şunlar yazılıydı:
Ey Âdemoğlu! Eğer sen ecelinden geri kalanın yakınlığını görseydin, emelinin uzunluğunda zâhidlik ederdin. Amelini artırmak için rağbet gösterirdin. Hırs ve hileden uzak dururdun. Eğer ayağın kayarsa, yarın pişmanlığınla karşı karşıya gelirsin. Aile efradın ve haşmetin seni teslim edeçek, baban ve yakınların senden ayrılacak, evlat ve soyun seni terkedecektir. Sen dünyaya dönecek değilsin. Hayırlarını da arttıramazsın. Öyleyse üzüntü ve pişmanlık gelmeden önce kıyamet için çalış! Bunun üzerine Süleyman, hıçkıra hıçkıra ağladı.
Seleften biri şöyle diyor: Muhammed b. Yusuf un Abdurrahman b. Yusuf a yazdığı bir mektubu gördüm. Mektupta şunlar yazılıydı:
Selâm senin üzerine olsun! Nezdinde kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a hamd ederim.
Seni dünyadan, ahirete davet ediyor ve amellerinin gideceği mükafat yerine döneceğinden gafil olmaman hususunda seni sakındırıyorum. Sen yeryüzünden sonra yerin altına gidersin. Münker ve Nekir melekleri gelir, seni oturtup azarlarlar. Eğer Allah (kudretiyle) beraberinde ise zarar, korku ve fakirlik yoktur. Eğer bunun aksi olursa, Allah hem beni, hem de seni felaketin kötü akibetinden, kabrin darlığından muhafaza eylesin. Sonra mahşerin gürültüsü ve Sûr'un üfürülüşü gelir. Mahlûklar hakkında hükmetmek, yeri ve gökleri sakinlerinden boşaltmak için cebbar olan Allah harekete geçer, sırlar fâş edilir, ateş kızıştırılır, teraziler konulur, peygamberler ve şehidler getirilir. Aralarında hak ile hükmedilir ve 'Hamd. âlemlerin rabbine mahsustur!' denilir. Nice rezil olmuş ve örtülmüş, nice he-lâk olmuş ve kurtulmuş, nice azaba uğramış ve rahmete kavuşmuş kimseler vardır. Keşke bilseydim, o gün benimle senin halin ne olacaktır? Bu bakımdan bu hususta lezzetler yıkılmış, şehvetlerden kaçınılmış, emel kısaltılmış, uykuda olanlar uyandırılmış ve gaflette olanlar sakmdırılmıştır. Allah bize ve size bu büyük tehlike karşısında yardım etsin! Dünya ve ahiret tesirini muttakîlerin kalbinde ne derece halketmişse, benim ve senin kalbinde de öyle halketsin. Biz ancak O'nunla ve O'nun için varız. Vesselâm!
Ömer b. Abdülazîz Allah'a hamd ve sana ettikten sonra şu hutbeyi okudu:
Ey insanlar! Siz boş yere yaratılmış değilsiniz ve başıboş bırakılamayacaksınız! Muhakkak sizin için bir dönüş yeri vardır. Allah aranızda hükmetmek için sizi bir araya getirecektir. Yarın herşeyi kaplayan Allah'ın rahmetinden ve eni gökler ile yer kadar olan cennetinden çıkarılan bir kul zarar etmiş ve şakî olmuştur. Yarın emin olmak, ancak rabbinin saltanatından korkan, azabından ittika eden, azı verip çoğu alan, fâniyi verip bakiyi alan, şekaveti saadetle değiştiren bir kimse için mümkündür. Görmez misiniz siz, helâk olanların sulblerindeydiniz? Sizden sonra zürriyetleriniz kalacaktır. Her gün vaktini bitirmiş ve emeli kesilmiş bir kimseyi Allah'a yolcu ettiğinizi, onu yastıksız ve döşeksiz, sebeplerden ve dostlarından ayrılmış, hesap ile karşı karşıya gelmek üzere bir çukurun içine koyduğunuzu görmüyor musunuz? Yemin olsun! Gerçi benim günahım sizinkinden daha fazladır. Fakat bunlar Allah'tan gelen adil kanunlardır. Size, Allah'a itaat ve ibadet etmeyi tavsiye eder ve sizi günahlardan sakındırırım ve Allah'tan af talep ederim.
Bunları söyledikten sonra yenini yüzüne kapatıp gözyaşları sakalını ıslatıncaya kadar ağladı. Bir daha ölünceye kadar meclise geri dönmedi.
Ka'kâ b. Hâkim32 şöyle demiştir: 'Otuz seneden beri ölüme hazırlandım. Eğer bana gelseydi tehir edilmesinden hoşlanmazdım'.
Süfyan es-Sevrî şöyle anlatır: Küfe mescidinde yaşlı bir kişi şöyle diyordu: 'Otuz seneden beri şu mesciddeyim. Gelmesi için ölümü bekliyorum. Eğer gelseydi ona ne birşey emreder, ne de onu bir şeyden sakındırırdım. Benim hiçkimse de bir şeyim olmadığı gibi hiç kimsenin de bende bir şeyi yoktur.
Abdullah b. Salebe şöyle demiştir: 'Sen gülüyorsun ama belkide kefenin bez ağartıcısının yanından çıkmış bulunuyor!'
Muhammed b. Ali ez-Zâhid şöyle demiştir: Kûfe'de bir cenazeyi teşyi ettik. Bu teşyie Dâvud-u Tâî de katıldı. Cenaze defnedildikten sonra Dâvûd ayrılıp bir köşeye oturdu. Ben de gelip ona yakın bir yere oturdum. Dâvûd şöyle dedi: 'Kim azaptan korkarsa, uzak onun için kısalır, kimin emeli uzarsa ameli zayıf olur. Her gelecek yakındır. Ey kardeşim! Bil ki seni rabbinden meşgul eden herşey, senin için uğursuzdur. Bil ki bütün dünya ehli, kabir ehlindendir. Onlar geride bıraktıkları için pişman olacaklardır.
Daha önce gönderdikleriyle sevineceklerdir. Kabir ehlinin pişman olduğu şey hakkında dünya ehli boğuşur, birbirlerini kıskanırlar. Ondan dolayı birbirlerini hâkimlere şikayet ederler.
Muhammed b. Ebî Tevbe şöyle diyor: Mâruf-u Kerhî, namaz için kamet getirdi, bana imam olmamı teklif etti. Dedim ki: 'Eğer ben önünüzde bu namazı kıldırırsam bundan başkasını kıldıramam'. Bu cevap üzerine Mâruf şöyle dedi: 'Sen nefsine, yaşayacağını ve başka bir namaz kılacağını mı söylüyorsun? Uzun yaşama arzusundan Allah'a sığınırız. Çünkü uzun emel insanı hayırlı amelden alıkoyar'.
Ömer b. Abdülazîz bir hutbesinde şöyle demiştir:
Muhakkak dünya sizin esas eviniz değildir. Allah onun hakkında yok olmayı takdir etmiştir. Onun ehli hakkında da ondan göç etmeyi yazmıştır. Dünyayı imar eden nice insan vardır ki yakında dünyadan göç edecektir. Allah size rahmet etsin! Elinizde bulunan nakil vasıtalarının en güzeliyle dünyadan göç etmeye çalışıp azıklanınız! Muhakkak ki azığın hayırlısı takvadır. Dünya, azalmış gölge gibidir. Ademoğlu dünyada gözü yaşsız olduğu haldeyken ansızın Allah Teâlâ onu çağırır. Ondan eserlerini ve dünyasını selbeder. Onun zenginliklerini başka bir kavme verir. Dünya, zarar verdiği kadar sevindirmez. Dünya az sevindirir, çok üzer.
Hz. Ebubekir bir hutbesinde şöyle demiştir: 'Yüzleri güzel ve pırıl pırıl parlayan kimseler, gençliklerine meftun olanlar nerede? Şehirler kuranlar, onları surlarla koruyan padişahlar nerede? Savaş meydanlarında muzaffer olanlar nerede? Zaman onların hepsini yere serdi. Onlar kabirlerin karanlıklarına hüründüler. Acele ediniz, derhal kurtuluşa koşun kurtuluşa!'
19) İbn Hibban, Buhârî, (İbn Ömer'den)
20) İbn Ebî Dünya, Kasr-ı Amel
21) İbn Ebî Dünya
22) İbn Ebî Dünya, Kasr-ı Amel
23) İbn Mübârek, Zühd; İbn Ebî Dünya ve Bezzar
24) İmam Ahmed, İbn Ebî Dünya
25) Tirmizî
26) Buhârî
27) Müslim, Tayalisî, Tirmizî, İbn Mâce ve İbn Hibban
28) İbn Ebi Dünya
29) İbn Ebî Dünya
30) Basralıdır. Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce kendisinden hadîs rivayet etmiştir.
31) Adı, Yahya b. Dinar'dır. H. 122'de (veya 145'de) vefat etmiştir.
32) Kinane kabilesindendir. İbn Hibban güvenilir kimseler arasında zik-retmiştir.
Ölüm ve Sonrasi
- 1.Giriş
- 10.Ölüm Esnasında Kişiye Müstehab Olan Durumlar
- 11.Lisan-ı Halin Belirttiği Hikâyelerle Ölüm Meleğinin Mülakatı Anında Çekilen Hasret
- 12.Hz. Peygamberin (s.a) ve Hulefa-i Raşidîn'in Vefatları
- 13.Hz. Ebubekir'in (r.a) Vefatı
- 14.Hz. Ömer'in (r.a) Vefatı
- 15.Hz. Osman'ın (r.a) Vefatı
- 16.Hz. Ali'nin (r.a) Vefatı
- 17.Halifelerin, Emirlerin ve Salihlerin Ölüm Döşeğindeki Sözleri
- 18.Sahabe, Tabiîn ve Onlardan Sonra Gelen Ehl-i Tasavvuf dan Bazı Kimselerin Sözleri
- 19.Cenazeler, Mezarlar ve Mezarları Ziyaret Hususunda Ariflerin Sözleri
- 2.Ölümü Hatırlamanın Fazileti ve Bu Husustaki Teşvikler
- 20.Mezarın Hali ve Selefin Mezar Başlarındaki Sözleri
- 21.Çocukları Vefat Ettiğinde Selefin Sözleri
- 22.Kabir Ziyareti, Ölüye Dua ve Bununla İlgili Hükümler
- 23.'Ölümün Hakîkati, Kabrinden Kalkıncaya Kadar Ölünün Kabirdeki Ahvâli
- 24.Kabrin Ölüye Hitap Etmesi
- 25.Kabir Azabı ve Münker Nekir'in Sorgusu
- 26.Münker ve Nekir'in Sorgusu, Suretleri, Kabrin Sıkması ve Kabir Azabı ile İlgili Diğer Hususlar
- 27.Rüyada Mükâşefe Yolu ile Ölülerin Bilinen Ahvâli
- 28.Ölülerin Ahvâlini ve Ahiret'te Fayda Veren Amelleri Gösteren Rüyaların izahı
- 29.Şeyhlerin Rüyaları
- 3.Her Durumda Ölümü Anmanın Fazileti
- 30.Sûrfun Üfürülmesinden İtibaren Cennet veya Cehennem'de Yerini Alıncaya Kadar Ölünün Halleri, Önündeki Dehşetin ve
- 31.Sûr'a Üfürülmenin Keyfiyeti
- 32.Mahşer Yeri ve Mahşer Halkının Durumu
- 33.Terlemenin Keyfiyeti
- 34.Kıyamet Günü'nün Uzunluğu
- 35.Kıyamet Günü, Dehşeti ve İsimleri
- 36.Sorgu Suâl