8.İhlâs Hakkında Şeyhlerin Sözleri
es-Susî şöyle demiştir: 'İhlâs, kişinin ihlâsını görmemesidir; zira ihlâsunı gören kimsenin ihlâsı ihlâsa muhtaçtır.'
es-Susî'nin bu sözleri, amellerin, fiili beğenmekten tasfiye edilmesine işarettir. Çünkü ihlâs'a iltifat etmek ucub (kendini beğenmişlik)tir. Ucub ise âfetlerdendir. Hâlis ise bütün âfetlerden kurtulmuş olandır. Burada ise bir tek âfet sözkonusudur.
Sehl et-Tüsterî şöyle demiştir: 'İhlâs, kulun sükûn ve hareketlerinin yalnızca Allah için olmasıdır'.
Bu, gayeyi tam olarak ifade eden kapsayıcı tariftir. Bu tarifi İbrahim b. Edhem'in şu sözü de ifade etmektedir: 'İhlâs, Allah'la beraber niyeti doğrulamaktır'.
Sehl'e 'Nefse en zor gelen şey nedir?' diye sorulduğunda 'İhlâstır; zira nefsin ihlasla nasibi yoktur' demiştir.
Ruveym39 şöyle demiştir: 'Ameldeki ihlâs, amel sahibinin ona karşılık dünyada ve ahirette hiçbir şey istememesidir'.
Ruveym'in bu sözü, nefsin isteğinin, gerek dünyada gerekse de ahirette afiyet olduğuna işarettir. Nefsinin cennette şehvetlerle nimetlenmesi için ibadet eden kimse hastadır. Hakîkat, amel ile Allah'ın rızasından başkasının kastedilmemesidir. Bu söz (aynı zamanda) sıddîkların ihlâsına da işarettir ki bu mutlak ihlâstır.
Cennet ümidi veya cehennem korkusuyla amel eden kimseler de acelece verilen nasiblere izafeten muhlistir. Böyle kişiler tenasül uzvuyla midelerinin isteklerini taleb etmektedirler. Oysa akıllılar nezdinde hakîki gaye, sadece Allah'ın rızasıdır. İnsan ancak bir nasib için harekete geçer. Nasiblerden berî olmak, ilâhî bir sıfattır. Böyle bir iddiada bulunan kimse kâfirdir.
Kadı Ebu Bekir el-Bakıllânî de nasiblerden berî olduğunu iddia eden kimsenin küfrüne hükmederek şöyle demiştir: 'Bu sıfat ilâhî sıfatlardandır!' sözü doğrudur. Fakat halk bununla ancak halkınnasibler diye adlandırdığı şeyden berî olmayı kastediyorlar. Bu da sadece cennetteki şehvetlerdir.
Sadece marifet, münacât ve Allah'ın cemâline bakma zevkine erişmeye gelince, bunlar zaten bu kimselerin nasibidir. Oysa halk bunu pay olarak görmezler ve buna çok şaşarlar. Eğer bu kimseler içinde bulundukları taat ve münacâtın, ilâhî huzurun, gizli veya açık şuhudun devamı zevkine karşılık bütün cennet nimetleri kendilerine verilseydi, muhakkak bu nimetleri hakir görüp onlara iltifat etmezlerdi. Bu bakımdan hareketleri bir nasib, taatleri de başka bir nasib içindir. Fakat sonuçta nasibleri sadece mabudlarıdır, başkası değil!
Ebu Osman40 şöyle demiştir: 'İhlâs daima yaradan(ın fazlın)a bakmaktan dolayı, halkın bakışını unutmaktır'.
Bu söz, sadece riyanın âfetine işarettir.
Bir zât şöyle demiştir: 'Ameldeki ihlâs, şeytanın o ameli bilmemesidir ki onu ifsad edebilsin; meleğin de muttali olmamasıdır ki onu yazabilsin'.
Bu söz de yalnızca ameli gizlemeye işarettir. Oysa 'İhlâs, bağlardan arınmış ve mahluklardan gizlenmiş şeydir!' denilmiştir.
Bu tarif, maksadları daha güzel ifade etmektedir.
Muhâsibî şöyle demiştir: İhlâs, kulun, rabbiyle ilgili muamelelerinde, halkı aradan çıkarmasıdır'.
Muhâsibî'nin bu tarifi riyanın yok edilmesine işarettir. Havvas'ın 'Riyaset kadehinden içen kimse ubûdiyet ihlâsından çıkmıştır!'sözü de böyledir.
Havâriler 'Hangi amel hâlistir?' diye sorduklarında Hz. İsa (a.s) şöyle cevap vermiştir: 'Allah için amel edip de ondan ötürü hiç kimsenin övgüsünü istemeyen kişinin ameli hâlis ameldir!'
Hz. İsa'nın bu sözü de riyanın terkine işarettir. Peki niçin sadece bunu söylemiştir? Çünkü bu, ihlâsı karıştıran sebeplerin en kuvvetlisidir.
Cüneyd el-Bağdadî şöyle demiştir: 'İhlâs, ameli her türlü bulanıklıktan arındırmaktır'.
Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Ameli insanlar için terketmek riya; onlar için yapmaksa şirktir. İhlâs ise, Allah'ın, kulu bu iki felâketten korumasıdır'.
'İhlâs, murâkabenin devamından ve dolayısıyla bütün hazları unutmaktan ibarettir!' denilmiştir.
İşte en kâmil söz budur. Bu husustaki sözler çoktur. Hakîkat anlaşıldıktan sonra çok nakil yapmakta da fayda yoktur. Şifa verici söz ise ancak evvelinin ve âhirînin efendisinin (s.a) sözüdür:
Hz. Peygamber, kendisine ihlâs'ı soran kimseye şöyle cevap vermiştir:
'Rabbim Allah'tır' demen ve sonra da emrolunduğun gibi dosdoğru olmandır.
Hz. Peygamber şunu kastetmiştir:
Nefsinin hevâsına da nefsine de ibadet etme! Ancak rabbine ibadet et ve ibadetinde dosdoğru ol. Emrolunduğun gibi hareket et!
Hz. Peygamber'in bu sözü, Allah'tan başka herşeyi kesip atmaya işarettir ki bu da hakîki ihlâstır.
39) Adı Ebu Muhammed Rüveym b. İmam Ahmed Bağdâdî'dir. H. 303'de vefat etmiştir.
40) Adı Said b. İsmail Cebrî en-Nişaburî'dir. H. 268'de vefat etmiştir.
es-Susî'nin bu sözleri, amellerin, fiili beğenmekten tasfiye edilmesine işarettir. Çünkü ihlâs'a iltifat etmek ucub (kendini beğenmişlik)tir. Ucub ise âfetlerdendir. Hâlis ise bütün âfetlerden kurtulmuş olandır. Burada ise bir tek âfet sözkonusudur.
Sehl et-Tüsterî şöyle demiştir: 'İhlâs, kulun sükûn ve hareketlerinin yalnızca Allah için olmasıdır'.
Bu, gayeyi tam olarak ifade eden kapsayıcı tariftir. Bu tarifi İbrahim b. Edhem'in şu sözü de ifade etmektedir: 'İhlâs, Allah'la beraber niyeti doğrulamaktır'.
Sehl'e 'Nefse en zor gelen şey nedir?' diye sorulduğunda 'İhlâstır; zira nefsin ihlasla nasibi yoktur' demiştir.
Ruveym39 şöyle demiştir: 'Ameldeki ihlâs, amel sahibinin ona karşılık dünyada ve ahirette hiçbir şey istememesidir'.
Ruveym'in bu sözü, nefsin isteğinin, gerek dünyada gerekse de ahirette afiyet olduğuna işarettir. Nefsinin cennette şehvetlerle nimetlenmesi için ibadet eden kimse hastadır. Hakîkat, amel ile Allah'ın rızasından başkasının kastedilmemesidir. Bu söz (aynı zamanda) sıddîkların ihlâsına da işarettir ki bu mutlak ihlâstır.
Cennet ümidi veya cehennem korkusuyla amel eden kimseler de acelece verilen nasiblere izafeten muhlistir. Böyle kişiler tenasül uzvuyla midelerinin isteklerini taleb etmektedirler. Oysa akıllılar nezdinde hakîki gaye, sadece Allah'ın rızasıdır. İnsan ancak bir nasib için harekete geçer. Nasiblerden berî olmak, ilâhî bir sıfattır. Böyle bir iddiada bulunan kimse kâfirdir.
Kadı Ebu Bekir el-Bakıllânî de nasiblerden berî olduğunu iddia eden kimsenin küfrüne hükmederek şöyle demiştir: 'Bu sıfat ilâhî sıfatlardandır!' sözü doğrudur. Fakat halk bununla ancak halkınnasibler diye adlandırdığı şeyden berî olmayı kastediyorlar. Bu da sadece cennetteki şehvetlerdir.
Sadece marifet, münacât ve Allah'ın cemâline bakma zevkine erişmeye gelince, bunlar zaten bu kimselerin nasibidir. Oysa halk bunu pay olarak görmezler ve buna çok şaşarlar. Eğer bu kimseler içinde bulundukları taat ve münacâtın, ilâhî huzurun, gizli veya açık şuhudun devamı zevkine karşılık bütün cennet nimetleri kendilerine verilseydi, muhakkak bu nimetleri hakir görüp onlara iltifat etmezlerdi. Bu bakımdan hareketleri bir nasib, taatleri de başka bir nasib içindir. Fakat sonuçta nasibleri sadece mabudlarıdır, başkası değil!
Ebu Osman40 şöyle demiştir: 'İhlâs daima yaradan(ın fazlın)a bakmaktan dolayı, halkın bakışını unutmaktır'.
Bu söz, sadece riyanın âfetine işarettir.
Bir zât şöyle demiştir: 'Ameldeki ihlâs, şeytanın o ameli bilmemesidir ki onu ifsad edebilsin; meleğin de muttali olmamasıdır ki onu yazabilsin'.
Bu söz de yalnızca ameli gizlemeye işarettir. Oysa 'İhlâs, bağlardan arınmış ve mahluklardan gizlenmiş şeydir!' denilmiştir.
Bu tarif, maksadları daha güzel ifade etmektedir.
Muhâsibî şöyle demiştir: İhlâs, kulun, rabbiyle ilgili muamelelerinde, halkı aradan çıkarmasıdır'.
Muhâsibî'nin bu tarifi riyanın yok edilmesine işarettir. Havvas'ın 'Riyaset kadehinden içen kimse ubûdiyet ihlâsından çıkmıştır!'sözü de böyledir.
Havâriler 'Hangi amel hâlistir?' diye sorduklarında Hz. İsa (a.s) şöyle cevap vermiştir: 'Allah için amel edip de ondan ötürü hiç kimsenin övgüsünü istemeyen kişinin ameli hâlis ameldir!'
Hz. İsa'nın bu sözü de riyanın terkine işarettir. Peki niçin sadece bunu söylemiştir? Çünkü bu, ihlâsı karıştıran sebeplerin en kuvvetlisidir.
Cüneyd el-Bağdadî şöyle demiştir: 'İhlâs, ameli her türlü bulanıklıktan arındırmaktır'.
Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Ameli insanlar için terketmek riya; onlar için yapmaksa şirktir. İhlâs ise, Allah'ın, kulu bu iki felâketten korumasıdır'.
'İhlâs, murâkabenin devamından ve dolayısıyla bütün hazları unutmaktan ibarettir!' denilmiştir.
İşte en kâmil söz budur. Bu husustaki sözler çoktur. Hakîkat anlaşıldıktan sonra çok nakil yapmakta da fayda yoktur. Şifa verici söz ise ancak evvelinin ve âhirînin efendisinin (s.a) sözüdür:
Hz. Peygamber, kendisine ihlâs'ı soran kimseye şöyle cevap vermiştir:
'Rabbim Allah'tır' demen ve sonra da emrolunduğun gibi dosdoğru olmandır.
Hz. Peygamber şunu kastetmiştir:
Nefsinin hevâsına da nefsine de ibadet etme! Ancak rabbine ibadet et ve ibadetinde dosdoğru ol. Emrolunduğun gibi hareket et!
Hz. Peygamber'in bu sözü, Allah'tan başka herşeyi kesip atmaya işarettir ki bu da hakîki ihlâstır.
39) Adı Ebu Muhammed Rüveym b. İmam Ahmed Bağdâdî'dir. H. 303'de vefat etmiştir.
40) Adı Said b. İsmail Cebrî en-Nişaburî'dir. H. 268'de vefat etmiştir.
Niyet ve Ihlas
- 1.Giriş
- 10.Şâibeli Amelin Hükmü ve Onunla Sevaba Müstehak
- 11.Sıdk'ın Fazileti
- 12.Sıdk'ın Hakîkati, Mânâsı ve Mertebeleri
- 2.Niyet'in Fazileti
- 3.Niyet'in Hakîkati
- 4.Niyet ile İlgili Amellerin Tafsilâtı
- 5.Niyet Kulun İhtiyarına Dahil Değildir!
- 6.İhlâs'ın Fazileti
- 7.İhlâs'ın Hakîkati
- 8.İhlâs Hakkında Şeyhlerin Sözleri
- 9.İhlâs'ı Bulandıran Afetler ve Bunların Dereceleri