6.İhlâs'ın Fazileti

Ayetler

Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a hâlis kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti.(Beyyine/5)

İyi bil ki hâlis din ancak Allah'ındır.(Zümer/3)

Tevbe edip hallerini düzeltenler ve Allah'a sarılıp dinlerini Allah için hâlis kılanlar, işte onlar mü'minlerle beraberdir.(Nisa/146)

Kim rabbine kavuşmayı arzu ederse salih amel işlesin ve rabbine (yaptığı) ibadete hiç kimseyi ortak etmesin!(Kehf/110)

Bu son ayet-i celîle Allah için işlediği amelinden dolayı övülmeyi seven kimse hakkında nâzil olmuştur.

Hadîsler
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Üç haslet vardır ki müslümanın kalbi bu hasletlere hased etmez. Bunlar ameli Allah için ihlâslı kılmak, yöneticilere nasihat etmek ve müslümanların cemaatinden ayrılma-maktır.31
Mus'ab b. Sa'd32 şöyle der: 'Babam kendisini Hz. Peygamber'in sahabiîlerinin bazılarından üstün görüyordu. Bunu farkeden Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
Allah Teâlâ bu ümmeti ancak zayıflarından ve onların dua, ihlâs ve namazlarından dolayı muzaffer kılmıştır.33

Hasan Basrî'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
1. Allah'ın kendisine ilim verdiği kişiye Allah Teâlâ sorar:
- Öğrendiğinle ne yaptın?
-Yârab! Onunla gece gündüz sana ibadet ettim.
- Yalan söylüyorsun!
Melekler de "Yalan söylüyorsun! Bilakis sen onunla 'Filan adam âlimdir' dedirtmek istedin. Zaten öyle de denildi!" derler.
2, Allah'ın, kendisine mal verdiği kişi. Allah Teâlâ ona dasorar:
- Sana nimet verdim. Onu nasıl kullandın?
- Yârab! O mal ile gece-gündüz sadaka verdim.
- Yalan söylüyorsun!
Melekler de "Yalan söyledin! Bilakis sen onunla 'Filan adam cömerttir' dedirtmek istiyordun. Nitekim öyle de de-nildi" derler.
3. Allah yolunda öldürülen kişi. Allah Teâlâ ona sorar:
- Sen ne yaptın?
- Yârab! Cihad ile emrolundum ve savaşırken de öldürüldüm!
- Yalan söylüyorsun!
Melekler de "Yalan söylüyorsun; zira senin gayen 'Filan adam kahramandır' dedirtmekti. Nitekim dünyada iken böyle denildi" derler.37

Hadîsi rivâyet eden Ebu Hüreyre şöyle diyor: Sonra Hz. Peygamber baldırlarımın üzerine bir çizgi çekerek şöyle buyurdu: "Ey Ebu Hüreyre! Bunlar kıyamet gününde kendileriyle cehennem ateşinin ilk tutuşturulacağı mahluklardır".

Râvilerinden biri (Natıl b. Kay s veya Sefi el-Asbahî) bu hadîsi Muaviye'nin huzurunda rivayet etti. Hadîsi dinleyen Muaviye ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki çevresindekiler onun öleceğini zannettiler. Nihayet sakinleşen Muaviye 'Allah Teâlâ doğru söylemiştir!' diyerek şu ayeti okudu:

Kimler dünya hayatını ve onun süsünü isterse onlara amellerin(in karşılığını) tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.(Hûd/15)

Diğer Rivayetler
İsrâiliyyat'ta şöyle rivayet edilir: Bir âbid uzun bir süre Allah'a ibadet eder. Birgün kendisine 'Falan yerde bir topluluk var. Bunlar, Allah'a değil, orada bulunan bir ağaca tapıyorlar' denilir. Bunun üzerine âbid öfkelenerek baltasını omuzuna alır ve o ağacı kesmek için yola koyulur. Ona mani olmak isteyen İblis de bir ihtiyar suretinde önüne çıkarak âbid'e sorar:
- Allah sana rahmet eylesin! Böyle nereye gidiyorsun?
- Şu ağacı kesmeye...
- O ağaçla ne alıp vereceğin var? Sen ibadetini ve nefsinle
uğraşmayı bırakmış başka şeylerle uğraşıyorsun!
- Bu da benim ibadetlerimdendir!
- O ağacı sana kestirmem!

Bunun üzerine âbidle İblis dövüşmeye başlar. Âbid, İblis'i yaka paça tutup yere vurur ve göğsüne oturur. İblis âbide 'Beni bırak da konuşalım!' der. O zaman âbid, iblis'in göğsünden kalkar. İblis ona der ki:
- Allah sana bu ağacı kesmeyi farz kılmamıştır. Sen ağaca ibadet ediyor da değilsin. O halde başkasının yaptığı seni ne ilgilendirir? Oysa Allah'ın yeryüzünde peygamberleri vardır. Eğer Allah dileseydi, onlardan birini bu ağaca tapanlara gönderir ve ona bu
ağacı kesmesini emrederdi.
- Hayır! Onu mutlaka kesmeliyim.
Böylece ikinci bir defa daha dövüşmeye başlarlar. Âbid yine onu mağlub ederek yere vurur ve göğsünün üzerine oturur. Âciz kalan İblis âbide der ki:
- Aramızı tamamen ayıracak ve senin için daha hayırlı olacak
birşey söyleyeyim mi?
- Söyle bakalım neymiş?
- Beni bırak da söyleyeyim!
Bunun üzerine âbid, İblis'i bırakır. Serbest kalan İblis şöyle der:
- Sen halkın sırtına yük olmuş fakir bir kişisin. Nafakanı onlartemin ediyor. Herhalde arkadaşlarına ikramda bulunmayı, komşularına yardım etmeyi, onları doyurmayı ve halka muhtaçolmamayı sen de istersin!
- Evet!
- O halde şu fikrinden vazgeç! Eğer bundan vazgeçersen, senin için her gece yastığının yanına iki altın koymayı taahhüd ediyorum. Sabahladığında o altınları alıp kendine, çoluk çocuğuna harcar, arkadaşlarına sadaka verirsin. Bu hem senin için hem de
müslümanlar için, yerinde duran ve kesilmesiyle kendisine tapanlara bir zarar dokunmayacak olan bir ağacın kesilmesinden daha yararlıdır.Hem bu ağacın kesilmesinin senin müslüman
kardeşlerine de hiçbir faydası dokunmaz.

İblis'in bu sözlerini düşünen âbid, kendi kendisine "Ben peygamber değilim ki bu ağacın kesilmesi bana düşsün! Allah da bana kes dememiş ki kesmemekle günahkâr olayım. Hem ihtiyarın söyledikleri daha faydalıdır" der.
Böylece İblis, ona borcunu ödemeyi taahhüdle bu konuda yemin eder. Bunun üzerine âbid, ibâdethanesine dönüp geceler. Sabahladığında başucunda iki altın bulup bunları keseye indirir. Ertesi gün de böyle olur. Ancak üçüncü ve ondan sonraki günlerde hiçbir şey bulamaz. Sonunda hiddete gelip baltasını omuzuna ala-rak yola düşer. İblis yine o ihtiyar suretinde önüne çıkıp sorar:
- Nereye gidiyorsun?
- O ağacı kesmeye...
- Yalan söylüyorsun! Allah'a yemin öderim ki buna gücün yetmeyecektir!

Bunun üzerine, âbid, daha önce onu yendiğini düşünerek İblis'in üzerine atılır. Ancak İblis haykırır:
- Bu kez yapamayacaksın!
Gerçekten de İblis, âbidi yaka paça tutup yere vurur. Âbid bir anda kendisini bir kuş gibi İblis'in ayakları dibinde bulur. İblis onun göğsüne oturarak şöyle der:
- Ya bu ağacı kesmekten vazgeçersin ya da ben seni keserim!
Âbid, İblis'e gücünün yetmeyeceğini anladığında şöyle der:
- Ey İblis! Beni yendin, yakamı bırak fakat bana söyle! Seni
daha önce nasıl yenebildim? Sen şimdi beni nasıl mağlup ettin?
- Sen ilk Allah için öfkelenmiştin ve ve niyetin ahiretti. Bundan dolayı Allah beni sana boyun eğdirdi. Bu defa ise nefsin ve dünyan için öfkelendin. Bunun için de bu kez ben seni mağlup ettim.
B
u hikâye şu ayeti tasdîk etmektedir:
(Şeytan) şöyle dedi: 'Onların tümünü azdıracağım, ancak iç-lerinden ihlâs sahibi kulların müstesna'.(Sâd/83)

Zira kul, şeytandan ancak ihlâs vasıtasıyla kurtulabilir. Mâruf-u Kerhî kendi kendisine vurarak 'Ey nefis! İhlâslı ol ki kurtulasın!' derdi.

Yakub el-Mekfuf şöyle demiştir: 'Muhlis günahlarını örttüğü (gizlediği) gibi sevaplarını da örten kimsedir'.

Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: 'Allah'tan başkasını irade etmediği halde bir tek adım atan kimseye ne mutlu!'

Ömer b. Hattab (r.a) valisi Ebu Musa el-Eş'arî'ye şöyle yazmıştır: 'Kimin niyeti hâlis ise, kendisiyle insanlar arasındaki muamelelerde Allah Teâlâ ona kâfidir!'
Evliyadan biri bir din kardeşine şöyle yazmıştır: 'Amellerinde niyetini hâlis kıl! (Böyle yaparsan az amel de sana kâfi gelir)'.

Eyyûb Sehtiyânî şöyle demiştir: 'Amellerin niyetlerini hâlisleştirmek, selefe bütün amellerden daha zor gelirdi'.

Mutarrıf b. Abdillah şöyle derdi: 'Nefsini durultan kimse için durultulur; amelleri karıştırılan kimse için de karıştırılır!'

Seleften biri ölümünden sonra rüyada görüldü. Kendisine 'Amellerini nasıl buldun?' diye sorulduğunda şunları söyledi: "Allah için yaptığım her ameli buldum. Hatta yolda bulduğum bir nar tanesini ve ölen kedimizi bile sevap kefemde buldum. Serpuşumda ipekten bir iplik vardı. Onu da günah kefemde buldum. Yüz dinar kıymetinde bir merkebim ölmüştü. Onun hiçbir sevabını göremedim. Bunun üzerine 'Bir kedinin ölümü sevaplar kefesinde olur da merkebin nasıl olmaz?' dediğimde şöyle denildi: "O merkep, gönderdiğin istikamete gitti; zira sana 'Merkep öldü' denildiğinde 'Allah'ın lanetinde olsun!' dedin ve dolayısıyla bu hususundaki ecrin iptal olundu. Eğer 'Allah yolunda ölsün' demiş olsaydın onu da sevaplarının içerisinde görecektin".

Bir rivayette de 'Bir keresinde açıktan sadaka vermiştim de insanların bana bakmaları hoşuma gitmişti. O sadakayı gördüm; ne lehimde, ne de aleyhimde idi!' demiştir.
Süfyan es-Sevrî bu rüyayı işittiğinde 'Bu kimsenin hali ne kadar da güzelmiş; zira onun aleyhinde olmayışı kendisi için bir iyiliktir' demiştir.

Yahya b. Muaz şöyle demiştir: 'İhlâs, ameli tıpkı sütün ters ve kandan ayrılması gibi ayıplardan ayıklar!'

Bir erkek, kadın kılığına girerek düğün ve matem yerleri gibi kadınların toplandıkları yerlere girip çıkardı. Yine birgün kadınların toplandığı bir yerde iken, kadınlardan birinin incisi çalınır. Kadınlar 'Kapıyı kapatın! Kimseyi dışarı bırakmayın ki arama yapalım' diye bağırışırlar. Bunun üzerine orada bulunanları teker teker aramaya başlarlar. Sonunda sıra kadın kılığına giren kişi ile yanındaki kadına gelir. Bunun üzerine kişi Allah'a ihlâs ile dua ederek 'Eğer bu rezaletten kurtulursam, bir daha böyle bir harekete tevessül etmeyeceğim' der. Bu duadan sonra çalman inci, yanındaki kadının üzerinde bulunur. O zaman kadınlar şöyle bağırırlar:
- O hür kadını (kadın kılığına giren kimseyi) bırakınız; çünkü inci bulundu!

Sûfîlerden biri şöyle anlatıyor: Birgün Ebu Ubeyd et-Tüsterî ile beraberdim. Arefe günü, ikindi namazından sonra tarlasını sürüyordu. O sırada Abdal arkadaşlarından biri yanına gelip ona gizlice birşey söyledi. Ebu Ubeyd de hayır dedi. Bunun üzerine bulut gibi yere sürüne sürüne geçip gözden kayboluncaya kadar onu seyrettim. Sonra da Ebu Ubeyde'ye sordum:
- Bu kişi sana ne dedi?
- Kendisiyle birlikte hacca gitmemi istedi. Ben de hayır dedim.
- Niçin gitmedin?
- Hac hakkında bir niyetim yoktu. Bugün akşama kadar bu işi tamamlamaya niyet etmiştim. Bu durumda onunla hacca gidersem Allah'ın gazabına uğrayabileceğimden korktum; çünkü Allah için yaptığım ameline O'ndan başka bir şeyi sokmuş olurdum. Bu bakımdan şu anda yaptığım iş, bence yetmiş hacdan daha büyüktür.

Bir zât şöyle anlatıyor: Bir deniz harbine çıkmıştık. İçimizden biri sepetini satılığa çıkardı. Bunun üzerine 'Onu bana sat! Harp müddetince yararlanır, filan şehre vardığımızda da satar, kâr ederim' diyerek sepeti satın aldım. O gece bir rüya gördüm. Gökten iki kişi inmişti. Bunların biri arkadaşıma 'Gazileri yaz! Falan adam harbe gezi için katılmıştır. Filan adam riya, filan adam ticaret için; filan adam da Allah için çıkmıştır' dedi. Sonra bana bakarak 'Yaz! Filan adam da ticaret için çıkmıştır' diye ekledi. Bunun üzerine 'Allah'tan kork. Ben ticaret için çıkmadım. Yanımda ticaret malı da yoktur. Ben harb için çıktım' diye bağırdım. Bunun üzerine dikte eden bana 'Ey Şeyh! Sen akşam bir sepet satın aldın. Ondan kâr etmek istiyorsun' dedi. Bense ağlayarak 'Beni tüccar olarak yazmayın!' diye ısrar ettim. Bu ısrarım üzerine arkadaşına bakıp 'Sen ne dersin?' diye sordu. Arkadaşı da "Biz 'Filan adam gazi olarak çıktı. Ancak yolda, ileride kandisinden kâr etmek üzere bir sepet satın aldı, şeklinde yazalım ki Allah Teâlâ ileride onun hakkında bildiği gibi hükmetsin" dedi.

Sırrî es-Sakatî şöyle demiştir: 'Kimsenin bulunmadığı bir yerde, ihlâsla iki rek'at namaz kılmak yetmiş veya yediyüz hadîs yazmaktan daha hayırlıdır'.

Bir zât şöyle demiştir: 'Bir saat ihlâsta ebedî kurtuluş vardır; fakat ihlâs çok nadirdir'.
'İlim tohum, amelse ziraattır; ihlâs da onun suyudur' denilmiştir.

Bir zât şöyle demiştir: 'Allah bir kula buğzetti mi ona üç şey verir ve ondan üç şeyi meneder: Ona salihlerin arkadaşlığını verir, fakat nasihat kabul etmesini önler. Ona salih ameller verir, fakat ihlâsı alır. Ona hikmeti verir, fakat sıdkını alır'.

es-Susî şöyle demiştir: 'Allah'ın, mahluklarının amellerinden maksadı sadece ihlâstır!'

Cüneyd el-Bağdadî şöyle demiştir: 'Allah'ın bazı kulları vardır akıl erdirirler. Akıl erdirdiklerinde amel eder; amel ettiklerinde de ihlâsa bürünürler. İhlâs da onları bütün iyiliklere teşvik eder'.

Muhammed b. Saîd el-Mervezî şöyle demiştir: 'Fiillerin tamamı iki esasa dayanır: a) O'ndan senin için gelen fiil, b) Senin, O'nun için yapmış olduğun fiil. Bu bakımdan eğer O'nun yaptığına razı olur, O'nun için yaptığında da ihlâslı olursan, dünya ve ahirette mesûd ve muzaffer olursun'.

31) Tirmizî
32) Adı Ebu Zurare Mu'sab b. Sa'd'dır. Medineli olup güvenilir bir zat idi. H.
103'de vefat etmiştir.
33) Nesâî
34) İbn Mâce
35) Ebu Mansur Deylemî
36) İbn Adîy
37) Müslim, İmam Ahmed, Nesâî